Flaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Flaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2009 Çarşamba

Çeşme Kaçamağı

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Bu haftasonu çok güzel bir şey yaptık. Bir anda aldığımız kararla hafta sonu için Selin'in anne ve babasıyla birlikte Çeşme'ye gittik. Aynı zamanda Çeşme'de tatil yapmakta olan benim anne ve babama da sürpriz yapmış olduk. Tam babalar gününe denk gelmiş olması da ayrı bir güzellik oldu. Babama hediye olarak kendimizi götürmüş olduk :)


(110mm, f/8, 1/125s, ISO 100)

Daha yoldayken Çeşme'de ne fotoğrafı çekeceğime karar vermiştim. Topçularda arabalı vapurdan indiğimizde çok güzel bir gün batımı vardı. Benzeri bir manzaraya Çeşme'de kesinlikle rastlayacağıma emindim.


(250mm, f/8, 1/250s, ISO 100)

Çeşmeye vardığımızda günbatımından daha ilgi çekici iki model buldum! Birinci modelimin adı Süleyman'dı. Süleyman annemlerin bahçesinin mülayim sakinlerinden biri. Fazla hızlı olmaması ve güneşin de iyi ışık sağlaması sayesinde Süleyman'ın çok güzel fotoğraflarını çektim.

Süleymanın fotoğrafını ilk çektiğimde kabuğu inanılmaz parlıyordu. Hemen polarize filtremi taktım. Polarize filtreyi parmağımla çevirdikçe parlamaların ne kadar değiştiğini görebiliyordum. Parlamaların en az olduğu noktaya göre ayarlayıp deklanşöre bastım....ve Süleyman kadrajıma bu şekilde yansıdı.

Öbür modelim biraz daha değişikti.


(250mm, f/11, 1/200s, ISO 200)

Bu gördüğünüz son derece renkli şey bir japon gülünün dişi organı. Makro çekimlerde alan derinliğini tam tutturmak zor oluyor. Bu yüzden diyaframı biraz daha kısmak zorunda kaldım. Bu sayede alan derinliğim birazcık da olsa daha fazla genişleyebilecekti.

Odaklamayı tam doğru yapabilmek için liveview'i açtım ve makineyi manual odaklamaya aldım. Odak uzunluğunu lensimin en büyük değeri olan 250mm'ye getirdim. Odaklama halkasını da en yakın odak noktasına(45cm) çevrdim.

Odaklama halkasının üzerindeki rakam bize sensörden çektiğimiz objeye kadar olan uzaklığı veriyor. Makro çekimlerde bu uzaklığın referans noktasının merceğin ucu değil, makinemizin içindeki sensör olduğunu bilmek lazım. Bir çok makinede sensörün hangi noktada olduğunu dışarıdan bakınca anlayabilmeniz için bir işaret mevcut. Odaklamış olduğunuz cisim, ortası çizik daire şeklindeki bu işaretten, odak halkasında ayarladığınız değer kadar uzakta oluyor.

Japon gülüne yavaşça yaklaşmaya başladım. Odaklama işini halkayı çevirerek değil, makinemi ileri geri hareket ettirerek yapmaya karar vermiştim. Bu sayede lensim ile elde edebileceğim maksimum büyütme oranına erişebilecektim.

Makro çekimler için özel olarak yapılmış lenslerde maksimum büyütme oranı 1:1'dir. Yani objenin görüntüsü, sensörün üzerine gerçek boyutunda yansır. Kullandığımız standart zoom lenslerde bu oran 1:3 civarında. Benim lensim için bu değer 1:3.6. Yani standard kit lens ile, bu görüntüyü daha da büyük bir şekilde sensöre yansıtabilirdim.

Tabii o gün bir çok gün batımı fotoğrafı da çektim. Fakat bir tanesi ayrı bir güzeldi.


