Yalnızca şarkılar susmasın bu gece. Bizim yetinemediklerimizi, bizim hakaretlerimizi onlar dillendirsin. Söylenmeyen, söylenemeyen, yürekli yüreksiz, yerli yersiz her şeyi söylesin bu gece şarkılarım! Birer birer vursun yüzüne sevgilinin kusurlarını, pişmanlıklarımı, kusurlarımızı.
Yalnızlığı anlatmaya çalışan bir hikayenin devamı olamaz! Tek başına bir hikaye bu; devamını beklemeyin. Bakmayın içinde barındırdığı binlerce harfe, yüzlerce kelime, onlarca cümleye... Yapayalnız bir hikaye bu. Size yapayalnız bir hikaye anlatacağım! Yalnızlık mı istiyorsunuz? Yalnızlık anlatılsın, perdeler açılsın ve Yalnızlık yaşansın!
Yalnız bir mart ayının yapayalnız bir cuma gecesinde bir başına doğar Yalnızlık. Anası daha doğurur doğurmaz yumar gözlerini bu dünyaya, bir an önce tanışsın diye kendisiyle Yalnızlık! Daha ilk çığlığında tatsın bu duyguyu ki, son çığlığı olmasın yalnızlık Yalnızlık'ın. Çoğul görünen her şey tekil, süslü gözüken her şey sade, gerçek görünen her şey zahiri, var gözüken her şey yok gözüksün diye doğuştan gözlerine perde indirip yaratmış yaratan Yalnızlık'ı. Ama bir yerden kısan yüce Allah bir yerden açmış kapılarını Yalnızlık'a. Sonsuz bir ömür vermiş ona; ebediyete kadar sürecek, Adem’den başlayıp mahşere kadar sürecek dolu dolu bir yaşam yazmış Yalnızlık'ın pek de görünmeyen, daha doğuştan kıllı, doğuştan tümsek alnının orta yerine. Sevinçten havalara uçmuş Yalnızlık, başına talih kuşu konmuş! Ama hiç fark etmezmiş ki zaten bu özelliği sebebiyle almış eşsiz adını!
Önceleri zorlanmış Yalnızlık, ne de olsa anasız babasız gelmiş bu dünyaya. Daha hamileyken kocasını kaybeden yalnızlığın anası da verince son nefesini doğumda, biraz bocalamış Yalnızlık ilk günlerinde dünyadaki. Bir süre ne boyu uzamış ne kilo almış. Düzgün beslenemediğinden, türlü türlü hastalıklara yakalanmış, dünyaya geldiği ilk günlerinde. Ama hiç korkmamış, ne de olsa baştan anlaşıp gelmiş dünyaya; adına karşılık kazandığı sonsuz bir ömre güvenip, dindirmiş tüm korkularını! Derken keşfetmiş beslenebildiği tek şeyin kendisi olduğunu! Haşmetine haşmet ekleyen, yaşına yaş, gücüne güç katan, etine et boyuna boy, postuna post ekleyen şeyin kendisi olduğunu, içine döndükçe büyüdüğünü, kendini sevdikçe devleştiğini çok sonraları öğrenmiş. Özgürmüş, yalın ve yalnız ya, kimseyle işi olmazmış; zaten nicedir fark ettiğinden beri kendini kendinin büyüttüğünü, ilgilenmez olmuş cümle mahlukatla! Dünya kazan Yalnızlık kepçe dolaşmaya başlamış bu sarıp sarmaladığı gezegeni!
