Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, "hayatın en dibindeki lağımlara" sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır.
Stefan Zweig was one of the world's most famous writers during the 1920s and 1930s, especially in the U.S., South America, and Europe. He produced novels, plays, biographies, and journalist pieces. Among his most famous works are Beware of Pity, Letter from an Unknown Woman, and Mary, Queen of Scotland and the Isles. He and his second wife committed suicide in 1942. Zweig studied in Austria, France, and Germany before settling in Salzburg in 1913. In 1934, driven into exile by the Nazis, he emigrated to England and then, in 1940, to Brazil by way of New York. Finding only growing loneliness and disillusionment in their new surroundings, he and his second wife committed suicide. Zweig's interest in psychology and the teachings of Sigmund Freud led to his most characteristic work, the subtle portrayal of character. Zweig's essays include studies of Honoré de Balzac, Charles Dickens, and Fyodor Dostoevsky (Drei Meister, 1920; Three Masters) and of Friedrich Hölderlin, Heinrich von Kleist, and Friedrich Nietzsche (Der Kampf mit dem Dämon, 1925; Master Builders). He achieved popularity with Sternstunden der Menschheit (1928; The Tide of Fortune), five historical portraits in miniature. He wrote full-scale, intuitive rather than objective, biographies of the French statesman Joseph Fouché (1929), Mary Stuart (1935), and others. His stories include those in Verwirrung der Gefühle (1925; Conflicts). He also wrote a psychological novel, Ungeduld des Herzens (1938; Beware of Pity), and translated works of Charles Baudelaire, Paul Verlaine, and Emile Verhaeren. Most recently, his works provided the inspiration for 2014 film The Grand Budapest Hotel.
"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar"
"O geceden arkadaşlarımın hiçbirine söz etmedim; içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar."
Son sayfalara kadar ortalama, hatta ortalama altı bir kitap okuduğumu düşünüyordum. Karakteri nedense sevemedim, itici buldum. Sanırım burjuva bunalımlarını okumayı pek sevmiyorum. Aylak Adam'da da böyle düşünmüştüm. Son sayfalara geldiğimdeyse tıpkı karakter gibi ben de bir aydınlanma, huzur hissettim. Bunun sebebi Zweig'in nakış işler gibi betimlediği adamı derinlemesine hissetmem olabilir. Ama asıl sebebin dünyevi işlere boğulduğum şu günlerde böyle bir aydınlanmaya ihtiyaç duymam olduğunu düşünüyorum. Maddiyatta kayboldukça yaşam enerjimiz zayıflıyor. Zweig bir iki sayfa ile o enerjiyi hissettirdi, bu kadar da başarılı bir yazar işte. Merak ediyorum, acaba insanları bu kadar iyi betimlemek için nasıl algılara sahip olmak gerekir, bu algılar kişiye acı çektirir mi? Belki de Stefan Zweig bu yüzden hayatına son vermiştir, kim bilir.
Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat bir hayat sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayata tekrar tutunmasının hikayesidir. Kendi deyimi ile donuklaşmakta olan, hiç bir şey hissetmeyen bu adam sıradan bir günde hiç hesaplamadan bir suç işler. Ve bu suçla birlikte yeniden hissetmeye başladığını, yaşadığını hisseder. Zweig, duyguları öylesine büyük bir hünerle eğip büküyor ki okurken gerçekten mest oluyorum her defasında. Kısacık bir zaman diliminin, hiç hesaplanmamış küçücük bir olayın bir insanın hayatını nasıl ve ne derece değiştirebileceğini çok güzel bir şekilde anlatmış. ' Birilerini sevindirmenin ve bundan sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyordum. ' diyor kitabın bir yerinde. Sizde okurken hissediyorsunuz bunu. ' Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar. '
Ένα ακόμη μικρό λογοτεχνικό διαμάντι από τον Στέφαν Τσβάιχ. Ο Αυστριακός συγγραφέας φανερά επηρεασμένος από την μακροχρόνια αλληλογραφία του με τον Σιγμούνδιο Φρόυντ ουσιαστικά μέσα σε λίγες σελίδες φτιάχνει ένα πλήρες ψυχολογικό πορτραίτο … Για ακόμη μια φορά ο Τσβάιχ, όπως και στην Σκακιστική νουβέλα, ασχολείται με το πώς ένα τυχαίο γεγονός μπορεί να αλλάξει την ζωή ενός ανθρώπου...