(38.8mm, f/10, 1/180s, ISO 100)

Bu fotoğrafı ben çekmedim. Fakat ayarları ben yaptım. Fotoğrafta ben ve Selin ön planda olacaktık ve arka plandaki batmakta olan güneş hemen yanımızda olacaktı. Güneşin parlamaması, bizim de karanlık çıkmamamız lazımdı. Bu durumda dolgu flaş kullanmam gerekiyordu. Ben de ayarlarımı yapmaya bu noktadan başladım.

Standard flaşımın senkron hızı 1/180s idi. Manual pozlamada makinenin enstantane değerini 1/180'e aldım. ISO'yu 100'e ayarlayıp sadece gün batımına kadrajı doğrultarak uygun bir pozlama için gerekli aperatür değerini ayarladım. Bu şekilde hem flaşın ışığını, hem de güneşin ışığını bir parça dengelemiş oldum.

Bunun ardından makineyi babama verdim, o da bizi güzelce çekti :)

RAW olarak çekilmiş bu fotoğrafı sonradan export ederken gölge seviyelerini yükseltip, siyah noktasını biraz yukarı çektim. Bu sayede ben ve Selin'i gün batımına yakın aydınlığa getirebildim :)

Ertesi gün bir gün batımı fotoğrafı daha çektim.



Günbatımında Çeşme'nin Çiftlikköy beldesinin panoramik fotoğrafının sıkıştırılmış hali olan bu çalışma aslında 6 fotoğraftan oluşuyor. Hugin kullanarak oluşturduğum panoramik fotoğrafı, PS'de sıkıştırınca ortaya böyle bir çalışma çıktı. Daha önce Izmoria yazımda kullandığım tekniğin aynısını kullandım.

Açıkçası bu panorama sıkıştırma işini yaptığım diğer çalışmalar ile de denedim. Fakar sonuç pek parlak olmadı. Bu işin etkili olabilmesi için yüksek bir yerden yapıması gerekiyor sanırım.

Bu ufak Çeşme kaçamağında daha bir sürü fotoğraf çektim. Bu fotoğraflara Buraya tıklayarak erişebilirsiniz.

Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Dolduruşa Gelmek

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Yaz geldi!!!! Tişört ile dolaşabileceğimiz, üzerimizde kat kat elbise taşımayacağımız ve tabii ki çok daha rahat fotoğraf çekebileceğimiz canımız yazımız sonunda geldi. Biz de havayı güzel görünce kendimizi hemen dışarıda bulduk. Arabaya bindiğimizde hala nereye gideceğmize karar vermemiştik. Ama en büyük adım olan evden dışarı çıkma işin halletmiştik.

Önce standard yürüyüş parkurumuz olan Baltalimanı'na gitmeye karar verdik. Yolda aklımıza başka bir şey geldi. Fatih Sultan Mehmet köprüsünün Anadolu tarafının güneyinde. Kocaman bir bayrak dalgalanmakta. Bu bayrak Tema ve Koç vakfına ait bir parkın içinde. Daha önce hiç gitmemiştik, gidip görelim dedik.

İyi ki de gitmişiz. Yoksa bu fotoğrafı çekemeyecektik.



veya bunu...




(Scroll bar'ı çekerek sağa doğru gidebilirsiniz.)
hatta bunu.



Sonuncusu ne alaka demeyin. Bugun yazımda bu fotoğrafı anlatacağım. Çünkü güneşli havalarda hem manzarayı hem de gölgede duran bir kişiyi aynı kadrajda çekmek o kadar kolay değil. Hem bu resmin modeli benim, fotoğrafçısı ise eşim Selin :)

Fotoğraf makinemizi ilk aldığımızda aslında Selin için almıştık. Bana kullanacağına söz vermişti. Ben merak salınca benden vakit bulamadı. O yüzden sözünü yerine getirebilmesi için bu gezi esnasında fotoğraf makinesini olabildiği kadar çok Selin'e taşıttım. Bir çok fotoğraf çekti. Bu fotoğrafı ilk çektiğinde de sonuç şu şekilde oldu:



Gördüğünüz gibi her ne kadar arkaplan güzel çıksa da ben gayet karanlik kaldım. Selin de bunu hemen farketti ve hareket etmememi söyledi. Ne de olsa benim öğrencim :) Hemen exposure-lock uyguladı ve bir poz daha çekti.



