Konu dışı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Konu dışı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18.11.2012

Skyfall!


Bu aralar bir Bond furyasıdır, Jennifer Lopez konseridir gidiyor, gündem yoğun:) Jennifer Lopez'i ancak youtube'dan takip edebildim ama Bond filmlerini seven birisi olarak Skyfall'u izlememek olmazdı. 

Film hakkında çeşitli yorumlar var. Seven de çok, sevmeyen de. Açıkçası ben klasik Bond filmlerini sevdiğim için, modern yorumlu bu sade Bond filmini çok sevdim. Eğer Bond serilerini seviyorsanız ve halen bu filmi görmediyseniz, bir şans verebilirsiniz.

Esas deyineceğim nokta, oje devi OPI'nin Skyfall'a özel bir oje koleksiyonu bile olduğu!


Aşağıda gördüğünüz renkler, OPI Skyfall koleksiyonundan.. 


Filmde Severine isimli hanım kızımızın tırnakları dikkatimden kaçmamıştı, meğer o tırnaklarda bizim OPI'ler varmış :)

Tırnakların içindeki renge dikkat :) Şurada, bu manikürün nasıl yapılacağı anlatılmış.


Casino Royal ve Bond'un arabasının rengindeki Moonraker bulunup alınası!


Koleksiyonun bir de nadide 13. parçası var. Insan alsa dahi kullanmaya kıyamaz bunu sanırım: 18 ayar gerçek altın içeren, The Man with the Golden Gun!


Bu arada Skyfall için Adele nefis bir soundtrack yapmış, sırf bunu sinema atmosferinde dinlemek bile keyifli bir deneyimdi!



Herkese mutlu haftalar

20.06.2012

Konu dışı: Yeni Ekipman :)

Bir süredir ortalıklarda pek görünemedim, malum hayat yoğunluğu, yaz sıcakları, vesaire vesaire diyoruz ya hep.. Benim sebeplerimden biri de, yanlışlıkla fotoğraf makinemi kırmış olmamdı. Aslında uzun süredir emektar fotoğraf makinemi yenilemek istiyordum ama bir türlü paraya kıyamamıştım. 

Malumunuz, elektronik Türkiye'de çok pahalı ve insan almadan evvel defalarca düşünüyor. Ben de sakar bir insan olduğumdan, "aman ne para vercem allasen" modunda takılıyordum.. Taa ki makinesiz kalıncaya kadar! E fotoğraf makinesine alışınca, cep telefonu da bir yere kadar oluyor. Uzun lafın kısası, oldukça amatör bir fotoğraf-sever olarak ben, kendime uygun, lens değiştirilebilir ve çantada taşıması hafif bir makine olarak, Olympus PEN ailesini seçtim. Bu aile, AYNASIZLAR denilen ve piyasada DSLR-Like olarak bilinen bir geçiş makinesi. Bana sorarsanız beni fazlasıyla aşar bile. Olympus PEN serisi fotoğraf makinelerinde birçok farklı model var. Ben bütçeme uygun olarak Olympus PEN E PL-1 modelini almayı tercih ettim. Benim ihtiyaçlarımı görecek bir sürü özelliği var, merak edenler buradan okuyabilir. 

Tam makineyi Türkiye'den alacakken, bir de yurtdışında araştırayım dedim ve fiyat farkını görünce küçük çaplı bir şok geçirdim. TR'de 1000+ üzerine satılan makinenin USA fiyatı 180$'larda geziyordu. Elbette ben de riske ederek makinemi garantisiz olarak USA'dan almayı tercih ettim, neyseki hiçbir bozukluğu çıkmadı ve sağ salim elime ulaştı. Tanıştırayım, Olympus E-PL1..

 

Daha çok verimli kullanamıyorum kendisini ama zamanla birbirimizin dilinden anlayacağız sanıyorum. Makyaj Çantam Blog'da en çok şikayet aldığım konulardan birisi, fotoğraf kalitesiydi, umarım artık bu konuda biraz iyileştirme yapabileceğim.


Yenilikler bitmedi, artık bir de Lightbox'ım var! Bu nane, içerisinde ışıklar yanan, küçük objeleri detaylı çekebilmenizi sağlayan bir beyaz kutucuk. Ailemizin handyman'i Diyprax'a, bir lightbox istediğimden bahsetmiştim, o da sağolsun bana nefis bir lightbox yaptı. Yapımını merak edenler, blogundan okuyabilir.