Ο νεαρός βαρόνος Φον Ρ… είναι ένας κλειδαμπαρωμένος στην κοινωνική αξιοπρέπεια άνθρωπος… Είναι ένας άνθρωπος κενός από αισθήματα, ανίκανος να αγαπήσει, να λυπηθεί ακόμα και να πονέσει.. Ο εκφυλισμός του θα συνεχιστεί μέχρι που ένα τυχαίο γεγονός, ένα μικρό παιχνίδι συναλλαγής, θα τον κάνει να αναθεωρήσει το ίδιο του το είναι και να ζήσει μια φανταστική νύχτα…
Ο Τσβάιχ βαδίζοντας με προσοχή μέσα στα μονοπάτια της ψυχολογίας και της ψυχανάλυσης, φτάνει σε βάθος στην ψυχή του νεαρού βαρόνου απογυμνώνοντας τον και περνώντας σε μια αντικειμενική εκτίμηση της ψυχολογικής του κατάστασης, εκθέτει τις σκέψεις, τις φοβίες και τις ανασφάλειες ενός ανθρώπου που νόμιζε πως ζούσε αγνοώντας κάθε τι που βρισκόταν έξω από τον μικρόκοσμο του..
Ο νεαρός Φορν Ρ… έψαξε μέσα του, βρήκε τον άνθρωπο που είχε χάσει και μέσα από μια φανταστική νύχτα και κάποια φαινομενικά ασύνδετα γεγονότα για πρώτη φορά στην ζωή του έζησε!!! «Όποιος έχει βρει τον εαυτό του δεν μπορεί να χάσει πια τίποτα στον κόσμο αυτό.» 5/5 …
69 Sayfa konsantre edebiyat. Ziplenmiş. Al bunu klasöre çıkart bir raf dolusu kitap eder. Tabii ki zip şifresini bilmek gerek. Kendisi de diyor zaten kitabın sonunda Zweig karakterin ağzından;
" Bu satırlar başkalarının eline geçerse de bu olasılık beni hiç korkutmuyor ve üzmüyor. Çünkü öyle bir anın büyüsünü tatmamış olan biri, tek bir gece içinde yaşanan ve görünürde birbirleriyle hiç ilgisi olmayan böylesine tesadüfi olayların neredeyse sönmüş bir hayatı bir büyü gibi yeniden ateşleyebileceğini altı ay önce ben ne kadar anlayacak olsaydım o kadar anlayabilir zaten. Böyle birinden utanmam, çünkü beni anlamaz. Fakat bütünlükten haberdar olan biri yargılamaz ve gururdan kurtulmuştur. Onun karşısında da utanmam, çünkü beni anlar..."
Kitaba bir eklemem şudur; bir insan yaşamının küçük bir olayla ve küçük bir zaman diliminde değişeceğine olan inancım sonsuz. Zweig de hem bu kitap da hem de "bir kadının yaşamından 24 saat" te ikna ediyor okuru buna zaten. İkna olmayanlar da zip şifresini bilmeyenler zaten.
Yalnız bu noktada şunu belirtmekte fayda var; Zweig patlamalar ve keskin dönüşler yaşanan kısa zaman dilimlerini ve o patlamaya hazırlayan koşulları mükemmel ifade ediyor. Ancak, sonrası yok bu kitapta. Olmak zorunda da değil elbet. Olmasını ben isterdim. Çünkü şifreyi bilenler; bu patlamaların bir evrilmeye dönüşmesinden gelen rahatlığın geçici olacağını ve sonrasında yine sancılı süreçlerin ve döngülerin yer alacağını ve mutlu sonların çok olası olmadığını bilirler.
"O gecenin (7 Haziran 1913) üstünden dört ay geçti ve eski donukluğum bir daha geri dönmedi."
" Aşağıdaki notlar, 1914 sonbaharında ...şehit düşen Friedrich Michael von R'nin yazı masasında.."
Peki Ekim 1913 ve 1914 sonbaharı arasında ne oldu? İşte bu bir yılı da, Zweig'den okumak isterdim. Çünkü diğer türlü bu 1 yılın hikayesini ben ve Roy Walker yazıyoruz;
"You should ask someone else. There's no happy ending with me."