Exposure-lock, fotoğraf makinemizde genelde sag elimizin baş parmağına yakın bir bölgede olan bir tuş. Tuşun etiketi "AE-Lock". Odaklama yapmadan sadece ışık ölçümü yapar ve bu ışık ölçümünü kitler. Yani daha karanlık bir bölgenin ışık değerlerini "alıp" ona göre fotoğraf çekebilirsiniz. Bu durumda arkaplan belki daha parlak çıkacaktır. Fakat öndeki objenizi gölgelerden kurtarmış olursunuz.

Selin de ışığı, objektifi hafif sağa çevirerek daha karanlık bir noktadan "aldı". Fotoğrafta da görebileceğiniz gibi artık ben daha parlağım. Fakat arka plandaki evler ve deniz aşırı parlak hale geldi.

Peki çözüm ne? Çözüm makinemizin hemen üzerinde duruyor. Normalde sadece gece kullanmaya alıştığımız flaş, aslında bu tip pozlar için kurtarıcı görevi görebiliyor.



Aydınlık havada gölgede kalmış detayların flaş ile ortaya çıkarılmasına "dolgu flaş"(Fill flash) deniyor.Bu fotoğrafta da görebileceğiniz gibi flaş, benim ile arkaplanın aydınlık seviyelerimizi aynı seviyeye getirdi. Bu sayede hem ben, hem de arkaplan güzelce aynı kadrajda yer alabildik. DPP'de de ufak bir dokunuş ile çok güzel bir hatıra fotoğrafım oldu.



Yazın gelişi ile fotoğraf çekme hevesim bir kat daha arttı. Yeni makinem de geliyor zaten. Kim tutar beni!!!!

Işığınız bol olsun :)

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

14 Nisan 2009 Salı

Kullanım Kılavuzu Mk2

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Bebekler inanılmaz şeyler. O kadar ufak ve bilinçsiz gözükmelerine karşın herşeyi anlıyorlar. Cin gibiler. Örneğin fotoğraf makinesini doğrulttuğunuzda hemen dönüp poz veriyorlar. Kuzenimin oğlu minik Berker'de geçtiğimiz günlerde bize yaptıkları ziyarette bana bir çok poz verdi.



Fotoğraflardan da anlayabileceğiniz gibi elektroniğe meraklı biraz. Birlikte Test Drive: Unlimited oynadık bir süre. Uzun bir süre değil. Çünkü dikkatimiz biraz çabuk dağılıyor.

Tabii ki Berker'in dikkati bir an geldi sürekli kendisine doğrultulan fotoğraf makinesine takıldı. Ben de Canon Eos 400d'mi boynumdan çıkartıp Berker'e verdim. Lensle oynayacağını veya LCD ekrana bakacağını düşündüm. Fakat Berker'in minik elleri fotoğraf makinesinin modlarını ayarladığımız büyükçe düğmeye gitti ve bir yandan bana bakarken bir yandan da o düğmeyi çevirmeye başladı.

Berker 5 saniye içerisinde sıkılıp bıraktı. Bilmiyordu ki ilk ilgisini çeken düğme aslında herhangi bir fotoğraf çekmeden önce atılan ilk adımı simgeliyordu. Gerçekten de bu Mod tekerleği (Mode Dial) bütün fotoğraflarımızın ilk adımını teşkil ediyor. Çekeceğimiz fotoğrafın sonucuna karar vermek aslında bu noktadan başlıyor. Her istediğimiz fotoğrafı her modda çekemeyiz. Çoğu modun kendine özgü teknikleri bile var. Kullanım kılavuzunda ise sadece bu modların çok kısa tanımlamaları anlatılıyor.

Bu yazıda kullanım kılavuzuna bir kaç ek yapacağım. Pozlama modlarını, ne manaya geldiklerini ve nasıl kullanıldıklarını anlatacağım.



