Hafta başında yeni makinemi aldıktan sonra haftasonu'nu iple çektim! Arada bir sürü deneme çekimi de yaptım, fakat evde kapalı ortamda çektiğim resimler son derece sıkıcı oluyordu. Bir gece Otağtepe'ye fotoğraf çekmek için gittim fakat tripod ile içeri girmeye kalktığımda benden giriş ücreti olarak 200YTL istediler.
Belki başka bir gün bu ücreti ödeyebilirim. Çünkü verilen para Tema vakfına bağış olarak gidiyor. Ülkemizde yeşil korumak ve arttırmak adına çalışan bu vakıfa aslında daha çok ilgi gösterip bağış yapmamız lazım.
Haftasonu geldiğinde ise yeşilin bol olduğu başka bir yeredeydik. Sarıyer'in kuzeyinde, Koç Üniversitesinin ilerisinde ufak bir balıkçı köyü olan Garipçe'ye kahvaltı etmeye gittik.
Garipçe eskiden çok daha sessiz ve sakin bir yermiş. Biz gittiğimizde sahil kenarındaki restoranlar doluydu. Yine de deniz kenarında bir masa bulup kahvaltı edebildik.
Kahvaltı biter bitmez ise hemen Seyhan ile birlikte çekimlere başladık. Yeni makinemin neler yapabileceğini merak ediyordum. İlk adım renkleri kontrol etmekti:
Görüldüğü gibi teknenin, bayrağın ve çevrenin renkleri son derece canlı ve net çıkmış durumda. Ayrıca yüzde yüz yaklaşıldığında bile netlik ve renklerde kayıp yok denecek kadar az.
Benim bu fotoğrafa etkim aslında hiç olmadı. Sadece makineyi P moduna ayarladım, kadrajı ayarladım ve düğmeye bastım. Her ne kadar makinenin herşeyi kendi ayarlaması bir çok fotoğrafçı için mantıksız gözükse de, bu makinede durum biraz değişik. Pentax k20d'nin P modunda hangi kriterlere göre karar vermesini istediğinizi belirtebiliyorsunuz.
Kullandığım lens Pentax SMC DA 18-250mm f/3.5-6.3. Bu lensin içinde kendi MTF veri tablosu mevcut (MTF'nin ne manaya geldiğini hatırlamak için
iki önceki yazıma bakabilirsiniz). MTF tablosu ile birlikte, herhangi bir andaki odak uzunluğu bilgisi de lens üzerinden gövdeye aktarılıyor. Eğer makineninizin P modu ayarını MTF öncelikli ayara alırsanız, her odak uzunluğu için en net aperatür değerini makineniz otomatikman seçiyor.
Daha basit anlatmam gerekirse: P modunda lens mümkün olan en net aperatür değerinde çalışıyor. Tabii ki bu değere müdahele etmek de elinizde arka tekerlek ile aperatürü, ön tekerlek ile de enstantane hızını değiştirebiliyorsunuz.
İsterseniz ISO değerini de otomatiğe bağlayabiliyorsunuz. Auto ISO konumunda hangi değerler arasında ISO değerini seçmek istediğinizi belirtebiliyorsunuz. Bu sayede aşırı karlanma durumundan kurtulmuş oluyorsunuz. Ben makinemi ISO 100-800 aralığında oto'ya ayarladım. Bu sayede ışık olduğu sürece ISO 100'de kalan makinem, ışık azaldığında önce ISO yu kısıyor, eğer o da yetmezse anca o zaman enstantane değerini düşürmeye başlıyor.
Kısacası, makine sizin belirttiğiniz kriterleri kullanarak sizin alacağınız kararları otomatikman alabiliyor. Bunun neresi fotoğrafçılık demeyin. Kriterlerin kontrolü sizin elinizde. Biraz kullandıktan sonra farkedeceksiniz ki sizde olsanız aynı değerler ile fotoğraf çekerdiniz. Örneğin yukarıdaki fotoğraf 23mm odak için f/5 aperatür ile ISO 100'de 1/500s enstantane ile çekilmiş. Ben de seçsem zaten bu değerleri seçerdim.