" فالإنسان الذي يجد نفسه ليس لديه ما يمكن أن يخسره في هذا العالم. وحالما يفهم الإنسانية في نفسه. سوف يفهم جميع البشر."
بعد انقطاعٍ طويلٍ عن القراءة وعوالمها، قررتُ أن أعودَ وأنا خجلى من الصدأ الذي أصاب قريحتي، شاعرةً أني لا أستطيع تمييز الأدب العَطِر.
ولكن يأتي لنا هذا الرجل الخفيف في كلماته، ثقيل في معانيه وأطروحاته، ويُعلّم قرّاءه كيفية الاستمتاع بشعور عدم الثقل في الحياة، أن تصبح وتغدو وتُمسي بلا لحظة تكلّف وتصنّع لزجة، فشخصية هذه الرواية تعيش في هناء الحياة المُذللة لصاحبها بأشكالها كافة، مصدر دخل كبير لا يتعب في تحصيله، بيت جميل ووسامة مقبولة، ومكانة اجتماعية مرموقة بلا أعباء الزواج ومسؤولياته، حياة تسير في خط مستقيم نتمناه جميعًا.
ثم يأتي عفن الاعتياد على الملل والنعيم، ينسى بطل قصتنا كيفية أن يشعر بإنسانيته، بالخوف والسعادة والحماسة والجوع والشهوة، إلى آخره… يتمنى أن يفهم سيرورة هذه الحياة بمآسيها ومباهجها، فتحدث حوادث غريبة له يستغلها كي ينغمس في هذه الحياة اللاهبة آخذًا القارئ معه في حوارات داخلية صادمة كعادة زفايج وكتاباته.
ستيفان زفايغ المتعمق في النفس البشرية ، الغائص في أعماقها ، المُسهب في وصف مشاعرها وأحاسيسها في أغلب مواقف الحياة.
يُسلط الضوء في هذه الرواية على رجل من الطبقة الإرستقراطيّة ، منعه الميراث الذي حصل عليه من معرفة معنى لحياته ، أو البحث عن ذاته التي تشكو من الفراغ ، وشلل المشاعر ، و والملل و الفتور.
على قيد الحياة في يوم وليلة من أيام الآحاد ، أراد أن يُجرب شيئاً جديداً ، وماهي إلا ساعات قليلة حتى وجد نفسه في القاع ، حيث ان ليلته المحمومة تلك صدمته بالكثير من مفارقات الحياة العجيبة والمتتالية ، التي أدت الى إستعادته حياته الروحية التي كانت مفقودة بالنسبة إليه.
وجد نفسه وقد تغيّر كلياً ليس بالضرورة الى الأفضل ، ولكنه أصبح رجلاً أكثر سعادة بكل تأكيد.
"..γιατί όποιος δν έχει νιώσει το άγγιγμα της μαγείας μιας τέτοιας ώρας, αυτός θα αδυνατούσε να καταλάβει, ακριβώς όπως και εγώ ο ίδιος πριν από μισό χρόνο, πως μερικά τέτοια φευγαλέα και φαινομενικά ασύνδετα επεισόδια μιας και μοναδικής βραδιάς μπόρεσαν να βάλουν με τόσο μαγικό τρόπο φωτιά σε μια ήδη απανθρακωμένη μοίρα. Δε θα ένιωθα ίχνος συστολής μπροστά στον ξένο εκείνον που θα διάβαζε τις αράδες αυτές, γιατί δε θα με καταλάβαινε. Αυτός όμως που βλέπει τις μυστικές συνδέσεις δεν κάνει το δικαστή και δεν είναι αλαζόνας. Αυτόν δεν τον ντρέπομαι γιατί με καταλαβαίνει. Όποιος έχει βρει τον εαυτό του, δε μπορεί να χάσει τιποτα πια στον κόσμο αυτόν. Και όποιος έχει κατανοήσει τον άνθρωπο μέσα του, αυτός κατανοεί και όλους τους ανθρώπους."
ekmeğini yediğim bookstagram fotoğrafım. "kapak tamamlama" temasını ben bulmadım ama allah var, iyi fotoğraf :')
“…kendi bilinçli duygusuzluğumla arasında bir kan kardeşliği hissettiğim için bu hesaplı ve kötücül şehveti başkalarında görmekten nefret ederdim.”