Auto - Otomatik Mod

Sizin için herşeye karar veren mod. Eğer makinenizi sizi çekmesi için garsona, arkadaşınıza veya yoldan geçen birine verecekseniz hemen makinenizi bu ayara getirin. Alan derinliği, ISO, enstantane hızı gibi parametrelerle sizi meşgul etmez. Işığa bakar, eğer gerekliyse flaşı açar. Kısacası sizin yerinize düşünür.



Genelde başarılı sonuçlar verse de otomatik modu kullanmayı gururumuza yedirememek gibi bir saplantımız var nedense. Evet SLR makineler sayesinde fotoğraf çekmeyi sanat haline getirecek kalitede fotoğraflar çekebiliyoruz. Makinenin değişik modları sayesinde gerçekten fotoğrafın karakterini etkileyici bir şekilde değiştirebiliyoruz. Fakat çektiğimiz bütün fotoğraflar sanat eseri statüsünde olmak zorunda değil! Arkadaşlarımız ile eğlenirken, tatil yörelerini, tarihi mekanları gezerken anın tadını çıkarmak yerine, aperatür değerini kaç seçmek gerektiğin veya ISO'yu yükseltmenin gerekip gerekmediğini düşünmekle vakit geçirmek açıkçası angarya olabiliyor.

Ama evet! Ben de çok seviyorum o ayarlar ile oynamayı. Bana makinenin sahibinin ben olduğumu ve çektiğim fotoğraflarda bir etkim olduğunu hissettiriyor. Ben de pek kullanmıyorum otomatik mod'u. Fakat sebebi makinanın yaptığı seçimlere güvenmemem değil. Otomatik mod'u kullanmamamın bambaşka bir sebebi var! Otomatik modda çektiğimiz fotoğrafları maalesef RAW biçimde kaydedemiyoruz. Bu durumda çekmiş olduğumuz fotoğrafın temel tonlama verileri için makinemizin içindeki işlemciye güvenmek durumunda kalıyoruz.

Çoğu makinede Otomatik moddan önce gelen bir kaç mod seçeneği daha mevcut. Portre çekimi, manzara çekimi, yakın çekim, spor çekimi, gece çekimi, flaşsız çekim gibi. Bu ön ayarlı modlarda tam otomatik modun müdahele sınırlarını belirliyoruz. Örneğin manzara modunda aperatür genişliği kısık tutularak geniş bir alan derinliği sağlanıyor. Portre modunda ise alan derinliği olabildiği kadar dar tutulup arka plan objelerinin kadrajı kalabalıklaştırması engelleniyor. Açıkçası eğer ben manzara veya portre çekeceğim diye ayar düğmesini kaydırmayı düşünüyorsam, biraz daha zaman ayırıp, uygun aperatür ve enstantanteyi kendim ayarlayıp o şekilde çekmeyi tercih ederim. Bu seçenekler arasında tek kullandığım seçenek, flaşsız seçeneği. Özellikle müzelerde veya akşam üstü eşimle gezerken eğer kendimi de kadraja dahil etmem gerekiyorsa, fotoğraf makinesini birisine vereceğim zaman bu modu tercih ettiğim oluyor.

Yaratıcı modlar:

Bu modlar P,Tv,Av ve M modları. Bu modları anlatmaya geçmeden önce fotoğrafımızın ışığını oluşturan faktörleri hatırlayalım. Diyafram aralığı, yani aperatür, sensör üzerine düşecek ışığın miktarını, Enstantane de süresini belirtiyodu. Bu iki değerin yanısıra ISO değeri sensörün hassaslığını ve son olarakta pozlama değeri de fotoğrafın parlaklık seviyesini belirtiyordu. Her ne kadar pozlama değeri bir sonuç olarak görülebilecek olsa da, ben pozlama değerini de bir parametre olarak düşünmenin daha doğru olduğuna inanıyorum.