Hemen hızla bir de karşılaştırma fotosu gelsin. Eski makinem Fuji Finepix S5600 ile sehpada çektiğim Benefit Cha Cha Tint:

benefit_chacha_2

Bu da yeni Olympus E-PL1'imle Lightbox'da çektiğim resim.. Makineyi çözüp yeni lensler alınca daha da iyi sonuçlar çıkarabilirim diye düşünüyorum.


İşte böyle sevgili okurlarım, bir dertleşme seansının daha sonuna geldik. Şimdi, sizden istek konularınız varsa alabilirim :)

Sevgiler,
MC

15.06.2012

Konu dışı: Aerosoles Sandaletlerim :)

Şu yazımda Aerosoles ayakkabıları ne kadar sevdiğimi size anlatmıştım hatırlarsanız. Ayakkabıya ilgi çok olunca, ben de yeni alışverişime yer vereyim dedim.

{Bir de bu aralar neden fazla sana ait yazı yok dediğinizi duyar gibiyim. Geçen hafta fotoğraf makinem elimden düştü :( ve tamir edilemeyecek duruma geldi. Ben de yurtdışından artık profesyonel bir makine alayım dedim ve sipariş ettim, gelmesini bekliyorum. Bir süre beni mazur görün, dönüşüm muhteşem olsun :) }


Neysem, ben o yazıyı yazdıktan bir hafta sonra, DESA Online alışveriş sitesinde Aerosoles seriler indirime girdi!!! Ben de sezon başından beri gözümün kaldığı gri dolgu topuk sandaleti hemen kaptım! Ayakkabı konusunda rahatlıktan yana olduğum için, bu sandaletle günlük rahat eder ve şık olabilirim diye düşündüm.



Alışık olduğumdan biraz yüksek ama bu hafta ilk kez giydim ve Aerosoles serisi beni yine yanıltmadı. Gerçekten çok rahat bir dolgu topuklu sandaletmiş. Mor pantolonumla severek giyiyorum. Bakınız parmak izim nasıl da çıkmış tabana.

Desa'da bir seri daha indirim olursa da şu aşağıdakini alıcam, ahtım var ;)


Rahat ayakkabı severler, sizlerin de favori modellerini öğrenmek isterim. "Hayatımdaki en rahat ayakkabı" dediğiniz ayakkabıları hangi markadan aldınız, paylaşın!

17.05.2012

Konu Dışı: Aerosoles Flats

Bugün biraz konu dışı takılmaya var mısınız? :)

Benim ayaklarım çok sorunludur. Ayağımı acıtan bir ayakkabı oldu mu fırlatır atarım, asla giyemem. Parmak uçlarım ayakkabıya değdi mi huylanırım, giyemem. Vuran ayakkabıyı hiç giyemem. İçi terleten ayakkabıyı giyemem. Dümdüz olan ayakkabıyı giyemem, yüksek ayakkabıyı giyemem.. Daha gider bu.. Bu yüzden ayakkabı seçerken maalesef tipine değil rahatlığına bakıyorum. Günün neredeyse 15-16 saatini dışarıda geçiren bir insan olarak konfor benim için çok önemli.

Türkiye'de babet almadığım marka çok az kalmıştır diyebilirim. Aman ben şöyle rahatım, böyle süper babetim diyenlerde bile mağazada daha denerken daraldığımı bilirim. Maalesef Türkiye'de çoğu firma, gerçek anlamda babet yapmayı bilemiyor. Eyvallah, hepsi çok şık görünüyor ama çoğu temel ortapedik/sağlıklı kullanım kurallarından yoksun!

Bence ideal babetin burnu mutlaka yuvarlak olmalı, eğer yuvarlak değilse bile öne doğru ani daralmamalı. Babetlerin arka tarafı yumuşak olmalı, ama ayağı laplap boşta bırakmamalı. Babet kumaşları/malzemeleri bence mutlaka nefes alacak bir kumaş olmalı ki ayaklar ferah olsun... Yere sıfır olan babetler maalesef ayak sağlığı için pek iyi değil. Çok az da olsa birazcık ayak ortapedisine uygun olmalılar.. İşte gördüğünüz gibi bende kriter çok!

Hotiç'in babetlerini fazla sert buluyorum. İnci'ninkiler şık olmakla beraber konfor için değil, görüntü için tasarlanmışlar. Casa Rossi, iyiye yakın ama onun da tarif edemediğim bir eksikliği var.. Spor markalardaki lastik/plastik malzemeleri beğenmiyorum.. Nine West babetler fazla düz.. Zaten geriye piyasada satışta olan adam akıllı bir ekonomik marka kalmıyor.