ADAMIN SANKİ PSİŞİK GÜCÜ VARMIŞ DA SÖZLÜ RÖNTGEN ÇEKİYORMUŞ GİBİ. Bi duyguyu 4 kelimelik zincirleme isim tamlasıyla yazıyor. Bi’ de psikolojik hikaye, hey yavrum hey.
Kitabın bendeki tek sıkıntısı, daha önce Zweig okuduğumda ne yazarsa yazsın hissederdim, duygudurumların içinde yüzerdim. Bunda öyle olmadı ancak yine de ‘aq bunu da mı düşündün yani’ demeden alamadım kendimi. Yavrum bu nasıl tahlil, bu ne çıldırtan denge.
Kitapta, elit sınıfa ait nazik beyefendimiz, büyük buhran içinde, sıkılmaktadır. Yaptıklarından zevk almamaktadır (sanırım tüm kitabı düşünsek adamda borderline kişilik bozukluğu var, ehe). Suç işlemekten ziyade bence, toplumun uygun gördüğü davranış ve kimliğin gerektirdiklerinin dışına çıktığında, kafesinden çıkmış sirk aslanına döner. Büyük bir dengesizlik içinde, sevinç, korku ve hazzı yanardöner tatmaya başlar. Daha da ileri giderek, çıktığı kafesi 1 geceliğine terk eder; tabaka olarak kendiyle tamamen zıt olan, küçük gördüğü insanların arasına karışır. Bu kitap da o geceye dair yazılmış notlar.
Benim suç değil de kafes mevzusuna takma nedenim şu: ne kadar zevki sefa içinde olsa da, koleksiyonların, itibar ve övgülerin bini bin para olsa da karakter sıkışıp kalmış oraya, kendi gömleği dar gelmeye başlamış. Her sıfat gibi ‘elit’ de bir plastik kap değil mi sonuçta? Arada soyunup akmak lazım. Bunun, insanın hep daha iyisi olma arzusundan hiçbir farkı yok gözümde, çünkü hep soyunmak istiyorsun, deri değiştirmek istiyorsun çünkü insanın asla bir ben’i yok. Yaşasın üst egoların azameti.
Şu da var, bu bıkkınlık zamanında -mış gibi davranan karakter, geceyi deneyimlerken de -mış gibi yapmaktan kaçınamaz. Toplumun tüm katmanlarına da lanet o yüzden (!)
(Biraz da raad batıyor biraz da şükürsüzlük asdfad tmm, sustum. Bi de,,, haram parayla hayır yapılmaz djcldşcşd, öhöm.)
O olağanüstü geceyi bu olağanüstü kitapla anlattığı için, karakterciğimin yaşadığı deneyim ile bu metni yazdığı zamana kadar olan arada ne oldu bilmiyoruz. Nasıl devam etti mesela. Yazsaydın n’olurdu yani, faydalanırdık.
Kitapta en hoşuma giden yer, karakterin adeta varoluşundaki bekareti bozarcasına yırtmak istediği son zar, arasına karıştığı insanlardan biriyle çiftleşmek. Çünkü alt egonun temel taşıdır cinsellik ve bu bir tek burada çıkmıyor kitapta karşımıza. Kısaca, alt ve üst ego savaşırken, egoya tecavüz ediyorlar. Resmen minik bi Freud dersi.
“…içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar.”
الليلة العجيبة . تأليف: ستيفان زفايغ ترجمة : وليد أحمد الفرشيشي طباعة: مسكلياني للنشر والتوزيع عدد الصفحات: 99صفحة . اقتباس "لقد كان بيني وبين واقعي الآنيّ حاجز بلوري، وكُنت أفتقد القوة لأكسره بإرادتي" ص 17
"فبمجرد أن يجد أي شخص نفسه، فإنه لن يكون قادراً على أن يخسر أي شيء في هذا العالم. وما إن يفهم أي شخص ذلك الإنسان فيه، حتى يفهم جميع البشر" ص99
. مراجعة : . إنها حكاية يرويها لنا شاب من عائلة ميسورة ورث ما يكفيه للعيش الرغيد إلا أنه كان يفتقر الى الاحساس والتعاطف مع الاخرين فرغم كثرة من هم بالقرب منه ويتعامل معهم الا ان علاقته بهم سطحية للغاية ولا يشكلون في نسبة إهتمامه مساحة تُذكر. . ولكن مع تجربة خاضها بطلنا في ليلة واحدة وعدد من الساعات قد غيرت ذلك الطبع فيه!! فما هي تلك الحكاية التي حدثت؟! هذا ما سنتعرف عليه في سطور هذا الكتاب. . التقييم: . لغة جميلة ووصف دقيق لمشاعر اللامبالاة وعدم الاكتراث تعيش خلالها وقائع هذه الشخصية وتتعرف من خلالها عليها عن كثب مما يجعلك ولو بنسبة ضئيلة تشفق فبها على هذه الشخصية ولكنك ستستعد لاحقاً للتحول الذي طرا فيها. . أمنح وقتي الذي قضيته مع الرواية 4/5 وانصح بها من يعانون من عدم الاكتراث او تلبد المشاعر تجاه الاخرين. . #الليلة_العجيبة #ستيفان_زفايغ #مسكلياني_للنشر_والتوزيع #وليد_أحمد_الفرشيشي
"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."