Bu değerlerden ISO değerinin kontrolu tamamen bizim elimizde. Makinemizin "yaratıcı mod"ları, kalan üç değerin ikisine müdahele etmemizi sağlıyor. Bu iki değeri değiştirerek üçüncü değerin durumunu gözlemleyebiliyoruz.

Sadece bir istisna var:

P - Program Modu

Program modu aslında en kullanışlı modlardan biri. Özünde otomatik mod ile aynı başlangıç işlemine sahip. Fakat çekim değerlerini seçtikten sonra size müdahele şansı tanıyor. Bir kere ISO tamamen sizin kontrolünüzde. Pozlama miktarı da sizin kontrolünüzde. Ekrandaki parlaklık cetveline müdahele edip çektiğiniz fotoğrafın parlak veya koyu çıkmasına karar verebiliyorsunuz. Odaklama şekli, beyaz dengesi gibi değerler de sizin kontrolünüzde. Deklanşöre yarım basıp odaklama ve ışık ölçümünü gerçekleştirdiğiniz anda makine size otomatikman enstantane/aperatür değeri öneriyor. Bu noktada tekerleği çevirerek aynı ışık değeri için diğer enstantane/aperatür ikili değerlerini seçebilyorsunuz. Diyelim ki aperatürü bir durak kadar kıstınız, enstantane de hemen bir durak kadar uzayacaktır. Bu sayede alan derinliğine de müdahele şansınız olabiliyor. Ayrıca P modunda flaşı açtığınızda enstantane hızı otomatikman 1/60'a ayarlanıyor....evet flaşın açılıp açılmayacağı da sizin kontrolünüzde.

Aslında P modu son derece başarılı bir mod. P modunda çektiğiniz fotoğrafları RAW olarak kaydetme şansınız da var. Makinenin verdiği değerler ise genelde son derece başarılı. Fakat makine bu değerleri anca siz odaklamak için deklanşöre yarım bastığınız zaman veriyor. Yani önceden enstantaneyi/aperatürü ayarlayıp, ayarladığınız değerler ile çekim yapma şansınız yok. Ama zaten diğer modlarda da ışık ölçümü yapmadan fotoğraf çekme şansınız pek yok.

Fakat öyle bir zaman gelir ki, fotoğrafını çekmek istediğiniz nesne hızlı bir şekilde yanınızdan gelip geçer ve siz deklanşöre bastığınızda makineniz P modundaysa sadece objenin hareketinden kaynaklanan bir hareket bulanıklığı(motion blur) görürsünüz. İşte o anda keşke makineyi Tv modunda kullansaymışım dersiniz.

Tv- Enstantane Öncelikli Mod (Shutter Priority)

Tv modu aslında hareket modu. Eğer fotoğraf çekeceğiniz yer/ortam herhangi bir şekilde hareket içeriyorsa ve siz bu harekete hükmederek fotoğraf çekmek istiyorsanız, makinenizi Tv moduna ayarlamanızda fayda var. Enstantane öncelikli Tv modunda siz bir enstantane değeri seçiyorsunuz. Bu enstantane değerinin yanısıra bir de pozlama değeri ayarlıyorsunuz. Asıl öncelik enstantane değerinde olduğundan dolayı tekerlek enstantene değerini ayarlamanızı sağlıyor. Pozlama değerini ayarlamak için (Canon Eos 400d'de) LCD ekranın sag ust kosesindeki, yanında AV yazan kutucuğun düğmesine basılı tutup tekerleği çeviriyorsunuz.

Makineniz ise bu iki ayarladığınız değer üzerinden aperatür değerini hesaplıyor ve size sunuyor. Eğer yeteri kadar ışık yoksa veya çok fazla ışık varsa, odaklamayı yaptığınızda, yani ışık ölçümü yapıldığında, vizördeki aperatür değeri yanıp sönmeye başlıyor. Bu ya lensinizin en geniş aperatürünün uygun bir parlaklık sağlamak için yetersiz geldiğini, ya da en kısık aperatürün bile sensör üzerindeki ışık miktarını düşürmeye yetmediğini belirtir. Bu noktada ISO değerini değiştirerek duruma müdahele edebilirsiniz.