Babet konusunu ben, AEROSOLES markasıyla çözdüm ve rafa kaldırdım diyebilirim. Ilk Aerosoles babetimi birkaç yıl evvel DESA'dan almıştım. Bu arada AEROSOLES, Amerika menşeili bir marka ve DESA Türkiye distribütörlerinden.. Ancak DESA AEROSOLES ürünlerini genellikle fazla fiyata satıyor ve çok fazla çeşidini getirmiyor. Oysa kendi sitesinde onlarca, yüzlerce model var diyebilirim.


DESA'dan uygun fiyata AEROSOLES almanın tek yolu, markafoni & trendyol gibi siteleri takip etmek, bazen güzel modelleri indirimli yakalayabiliyorsunuz. Ancak maalesef AEROSOLES Türkiye'de "yaşlı ayakkabısı" muamelesi görüyor. Oysa çok keyifli modelleri mevcut. Mesela aşağıdaki bu aralar favorim. Dantel desenli tırnakla müthiş uyabilir!


Bu aşağıdakiyse 2 senelik emektarım. Bu fotoğrafı koymamın sebebi, tozlu olmasına rağmen kolay kolay eskimediğini göstermek istememdi. 


Bu altın sarısı olan da yine eskilerden. Hâlâ severek kullanıyorum.


Aşağıdakiler de yine AEROSOLES serisinden terlikler.. Bunları da markafoni'den çok uyguna yakalayıp almıştım. O kadar rahatlar ki anlatamam, sanki balonların üzerine basarak yürüyorum. Hilafsız hayatımda giydiğim en rahat terlik. Öyle aman çok şık bir terlik değil ama konforunu bir şeye değişmem.


DESA'daki Aerosoles serisinde yeni sezon modellerinde de bu aşağıdakini beğendim ama bu fiyata alacağımı düşünmüyorum. Biraz inmesi lazım, aslında çok daha ucuzlar çünkü.



İşte benim babet maceralarım böyle, sizin de var mı böyle takıntılarınız? :)


15.05.2012

Kiehl's Sosyal Sorumluluk Projesi


En önemli misyonu dünyanın neresinde olursa olsun içinde bulunduğu topluma katkıda bulunmak olan Kiehl’s; projelerini tüm dünyada Çocuk, Aids ve Çevre başlıkları altında topluyor. Bu uğurda 160 yıldır yüzlerce proje gerçekleştiren Kiehl’s 2012 yılında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk kez özel bir proje ile çocuklara yardım eli uzatıyor. 

160. yıl konsepti için 13 ünlü isimle birlikte “İçimdeki Çocuk” projesine imza atmak için bir araya gelindi. Kendi alanlarında ilklere imza atan birbirinden değerli; Deniz Akkaya, Sibel Arna, Ceyla Aysal, Tuvana Büyükçınar, Aslı Ekşioğlu, Tansa Mermerci Ekşioğlu, Harika Güral, Işın Görmüş, Michele Kafar Gültan, Ebru Şallı, Ece Şirin, Yalın, Selçuk Yöntem gibi önemli isimler bu projeye destek vermek için aynı çatı altında toplandı. Bu vesileyle ünlüler hem yaratıcılıklarını sergileyerek tasarımlarını paylaştılar hem de içlerindeki çocuğu ortaya çıkaran masal kahramanları olarak kamera karşısına geçtiler. 

Çocuklara yardım kampanyası adına birlik olan bu 13 ünlü isim “Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı” bünyesindeki Koruncuklar için, Kiehl’s Ultra Facial Cream ambalajları üzerine içlerindeki çocuğu çizdiler. Kiehl's kendi alanında bir ilke imza atarak tasarımların yer aldığı Ultra Facial Cream’i Mayıs ayında satışa sunuyor olacak. 

Kiehl’s ünlü isimlerin imzasını taşıyan bu ürünlerin satışıyla elde edilecek olan gelirin büyük bir kısmını Koruncuk Vakfına bağışlayarak korunmaya muhtaç çocuklara elini uzatıyor. Geleceğe destek vermek ve içinizdeki çocuğu yaşatmak adına siz de Koruncuk’lara el vermek isterseniz 0212-274 95 45 numaralı vakıf telefonunu arayabilirsiniz. Bu projede emeği geçen herkese başta destek veren ünlüler ve basın kuruluşlarına teşekkürü borç biliriz.

25.10.2011

Sessizlik Sonrasında..


Yaklaşık bir haftadır bloglamaya ara vermiştim, farkındasınızdır, bunun sebebi ülkemden ardı ardına gelen dayanılmaz üzücü haberlerdi, açıkçası içimden hiçbirşey yazmak gelmedi.