"Öyle hissediyordum ki, bende onlara korkunç yabancı gelen bir şeyler vardı, bu yüzden hiçbir şekilde aralarına karışamıyor, beni saran bu yoğun kitleden kopuk bir şekilde suyun üzerindeki bir yağ damlası gibi tek başıma yüzüyordum." (s.44)
Yabancılaşmanın, sentetikleşmenin, burjuvalaşmanın bir eleştirisini yazmış Zweig bu kitabında. Zenginliğin ve nezaket kurallarının çerçevesinde sokaktaki hayattan kopuşu da.
Bir cumartesi sabahına çay, kedilerim ve bu kitapla başladım! Size güzel bir hafta sonu dilerim!
İnanılmaz bir ruh hali tasviri, kendimi fazlasıyla kaptırdım okurken. Aradan epey zaman geçmesine rağmen hala da etkisinden kurtulabilmiş değilim. Dönem tasviri, kent tasviri falan evet çok değerli ama karakter tasvirinin bu denli başarılı olanı, sanırım sonu intihar olan bir yazarın kaleminden çıkabiliyor...
Stefan Zweig tek bir gece ile sarsılan ve kendi içini açıp görmeye başlayan 36 yaşındaki bir adamın kelimelerini sunuyor bize..
“Beni bırakan insanlar,gelen ve giden kadınlar oldu,her defasında odada oturmuş camın dışındaki yağmuru seyreden biri gibi hissettim kendimi; doğrudan yakınımda olan şeylerle bile aramda camdan bir duvar vardı ve kendi irademle onu yıkacak gücü bulamıyordum.”
شكرا ستيفن على هذا الكم من التفاصيل النفسية الجميلة. وكيف تنقلت بنا من حال لحال دون أن تفرض رأيك أو تنحى بنا لنأخذ موقف محدد. سلاسة وابداع ولطف وعلم بمكامن النفس دون تعقيد إنه الابداع
Okumayı günler önce bitirip okuduğumu işaretlememişim. Gerçekten yaşlandım galiba.
Zweig'le Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabıyla tanıştım. Kitabı okuduğumda nasıl sevdiğimi hatırlayınca yeni yıla da bir Zweig'le girmeye karar verdim. Kitap umduğumdan daha güzeldi. Kaleminin gücü asla sizi hayal kırıklığına uğratmıyor. Bir çırpıda okunup bitiyor.
"E sen 9 günde okumuşsun?" dediğinizi duyar gibiyim. Dedim ya, bitirdiğimi işaretlemeyi unutmuşum.
Neyse, kitapta en sevdiğim kısımla sonlandırayım bu yorumu bari.
"O geceden arkadaşlarımdan hiçbirine söz etmedim; içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar. Canlılıkla yaşadığım bu hayatın ortasında ölümle karşılaşırsam ve bu satırlar başkalarının eline geçerse de bu olasılık beni hiç korkutmuyor ve üzmüyor. Çünkü öyle bir anın büyüsünü tatmamış olan biri, tek bir gece içinde yaşanan ve görünürde birbirleriyle hiç ilgisi olmayan böylesine tesadüfi olayların neredeyse sönmüş bir hayatı bir büyü gibi ateşleyebileceğini altı ay önce ben ne kadar anlayacak olsaydım ancak öyle anlayabilir zaten. Böyle birinden utanmam, çünkü beni anlamaz. Fakat bütünlükten haberdar olan biri yargılamaz ve gururdan kurtulmuştur. Onun karşısında da utanmam, çünkü beni anlar. Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."