Bu fotoğrafı çektikten hemen sonra, 18-250 lensin uzak ucunu denemeye karar verdim. Balıkçı köylerinin daimi sakinleri Garipçe'de de oldukça fazlaydı. Martılardan bahsediyorum. Garipçe martıları bana, yeni lensimin telefoto ucunu kullanabileceğim güzel pozlar veriyorlardı.
Önce bu fotoğrafın çekim değerlerini belirtmek istiyorum. 220mm odak uzunluğunda, f/8 aperatür değeriyle, 1/1000s enstantane ile çekilmiş bu fotoğrafın ISO değeri 200. ISO değerinin 200 olmasının sebebi, makinenin d-range seçeneğinin aktive edilmesinden dolayı kaynaklanıyor. Makinenin ISO menüsünden aktif hale getirebileceğimiz bu değer sayesinde, sert ışıkta bile aydınlıkta kalan noktaların detaylarını kolay kolay kaybetmiyoruz. Fakat bunun için ISO 100 değerinden feragat etmemiz gerekiyor.
Ben fotoğrafı çekerken güneş acımasızca parlıyordu. Pozlama telafisi kullanıp daha düşük pozlama değeri ile çekseydim, martı karanlık kalacaktı. D-Range sayesinde güneşin parlayıp beyaz yansıma oluşturduğu çoğu noktanın detaylarını korurken, gölgelerden de feragat etmemiş oldum.
Sahil kenarında çektiğimiz fotoğraflardan sonra, Garipçe'nin yukarısında kalan surlara doğru bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yukarı çıktığımızda şahane bir manzara ile karşılaştık.
Bu panoramik görüntü düşük çözünürlükte bir kopya. Asıl dosya çok daha büyük ve 10 adet dik fotoğrafın birleşiminden elde edildi. Yaklaşık 270 derecelik bir görüş alanında hem Boğaz'ın Karadeniz girişini, hem de Garipçe'yi aynı anda görebiliyorsunuz. Bu çekimde eskiden çektiğim panoramaların aksine M modu yerine P modunu kullandım. Amacım RAW karelerin ışığıyla ne miktarda oynayabileceğimi, ışıkları eşitlemek için ne kadar uğraşmam gerektiğini görebilmekti.
Pentax kameraların iki adet RAW seçeneği var. Biri Pentax'a ait olan PEF uzantıl dosyalar. Öbürü ise Adobe'nin piyasa standardı DNG (Digital Negative) dosyası. DNG seçeneğinin olması çok hoşuma gitti. Diğer kameraların dosya formatları karışık olabiliyor. Örneğin Canon makineler .CR2 uzantılı dosyalar kaydetse de her CR2 uzantılı dosyanın yapısı aynı olmuyor. Örneğin 400d ile birlikte gelen Digital Photo Professional yazılımı, 50d ile kaydedilmiş CR2 dosyalarını açmıyor. DNG de versiyon uyumu sorununuz yok. Şimdi de gelecekte de DNG dosyalarını her zaman okuyabileceğiniz Adobe programları olacak. Fakat bundan 10 sene sonra Canon Eos 350D ile çekilmiş RAW fotoğraflarınıa bakmak istediğinizde belki de yazılımınızın bu eski formatı desteklemediğini göreceksiniz.
Pentax makinesinin RAW seçeneklerinin arasında DNG'yi eklemekle çok güzel bir iş yapmış olsa da, makine ile birlikte gelen yazılım malesef çok kullanışsız. DPP'ye alıştıktan sonra resmen kullanamadım Pentax Photo Laboratory'yi. O yüzden Adobe Bridge kullanmaya başladım. Tüm Pentax kullanıcılarına tavsiye ederim. Bir yerden bir şekilde Adobe Photoshop CS4 edinme şansınız varsa edinin. Gördüğüm en başarılı RAW işleme programı diyebilirim.
Garipçeden sonra Dalya sahiline gittik. Sahilde pek işimiz olmadı, direkt dağa taşa çıktık. Oradan da bir panoramik çekim yaptım.