Tv modunda flaş, siz açmadıkça çalışmaz. Fakat flaşı açmak maksimum enstantane değerinin düşmesine sebep olur. Normalde flaşın senkronlanma değeri 1/250s dir. Bu yüzden flaş açıkken Tv modunda 1/250s'den daha hızlı bir enstantane değeri elde edemezsiniz.

Tv modu, içinde hareket geçen ve zamanı dondurmak istediğiniz durumlarda kullanılır. Bir çok hareketi 1/250s gibi bir enstantane değeri ile "dondurabilirsiniz". Kuşların kanatlarını çırpışını, Kewell'in serbest vuruşunu, F1 arabasının önünüzden geçişini veya bir balıkçının oltasını atışını 1/250 ve daha büyük enstantane değerlerinde "yakalayabilirsiniz"



Bu fotoğrafta balıkçının kurşunu, oltasının eğrilme miktarı gibi normalde göremeyeceğimiz detayları yakalayabiliyoruz. Tv modunda 1/1600s olarak ayarladığım enstantane hızı ile bu fotoğrafta zamanı dondurabildim.

Bazen'de hareketin akmasını istersiniz. Fakat yine de enstantane hızının kontrolü sizde olmalıdır. Kasten enstantanenin düşük tutulduğu bir çok teknik mevcut. Bunlardan biri panning.



Bu fotoğrafı Muğla ile Bodrum arasındaki yolda bir benzincide çektim. Bir çok denemem arasında en neti buydu. Son derece aydınlık havada ISO değerini 100, enstantane değerini 1/20s ye indirdiğimde TV'modu aperatür değerini f/25'e ayarladı! 55mm odak uzunluğuna ayarladığım objektif ile yola dik bir şekilde durdum ve arabaların gelmelerini bekledim. Arabayı sürekli odaklanmış tutmam gerekiyordu. Her ne kadar f/25 için alan derinliği sorun olmasa da, Ben odaklama sistemimi takip amaçlı kullanılan "AI Servo" moduna ayarladım. Bu sayede lensim sürekli olarak odak ayarı yapacaktı.

Arabalar yaklaştığında onları kadraja alıp takip etmeye başladım. Bakış açım yola dik gelmeden çok az önce deklanşöre basıyordum ve kadrajda takibe devam ediyordum. Yaklaşık 10-15 poz çektikten sonra Bodrum'a doğru yolumuza devam ettik. Eve geldiğimde çektiğim panning pozlarından en netinin bu fotoğraf olduğuna karar verdim.

Arabanın netliği çok fazla olmayabilir. Fakat arkaplandaki hareketin bulanıklığı arabayı gerçekten ön plana çıkarıyor. Zaten hareket olmasa bile her fotoğrafta arka planın bulanıklığı ana objeyi daha öne getiriyor.

Zaten bu yüzden fotoğraf makinamızın Av modu var.

Av- Aperatür Öncelikli Mod (Aperature Priority)

Ben fotoğraf makinemi en çok bu modda kullanıyorum. Çünkü ana tekerleği kullanarak alan derinliğini ayarlayabiliyorsunuz. Bu mod sayesinde isterseniz dar alan derinlikli portreler, isterseniz de çok geniş alan derinlikli manzaralar çekebilirsiniz. Aperatür öncelikli Av modunda siz bir aperatür değeri seçiyorsunuz. Bu aperatür eğerinin yanısıra bir de pozlama değeri ayarlıyorsunuz. Pozlama değerini ayarlamak için aynen Tv modunda olduğu gibi Av kutucuklu düğmeye basıp tekeri çevirmeniz lazım.



Güzel çıkmış değil mi? Arkaplanda duran bizim balkonun beyaza boyanmış ahşap kapısının kirişlerini ben burada belirtmesem hiç farketmeyeceksiniz bile. Bu blendax güzeli fotoğrafına ileride yine değineceğim.