Stefan Zweig hastası sanıyordum kendimi ama bu kitapla barışamadım sebebi de Allah affetsin ana karakteri Ajda Pekkan'a benzetmemden kaynaklı kitaba tutunamama. Ya şimdi ana karakterimiz zengin falan hayatı sorgulamıyor bile öyle yaşayıp gidiyor ama çok sıkılmış,herhangi bir duygu hissedemiyor yani bundan yakınıyor. Sonra kendini birden düşük sınıf diye adlandırılan insanların içinde buluyor tamamen olaylar zinciri kaynaklı. İnsanlara tam olarak şöyle bakıyor işte tam bu noktada Ajda Pekkan dile geliyor beynimde. Metrobüsü çok merak ediyor ve bunu bir çeşit macera gibi görüyor ya. Ana karakterimiz işte o fakir insanları görünce önce bir şey hissetmiyor sonra aşağılamalı bir şeyler hissediyor sonra diyor ki ya bunlar hayat tecrübesini ilk elden yaşıyor saygı duyayım ve saygı duyuyor elindeki parasıyla onlara yardım falan ediyor kendince hayat gayesini buluyor o insanların içinde. Bir nevi maceraya atıyor kendini. Halbuki o insanlar bununla yaşamak zorunda bu onların hayatı ama o bunı bir çeşit macera gibi görüyor neden Ajda Pekkan'a benzettiğimi anlamışsınızdır :))
Ama tabiki kitap güzeldi yani ama diğer kitaplarında olduğu gibi etkilenmedim üstüne düşünmedim çok aklımda kalır mı orası meçhul tabi okunması gerekir mi deseniz bence gerekir bunlar tamamiyle benim Ajda Pekkan olayına girip hikayeye tutunamamamdan kaynaklı bence.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Okumaya başladıktan hemen sonra kitap beni içine hapsetti, İlk on sayfa da kitabı sevdiğime karar vermiştim, kitabın başından kalmak zorunda kalmasam tek oturuşta okurdum muhtemelen çünkü sayfalar öyle güzel kayıp gidiyor ki ne olduğunu anlamıyorsunuz bile. Okurken başkarakterle özdeşleştim, adını bile hatırlamıyorum ama kitaptaki her yaşanan zihnimde canlı, sanki ben yaşamışım gibi. Okurken kendimden çok şey buldum kitapta ve kendi içsel yolculuğuma da çıktım, tek üzüntüm yolculuğumun yetmiş sayfa kadar kısa olması oldu. Zweig kitaplarını okur ve sizde umarım benim gibi seversiniz, kısa ve şahane bir kitap okumak istiyorsanız durmayın Olağanüstü Bir Gece'yi okuyun derim.
Olay örgüsünün hiçbir önemi yok. Ben bu dile hayranım. Duyguların bu denli etkileyici benzetmelerle tarifine hayranım. Yaşadığımız çağda "olağanüstü" olarak tanımlayabileceğimiz şeylerin yanında anlatıcının başından geçen olayların esamesi okunmaz; bu kitapta "olağanüstü" olan "o gece" değil Zweig'ın aktarım gücü.
Ve tabi muazzam çevirisi: İlknur İgan'ın Türkçe'ye hakimiyeti, sözcük seçimleri önünde eğilinecek cinsten. Elleri, zihni dert bulmasın.
«Όποιος έχει βρει τον εαυτό του, δεν μπορεί να χάσει τίποτα στον κόσμο αυτόν».
Στην αρχή της αναγνωστικής μου ζωής διάβασα το τελευταίο έργο του Τσβάιχ και με συνοπτικές διαδικασίες κατάλαβα πως μοιάζει το αγνό, πολύπλοκο διανοητικό ταλέντο της λογοτεχνίας. Πάντα όταν δέχομαι την αμήχανη πρόσκληση του να επιλέξω αγαπημένους συγγραφείς τον προσθέτω, γιατί θυμάμαι πολύ καθαρά πόσο περήφανη υπήρξα τότε για την ανακάλυψή μου. Ο Τσβάιχ είναι αδύνατο να γράψει κάτι άτεχνα, κακότεχνα, άσχημα. Ακόμα και ένα ραβασάκι, ή μια λίστα από τα χέρια του, έχουν απαίδευτη ομορφιά. Οι πρώτες σελίδες θύμησαν το Ανάστροφα του Huysmans, αυτό το εξαιρετικό βιβλίο της Παρακμής. Για λίγες σελίδες, ο πρωταγωνιστής συστήνεται ως ένας ακόμα απευαισθητοποιημένος εστετ, βαριεστημένος από τις κοσμικές κοινοτοπίες, ως ο αστικός μας πρόγονος, μέχρι που αλλάζουν όλα, εξαιτίας της Φανταστικής Νύχτας.