Bin bir yaratılmış görmüş gittiği yerlerde, bin bir türlü eşsiz mahlukat! Hiçbirine dönüp bir kez bile bakmamış! Yaptığı tek şey kendini sevmekmiş. Kendi gibi ölümsüz, ömürsüz başka bir canlı göremedikçe de daha bir sevmiş kendini. Katmerleşmiş sevgisi günbegün! Büyümüş, pencerelere sığmaz, tencerelerde pişmez, kucağa alınmaz, taşınmaz, taşınamaz olmuş. Sonsuzluğu düşünmüş ve sonsuzluğun ötesini. Gördükçe ölümü dünyada, tanık olunca her şeyin bir sonu olduğuna, acaba mı diye düşünmeye başlamış sonsuzluğun sonunu. Derken bir korku sarmış Yalnızlık'ı; ebediyetinden şüphe eder olmuş ve derhal karar vermiş döllenmeye, çoğalmaya ve sonsuzluğun ötesinde de varlığını sürdürmeye! Lakin mümkün değilmiş çoğalması, kısır yaratmış Yaradan Yalnızlık'ı bölünemesin diye, birken iki olamasın, tekilken çoğul duramasın diye!
Bir gün bir gece geçmiş, derken bir başka gün bir başka gece daha. Bir ay, bir yıl daha geçmiş, derken bir başka ay, bir başka yıl daha. Katmerleşedursun yalnızlığın kendine olan aşkı, salınan köklerden büyümeye başlamış sonsuzluk ötesinin korkusu! Yaradan, her şeyi vermiş de korkulardan arındırmamış Yalnızlık'ı bir tek! Hatta sanki mevcudiyetinin en önemli parçasıymışçasına yerleştirmiş korkuyu Yalnızlık'ın alnının tümsek, kıllı çatısına. Yolculuğuna devam eden Yalnızlık'ı büyük bir sürpriz bekler Çek Cumhuriyeti ile Polonya sınırındaki Tetra Dağları’nın eteklerinde. Koku almayan bir ağacın altında usulca uyuyan bir kokarcanın güzelliği karşısında mest olur Yalnızlık! Aşık olur kokarcanın duruşuna, doğuşuna, varlığına! Unuttuğu ilk andır kendini ve başlar başkalaşmaya. Pusuya yatar ve başlar izlemeye uyuyan güzeli. O kadar kendine has o kadar şahsına münhasır uyur ki korkarca, dayanamaz Yalnızlık ve gider öper alnının çatısından! Ve işte böyle tanışır kokarca Yalnızlıkla! Bugüne kadar inanmadığı tek şey aşk, çalmıştır çoktan kapısını ve kaybeder kendini Yalnızlık'ın yabancı lügatinde.
Hangisini daha çok ister Yalnızlık; sonsuz bir ömrümü, aşkı mı? Aşka inanmayan Yalnızlık, nasıl seçsin aşkı? Aşka eğimli olmayan alnının çatısı, nasıl oluştursun mahyayı? Düşünmüş Yalnızlık, bir de taşınmış! Ve karar vermiş ki ebediyet hürriyet, aşksa esaret! Derken bir iyilik yapmış Yaradan ve bir şişe şarap tutuşturmuş Yalnızlık'ın eline ve "Seç!" demiş bir şarkı. Tek bir şarkı. Başlamış yalnızlık terennüme!
Caught a lite sneeze
caught a lite breeze
Caught a lightweight lightingseed
Boys on my left side
Boys on my right side
Boys in the middle
And you're not here
I need a big loan
From the girl zone
Hemen aşka gelmiş Yalnızlık ve aşk demiş bir şişe şarabın ardından! Derken alıvermiş elinden Yaradan en önemli varlığı sonsuzluğunu. Sonsuzluğu sonu olmuş Yalnızlık'ın aşkla! Dünyası başına geçmiş, eskisi yeni, düzü eğri, renklisi siyah beyaz, küçüğü büyük, irisi ufak, sıfatı zamir, hakkı rahmet, varlığı yoksunluk, duyduğu işitmediği, sevdiği sevmediği, dostu düşman, düşmanı dost olmuş Yalnızlık'ın! Açtığı koynuna kuş konmuş Yalnızlık'ın!
Adında, tadında kalmış Yalnızlık. Doğru gelmiş, doğru büyümüş, doğruymuş Yalnızlık.
Anasının duası tutar, ilk çığlığı ilk çığlıktır, son çığlığı başka!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder