30 Ağustos 2009 Pazar

EMİR

Hayatta çok şeye sevinin, çok az şeye üzülün! Hakkını verin ama üzüldüğünüz şeyin! Gerekiyorsa üzüntüden ölün! Hayatta sizi üzüntüden öldürebilecek şeyleriniz olsun! Tek bir tanrıya inanıyor olsanız dahi, korkmayın, birkaç tanrı daha ekleyin hayatınıza. Bazı köşeleri tutsunlar, belki birer heykel koyun, belki birkaç ağaç dikin; yeter ki tutsun, tanımlasın bazı köşeleri...  Korkmayın kızmaz size gökkubbe! Taş yağdırmaz tepenizden aşağı, yağ gibi akmaya devam eder üstümüzde! Sandığın kadar umrunda değilsin bu eşsiz kainatın, ne yaptığın, ne ettiğin umrunda değil Tanrı'nın. Sen hayatındaki köşelerden sorumlusun, Tanrı köşelerinin oluşturduğu geometrinden. 


Arayüzlerimiz var; yaprak yaprak, çarşaf çarşaf... Kestiğimiz yeri kansız kılan yanlarımız, üstüne yatmakta bir beis görmediğimiz utanmaz kimyalarımız... Ardında bıraktığı her güne şükredenlerin meşum gözleri, özlediği her şeyin yüzüne yarını geçiren yastıkçıların kara elleri...


Yalnızlığı sevdiğini söyleyenlere üzülün! Acıyın onlara hatta! Havasız kaldıkları sandıkların kapaklarını kaldırın, asmaya üşendikleri perdeleri çıkıp bir sandalyeye asın! 


Aşka vakti olmadığını söyleyenlere üzülün! Onlar için üzüntünüzden ölün! Bir uçurum bulup, itin onları aşağıya. Kaşları, gözleri açılsın! Kana doyun, doyana kadar kanatın!


Bir kolunu kaybedenlere üzülün! İki kolluk sevgi bekleyen tek kola acıyın! İçinizi dağlayın, yüreğinizi yakıp, ateşe verin! Berikinin yokluğundan, ötekinin varlığından utanın! 


Nerde bir şarkı söyleyen var ona öykünün! Kıskançlıktan içiniz kuruyup kızgın çöle dönsün! Kim ki bir yankının içine terennüm eder, sizden katbekat üstündür! 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder