Aşağıdaki yazıyı çok sevdim, paylaşmak istedim, paylaştığım şeylerin kaynağını mutlaka yazıyorum. Hatta evde kendime bi yemek tarifleri dosyası yaptım, internetten, dergilerden tarifler var içinde, ilerde kızıma bırakacağım bir dosya, tariflerle, tarifi yaptığım güne ait kendi notlarımla dolu, internetten aldıysam tarifi eğer, mutlaka yazıyorum hangi siteye ait olduğunu aksi bana biraz hak yemek gibi geliyor, her türlü emeğe saygı gerek....
Türkçe'ye yeni kelimeleri en çok çocuklar kazandırır bence, mesela, yeğenim Ömer'in küçükken düzeltmek yerine kullandığı "güzeltmek" Nehir'in çiş yapmak ve işemeyi birleştirip uydurduğu "çişemek" :)))) gibi..
Buyrun ;
Kızgıngüneşlenmek (Süreyya Berfe-Olmayan Kelimeler-Metis Ajanda 2012’den-bkz:sayfa 90)
Olmayan sadece kelimeler mi? Kavramlar? Harfler?
Pek yakında konuşmak mümkün olmayacak. “Dur. En iyisi yazayım. Anlatamıyorum çünkü.” denecek.
Ekrandaki “sevindim, utandım, üzüldüm, canım sıkıldı vb.” kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecek: Yazanın yüzünü görmüyoruz ki.
Yaşadıklarımız, yapıp ettiklerimiz mi kelimesiz kalıyor, kelimelerin eksikliği mi onları etkiliyor? Üzerinde durulması gereken apayrı bir konu. Maddi ve manevi alanda kendisi olmayanın kelimesi de olmuyor, olmamış. Çingene “Seni seviyorum” yerine, “Seni hayatta tutmak istiyorum.” remiş. Çingene bizim gibi ekmek elden su gölden… Çingene dilinde böyle bir söz, deyim, terim yok, çünkü hayatları izin vermiyor. Çalışarak, mücadele ederek yaşıyor. Aşkını ilan ederken “Seni hayatta tutmak istiyorum.” demesi kadar doğal, gerçek başka ne olabilir?
Japonlar “Hadi çiçek seyretmeye gidelim.” diyorlarmış. Bizim mehtabı seyretmeye gitmemiz gibi.
Kelime uydurmanın da kendine özgü koşulları var. Durup dururken kelime uydurabilirsiniz ama uyduruk olur: Tutmaz, yaşamaz. Romantik yerine önerilen coşumcu, romantizm yerine coşumculuk gibi. Çünkü daha önce heyecan yerine coşku önerildi. Eh, biraz yaşıyor.
Fokları yazarken çiftleşmek yerine tekleşmek dedim. Yılda bir yavruladıkları için. Foklar da güneşleniyor. Hele kendilerine göre bir kaya bulurlarsa değmeyin keyiflerine. Güneş ne kadar yakıcı olursa, kızgın olursa o kadar çok severlermiş. Ben de buna kızgıngüneşlenmek dedim.
Oğuz Aral’ın Avanak Avni’sinin DIGIL’ı geliyor aklıma. O kadar kullanışlıydı ki.
Bir çocuk, arkadaşlarımdan birinin oğlu, “ŞUŞ DEDİM SANA” yı kullanıyordu hem de olur olmaz yerlerde. Her anlama geliyordu neredeyse: Günaydın, hoşça kal, ne haber, hadi kalk, güzel olmuş vb. Biz büyükler de kullanım alanını biraz daha genişlettik. Siz de deneyin, olduğunu göreceksiniz.
Ama bu örnekler ne kadar yaşar bilinmez.
Kızgıngüneşlenmek (Süreyya Berfe-Olmayan Kelimeler-Metis Ajanda 2012’den-bkz:sayfa 90)