Bu seferki 360 derece. İki panoramik görünüden de görebileceğiniz gibi ışık konusunda pek zorlanmadım. Fakat bunun sebebi Hugin yazılımının ışık geçişlerini çok iyi ayarlayabilmesi. Pentax makinede ışk ölçümü konusunda dikkatli davranmak gerekiyor.Açıkçası ben makinenin ölçtüğü ışık değerlerini genel olarar 1 tam durağa yakın düşük buldum. Pozlama telafisi +1'de çektiğim fotoğraflar genel olarak daha canlı ve parlak çıkıyorlardı.
Bir başka dikkat edilmesi gereken husus ise nereyi pozladığını bilmekti. Bir çok durumda ortalama ışık değeri ölçümü yerine nokta(spot) ölçüm yaparak daha başarılı sonuçlar elde ettim.
Fotoğraf çekerken ışık ile oynamak çok zevkli. Özellikle güzel bir modeliniz ve uygun coğrafyanız da olunca çok güzel çalışmalar çıkartabiliyorsunuz.
Bu fotoğrafta pozlamayı nokta ölçüme ayarlayıp güneşi pozladım. sonra AE-L tuşuna basarak pozlama değerini kitleyip, Selin'i güneşin önüne alıp bu şekilde fotoğrafı çektim. 22mm odak uzunluğu, f/7.1 aperatür değeri, 1/3200s enstantane değeri ve ISO 100'ile çekilen bu fotoğrafta, Selin nerdeyse tamamen karanlık çıktı. Sonradan RAW'dan çevirirken gölgeleri biraz daha karartarak tam silüet elde ettim. Son derece hoş bir fotoğraf oldu ve şu anda masaüstü arkaplanımı süslemekte.
Tepelerden sahile geri dönerken, bulunduğumuz bölgede bir çok kelebek olduğunu gördük. Lensimin az da olsa makro olanağının olduğunu bildiğimden hemen bu kelebeklerin fotoğraflarını çekmeye başladım.
Makro çekim, ufak objelere olabildiği kadar çok yaklaşıp, btün detayları ile çekme sanatına deniyor. Makro etiketli lensleri gerçekten objelere çok yaklaştırıp kullanabiliyorsunuz. Normal günlük kullanım lenslerinin minimum odak uzaklığı 30-40 cm iken, makro lenslerde objenizin dibine kadar girebiliyorsunuz.
Daha makro konusunda çoook acemi olmama rağmen bazı şeyleri öğrenme fırsatı buldum. Öncelikle makinemin herhalde kullanmam dediğim Live-view modunu kullanmanın neden gerektiğini anladım. Benim lensimin minimum odak uzunluğu 42cm. 250mm odak uzunluğuna getirdiğimde f/8 aperatür için alan derinliğim 0.4mm!! Bu dar alan derinliğini autofocus ile yakalamak gerçekten çok zor. Vizörden baktığınızda gördüğünüz görüntü ise netlik konusunda çok yardımcı olmuyor.
Yani kısacası manual odaklama yapmak gerekiyor ve bu odaklamayı da vizörden değil, Liveview ekranından yapmanız gerekiyor. Liveview ekranı, seçtiğiniz ayarlara göre diyaframı kısar ve alan derinliğini tam olarak görmenizi sağlar. Ayrıca Liveview açık iken dijital olarak fotoğrafa yakınlaşabilirsiniz. Her ne kadar bu yakınlaşma çok net olmasa da, odaklamanın olup olmadığı konusunda size genel bir fikir verecek kadar detaylıdır.
Bu noktadan odaklamayı hallettiğinizde geriye bir tek deklanşöre basmak kalıyor. Otofokus'da iyi sonuçlar veriyor. Fakat gördüğüm kadarıyla manual kadar net olmuyor.
Dalya gezimizi bitirdikten ve bir çok fotoğraf çektikten sonra, Uzunya'ya geçtik.
Bu manzara eşliğinde balığımızı yedik, rakımız içtik ve evimize döndük. Gezinin diğer fotoğrafları için
bu bağlantıdan faydalanabilirsiniz.
Sonuç olarak yeni makineme alışmaya başladım. Bu haftasonu çektiğim fotoğraflar gelecekte çekeceğim güzel fotoğrafların da habercisi. Bu hafta Suriye'de olacağım. Haftaya görüşmek üzere.
Işığınız bol olsun.