Alan derinliğini ayarlarken çok kullanmadığım fakat faydası dokunabilecek bir özellik var. Makinemizin lensini çıkarmak için kullandığımız düğmenin biraz altında ufak bir düğme daha var. Bu düğmenin adı "DOF preview". "Alan derinliği öngörüsü" olarak çevirebiliriz. Bu düğmeye bastığınızda diyafram belirlediğiniz aperatür değerinde kapanır ve vizörden elde ettiğiniz alan derinliğini gözlemleyebilirsiniz.

Uygun aperatür değerini ve pozlama değerini seçtikten sonra makinemiz bize gerekli olan enstantane hızını belirtiyor. Eğer gördüğünüz enstantane hızı yanıp sönüyorsa ortamda çok ışık var demektir. Bu durumda aperatürü kısmanız gerekecektir.

Av modunun başka bir avantajı ise lensin netliğine müdahele edebilmeniz. Geçen yazımda da belirttiğim gibi, genelde lensler en keskin görüntülerini, aperatür genişliğini, maksimum genişliğin 1 tam durak altına getirdiğinizde elde ediyorlar. Av modunda bu keskinliğe tam olarak hükmedebiliyorsunuz. Örneğin 18-55 kit lens ile 50-55mm odak aralığında, f/8 aperatür kullandığınızda erişilebilecek en keskin görüntüyü elde edersiniz.

Av modunda flaş, siz açmadıkça çalışmaz. Flaşı açmanız da P modundaki gibi enstantane değerine bir sınır koymaz. Bu sayede aşağıdaki gibi fotoğrafları Av modunda çekebilirsiniz.



Bu fotoğrafta odaklama ve ışık ölçümü karanlık ortama göre yapıldığından enstantane değeri uzun seçildi. Flaş ilk çaktığında ön planda bulunan bütün nesneler (yani ben ve Selin) aydınlandı. Arkaplan ise diyaframın uzun süre açık kalması sonucu fotoğrafa eklenebildi. Zaten alan derinliği az olduğundan dolayı arka plan bulanıklaşmış. Bu sayede el titremesinden dolayı oluşan bulanıklık rahatsız edici olmaktan çıkmış.

Gece turistik/tarihi bir mekan çekiyorsanız Av modu + flash bayağı başarılı bir kombinasyon oluşturuyor. Ama zaten flaş ile fotoğraf çekiyorsanız elinizde kullanabileceğiniz çok daha iyi bir mod var.

M- Manual Pozlama (Manual Exposure)

Manual pozlama bir çok profesyonelin tercih ettiği mod. Hatta bir çok kişiye göre SLR makinenin kullanılması gereken tek modu. Hem enstantaneyi hem de aperatürü kendi başınıza ayarladığınız bu modu, bir gün fotoğraf makineme tamamen hakim olduğumda belllllki ben de kullanacağım. Fakat o güne kadar bu modun benim için tek bir kullanım yeri var: Flaşlı çekim.

Manual pozlamada ana tekerlek enstantane hızını ayarlıyor, aperatürü ise Av kutulu düğmeye basılı tutup tekerleği çevirerek ayarlıyoruz. Bunu yaparken vizörden pozlama değerine bakıp bu değeri uygun seviyeye getiriyoruz. Odaklayıp, fotoğrafımızı çekiyoruz.

İşte benim tam olarak manual pozlama modunun neden bu kadar çok yüceltildiğini anlayamadığım nokta burada başlıyor. Vizörden bakıp uygun noktaya getirmeye çalıştığımız pozlama değerini zaten genelde hep 0 a getirmeye çalışıyoruz. Kimi durumlarda bir durak daha az pozlamamız gerektiğini biliyorsak, pozlama cetvelinde -1 değerini yakalamaya çalışyoruz.