Ο Huysmans συναντάει τον Πρώτο Έρωτα του Μπρεχτ, εάν ο χαρακτήρας του Μπρεχτ είχε συμπόνοια, και έτσι ο φλανέρ που ακολουθούμε αποκτά εξαιτίας κάποιων τολμηρών και ασυνήθιστων χαρακτηριστικών για τον εαυτό του, πνευματική διαύγεια· ένα σύννεφο σηκώθηκε και αντιμετώπισε την πιο πλούσια βραδιά της ζωής του, με οξυμένες αισθήσεις εσωτερικά και εξωτερικά, ανάγκη για ντροπή και όλο το φάσμα του ανθρώπινου.
Η έκσταση δεν είναι παρά η μαγική μέθη που τον απάλλαξε από την πλήξη του βίου του, το αντίδοτο της πνευματικής του νέκρωσης. Οι επαφές που αποκτά χαρακτηρίζονται από μια αυθεντική διαφάνεια της ψυχής (δεν είναι να απορεί κανείς για το κολλητιλίκι με τον Φρόιντ - και την αυτοκτονία του είκοσι χρόνια μετά) και έτσι, καταλήγει λιγάκι συμπαθητικά τρελός, με κάθε βλέψη να γίνει Ρομπέν ή γιατί όχι, Θεός, σίγουρος πια, πως οι άνθρωποι είναι ζωντανοί, όπως κι αυτός.
Άλλος ένας Τσβάιχ, ακόμα μία φανταστική βόλτα. Πάμε ιππόδρομο;
"Τη στιγμή εκείνη ακούστηκε για δεύτερη φορά το καμπανάκι, οπότε τα άλογα εξακοντίστηκαν σαν επτά πολύχρωμα βέλη στον καταπράσινο διάδρομο... Όσο κι αν έσκυβα, όσο κι αν τεντωνόμουν δεν έβλεπα τίποτα πέρα από 4-5 έντομα, δυσδιάκριτα μέσα σε ένα ιπτάμενο κουβάρι. Μόνο τη μορφή έβλεπα τώρα να αλλάζει βαθμιαία, το ανάλαφρο σμάρι επιμηκύνονταν στη στροφή, παίρνοντας το σχήμα σφήνας, καθώς μπροστά οδηγούσε την κούρσα ένα άλογο, ενώ στην ουρά της αγέλης κάποια άλλα έμοιαζαν να μένουν πίσω. Η κούρσα είχε ανάψει: τρία ή τέσσερα από τα άλογα έμοιαζαν στον καλπασμό τους κολλημένα μεταξύ τους, σαν χρωματιστές σερπαντίνες, πότε ξεχώριζε για ένα βήμα το ένα, πότε περνούσε μια ανάσα μπροστά το άλλο." Σελ. 58 για περισσότερη, 3D και Dolby surround εμπειρία.
Ένας καλπασμός και το μικρό αυτό μυθιστόρημα. Κι εδώ, όπως σε άλλα του ίδιου που έχω διαβάσει, ο αγέρωχος ήρωας εκκινεί την κούρσα του πιστεύοντας ότι τα συναισθήματα είναι ένα διεγερτικό φάρμακο για κουρασμένες καρδιές. Έτσι η δική του, παγωμένη από τις υποσημειώσεις του πρωτοκόλλου, παραβιάζει την κλειδαριά και βγαίνει για κυνήγι on the wild side. Όμως η ζωή δεν είναι μια παρτίδα σκάκι όπου κερδίζουν πάντα τα λευκά επειδή κάνουν την πρώτη κίνηση, και στις σκοτεινές αλέες του Πράτερ ο υπερφίαλος εαυτός μπορεί να γίνει κακός σύμβουλος..
Το τέλος ήταν διαφορετικό από αυτό που θα ήθελα - ένα περιποιημένο καθαρτήριο, ευγενική προσφορά της άγριας πλευράς - αλλά..
