Saadet o kadar lâzım ki yaşayana;
Billâhi can verir uğrunda insan.
Hem o kadar boş ki mesud olmak,
Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.
Özdemir Asaf “Sabaha Kadar” şiirinin şu kıtasında tam da
benim ruh halimi anlatıyor. Küçük, küçücük, anlık, belki de çoğu kimsenin yüzüne
bakmayacağı minicik mutluluklar bana dünyalar kadar geliyor ve verdiği mutluluk
seviyesi böyle tee arşa kadar çok zaman. Lâkin, içinde bulunduğumuz dünya (pandemiden
bu yana özellikle) ve dahi memleketimiz bizim bu küçücük, minicik mutluluklardan
sebeplenmemize çok mani.. Her sabah kahvaltı hazırlarken izlediğim NTV sabah
haberlerindeki (ki spiker Osman Girgin’e çok alkış!) şiddete dair haberler
bütün neşemi alıp götürüyor.
Sonra dalgalandım da duruldum halleri bütün gün. Neşelen,
mutlu ol ardından bi posta üzül, kederlen..
Ki tam da pandemiyle birlikte değişen hayatımda, “üç günlük
dünya, yaşayalım güzelce” kafasındayken bu kadar mı beter bir devre denk gelir
insan.
Yahu geri dönüp dönüp, yaşadığımız dar günler de dahil, bu
kadar genel bir ümitsizlik, karamsarlık,
bu kadar karanlık dönemleri hatırlamıyorum. Misler gibi yaşamışım meğer buradan
o zamanlara bakınca.
Tamam, Cuma mutlusu benim, Yalova dan sebep memleket
havalarıyla mutlu olan, köyde annemle/Elifle geçirdiğim zamanlardan, cümle akrabalarımla
yaşadığım anlardan, o çok sevdiğim dostlarımla bir araya gelmekten hepsinden son
derece memnun olan benim ama bi yanım da hep şiirin son iki dizesi..
İstiyorum ki, tam da Cahit Sıtkı’nın şu dizelerindeki gibi
memleket olsun..
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı
olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden
olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Muhabbetle..