Anlamadığım nokta şu: Zaten hedefimiz belliyse ve elimizde bu denklemin çözümünden yola çıkan iki güzel mod varsa biz neden hala denklemi çözmekle uğraşıyoruz. Ben bu sorunun cevabını hala tam olarak bulamadım. Bulduğum en yakın cevap -2 veya +2 pozlama değerinin altında veya üzerinde pozlama değerlerine ihtiyacım olduğunda manual pozlamayı kullanabileceğimdi....bununla ilgili bir kullanım yeri açıkçası bulamadım.

Ta ki flaştan endişe etmeyi bırakıp onu sevmeye başlayana kadar!(Dr. Strangelove!)

Aslında flaş denklemi çok basitti. P modunda da otomatik modda da flaş için 1/60s enstantane seçiliyordu. Pozlama değeri, işin içine flaş girdiğinde bayağı manasız kalıyordu. Zaten enstantane ve pozlama denklem dışına çıkınca kalan iki değeri(ISO, f/stop) olabilecek en iyi noktaya getirmek bana güzel flaşlı fotoğraf sağlayacaktı.



Mesela neredeyse tamamen karanlık ortamda çekilen bu fotoğrafta renkler gayet canlı çıkmış. Kullanılan değerler 18mm odak, f/8, 1/60s enstantane ve ISO 100. Flaş inanılmaz bir parlama yapıp fotoğrafın dengesini bozmamış. Ama biraz daha yakından çekilse bu denge bozulabilirdi.

Bunu engellemek için makinemizin bir seçeneği mevcut. Menüden Flash Exposure Compensation seçeneğini ayarlayarak flaş parlamalarını azaltabiliriz. Eğer fotoğrafını çekeceğimiz obje yakınsa bu değeri negatif tarafa çekerek flaş parlamalarında ciddi bir azalma sağlayabiliriz. Hatta custom functions'dan bu özelliği makinenizin "set" tuşuna atayabilirsiniz. Normalde "set" tuşu fotoğraf stili(Picture Style) seçmeye yarar. Fakat RAW çekiyorsanız bu değeri DPP'de sonradan fotoğrafınıza ekleyebilirsiniz.

Umarım kullanma kılavuzuna yaptığım bu ufak ek işinize yarar. Bir sonraki yazıda Selin'in "blendax güzeli" fotoğrafını inceleyeceğiz ve nasıl bu kadar parlak hale geldiğine bakacağız.

Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

4 Nisan 2009 Cumartesi

İlk Fotoğraf

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

SLR Fotoğraf makinemi ilk aldığım gün çektiğim ilk fotoğraf ile FotoBulOku'ya başlıyorum!!



Aslında bu makine ile ilk çektiğim fotoğraf bu değil. Makinenin ilk sahibi Seyhan (fotoğraftaki yeşil tişörtlü arkadaş) ile Mısır gezimizde de bu fotoğraf makinesini kullanmıştım. Fakat bu fotoğrafın çekildiği gün (18 Ekim 2008) makine "resmen" benim olduğu için bu fotoğrafa ilk fotoğrafım olarak bakıyorum.

18mm odak uzunluğunda f/4 diyafram aralığı ile 1/60s hızıyla çekilmiş bu fotoğrafın ISO değeri 400. Tabii benim bu değerlerin seçiminde hiç bir etkim yoktu. Yaşasın otomatik mod! Yaşasın fotoğrafçılığa başlamak.

Bugun bu fotoğrafı çekmeye kalkışsam....herhalde daha da farklı olmazdı. Ev içindeki ışık yeterli olmadığından diyafram aralığını düşürmedikçe ve ISO değerini arttırmadıkça flaşsız bir çekimde büyük bir ihtimalle elim titrer ve görüntü keskinliğini kaybederdi.

Bu durumda flaşlı çekeceğimden emin olduğum için ISO değerini 100'e çekerdim. Ardından fotoğraf makinasının menüsünden flash exposure compensation'a gelip, iki parça (-2/3) kısardım. Bu sayede flaşın yarattığı parlama etkisinden bir nebze de olsa kurtulmuş olurdum.

Çok eğlencendiğimiz bir geceyi yeniden hatırladım, mutlu oldum :) Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->