Παλιά ή καινούρια τέχνη - για μένα αδιάφορο, η αξία βρίσκεται στον μάστορα..
من شخص منظفئ، يعاني الفتور في حياته إلى شخص طافح بالحياة.. حدث ما كسر تلك القوقعة التي تحيط بقلبه وروحه؟ وأقول ��خص لأن في هذه النوفيلا لا يوجد أسماء... زفايج يكتب عن معجزة الوعي بالذات و الحياة، أو قل هي لعنة بالمعنى الصحيح، كما يحرك المياة الراكدة في أعماق تلك النفس المظلمة بما يخالجها من مشاعر وأحاسيس وهواجس...
"Ποτέ όμως -είμαι απόλυτα σίγουρος γι’ αυτό— δεν έχω αγαπήσει με περισσότερο πάθος τη ζωή, και ξέρω τώρα ότι διαπράττει έγκλημα (το μοναδικό που υπάρχει!) εκείνος που αδιαφορεί για τα σχήματα και τις μορφές της. Από την ώρα που άρχισα να καταλαβαίνω τον εαυτό μου,καταλαβαίνω και χιλιάδες άλλα πράγματα: το βλέμμα ενός στερημένου ανθρώπου μπροστά σε μια βιτρίνα μπορεί να με συγκλονίσει, το σάλτο ενός σκύλου να με ενθουσιάσει. Το καθετί αξίζει τώρα την προσοχή μου, τίποτα δε μου είναι αδιάφορο. "
Δεύτερο βιβλίο του Τσβάιχ(σκακιστική νουβέλα το πρώτο) και απλά λάτρεψα ξανά...!!!
Να τονίσω εδώ ότι είναι από τους λίγους συγγραφείς που όποιο βιβλίο του διαβάζω θέλω να το ρουφήξω μονοκοπανιά!
Zweig'in diğer kitaplarından daha farklı bir kitap olduğunu hissettirdi eser bana. Tam olarak bu farkın adını koyamadım ama sanırım mekan betimlemelerinin daha fazla olması ve eserin kendisine ait olmaması başlıca etmenlerdi.
Eser aslında şehit düşen bir askerin masasında mühürlenmiş bir paketin içinde bulunan notların bir derlemesi olarak karşımıza çıkıyor. Yine de psikoloji anlamında bence okunması gereken eserlerden birisi diyerek spoiler vermeden eseri tavsiye edebilirim :)
Kısa bir alıntı; Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık.Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan,bütün insanları anlar." * Sevinç duyabiliyor muyum? O halde yaşıyorum.
Stefan Zweig'ın romanlarını birbiri ardına değil,araya başka romanlar serpiştirerek okumalıyız ki,bir sonraki romanın tadını daha çok alabilelim;pasta üstüne pasta yemenin pastanın tadını kaçırabildiği gibi.
Κατατάσσω πλέον τον Στέφαν Τσβά'ι'χ στους αγαπημένους μου συγγραφείς.!Είναι καθηλωτική η ψυχογραφική ικανότητά του.Σ'αυτό το βιβλίο διαμαντάκι ένας άνθρωπος παγωμένος από αισθήματα,προστατευμένος στην ευυποληψία του και αποκομμένος από την ουσία της ζωής,ξαφνικά σε μια νύχτα βαδίζοντας προς την αυτοαπόρριψη των συναισθημάτων του,την αυτοαμφισβήτηση και τις σκέψεις του,βρίσκει τον καλύτερο εαυτό του. Λογοτεχνία με το Λ κεφαλαίο.Τη δε τελευταία σελίδα την υπογράμμισα με φωσφοριζέ μαρκαδοράκι!
"Herkes üç ciltlik bir roman yazabilir. Tek gereken, hayat ve edebiyat konusunda tam bir cehalettir." Stefan Zweig'ı okurken aklımda çınlayıp durdu Oscar Wilde'ın (gerçekten ona mı ait yoksa değil mi bilemesem de) bu sözü.
Bu kadar kısa ve öz yazabilmek için hayatı ve insanları çözmüş olmak gerekir. Ve hayatı ve insanları çözen biri için edebiyat bilmecesinin zorluğu söz konusu bile olamaz. Tüm sırlara vakıf olmuş, her labirentin çıkışını daha girmeden bilen biri gibi Zweig.