Ülkece kaybettiğimiz Mehmetçik'lere mi üzüleyim yoksa Van'da depremin acısını sarmaya çalışanlara mı gerçekten bilemedim. Bildiğim tek birşey var, o insanların başına gelenler bizim başımıza gelebilir, şehitlerin arasında bizlerin yakınları olabilirdi. Gencecik fidanları solduranların gerçekten tanrıya havale ediyorum.

Üniversitedeyken bir hocam, drama dersleri ile ilgili olarak hep derdi, acı/şiddet içeren oyunları izlerken, insanoğlu olarak içten içe "Çok şükür başımıza gelmedi" diye seviniriz farkında olmadan, diye. Öyle haklı ki aslında. Ateş gerçekten düştüğü yeri yakıyor maalesef, tanrı geride kalanlara sabır ve sağlık versin.

Deprem'le ilgili olarak yapabileceğimiz, elimizden gelen en iyi şey, bu ay alışverişlerimizden biraz bütçeyi kısıp, Van'daki ihtiyaç sahiplerine kendi çapımızda birşeyler gönderebilmek ve/veya Kızılay ve Akut'a SMS göndererek bağışta bulunmak.

Yaklaşan soğuklarla beraber Van'da en çok ihtiyaç duyulan şeyler sanırım battaniye, bebek malzemeleri, hijyenik ürünler, giyim ürünleri ve çadırlar.

VAN'daki depremzede kardeşlerimize yardım etmek için sizi şu yazıya yönlendiriyorum, burada oldukça detaylı bilgiler mevcut. Lütfen kayıtsız kalmayalım.

İZMİR'de ikamet eden okurlarıma ufak bir not: Bornova Belediyesi yardım paketlemelerinde gönüllü olarak çalışan bir arkadaşımdan aldığım bilgiye göre, Van'a gidecek tır için giyim yardımı çok fazla gelmiş, ancak battaniye, çadır, bebek ürünleri ve hijyen ürünlerine çok ihtiyaç varmış. Eğer evinizde fazla duran onlarca battaniyeden birileri faydalansın isterseniz lütfen Bornova Belediyesi veya ilgili birimler ile iletişime geçin.

Kısa bir aradan sonra blog yazılarıma devam edeceğim ancak hissettiklerimi bilin istedim. Van Depremi sonrasında artan yardım ürünlerinin dağıtılmasında ve markalara farkındalık sağlanmasında sosyal medyanın artan gücü büyük rol oynadı. Umarım benim de küçük de olsa bir katkım olur.

Hepimize geçmiş olsun.

28.09.2011

MC Doğumgünü Özel - 1

mc uc yasinda
Dikkatli okurlarım hatırlamıştır ama ben yine de yazayım, MC blog bu ay itibariyle 3. Yılını devirdi.!!!!!!

Sizle beraber üç kocaman yıl geçirdik, valla dile kolay. Daha dün gibi hatırlıyorum, şu alemdeki ilk kozmetik blogu olan Just Makeup’ı okurkenki heyecanımı ve “ben de sevdiklerimi yazmalıyım” dediğimi. Onlardan esinlenerek açtığım bu blog, hayatımda bir dönüm noktası oldu ve sadece güzellikten bahsedelim derken inanılmaz dostlar edindim ve sizleri tanıdım.

Kısıtlı zamanlarda da olsa bazılarınızla tanışma imkanı buldum, bazılarınızla birbirimizi hiç görmemize rağmen en içten sıkıntılarımızı paylaşır olduk, birbirimizi tanımadan etmeden, kozmetiklerin ortak paydasında buluştuk, beraber alışveriş yaptık, sinirlendik, sürdük sürüştürdük.

Makyaj Çantam blogu hayatımda çok şeyi değiştirdi ve şimdiye kadar sahip olduğum en istiktarlı hobi oldu. En sıkıntılı zamanlarımda bile bir yere ait olduğumu hissettim ve bu satırlarda ürün yorumlarken aslında biraz da size sığındım.

Hiçbirimizin hayatı kolay değil ve her hayat aslında yeterince zor ve aslında birbirimizin hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ve diğerimizi hep çok mutlu sanıyoruz. Oysa hayat; hastalıklarla, umutsuzluklarla, kötü haberlerle, kayıplarla ve mutsuzlukla dolu ve ben onlarla boğuşurken aslında en sevdiğim ruju sürüp size göstermek benim en büyük terapim oldu.

İşin özeti, bana bir aidiyet kazandırdığınız için size çok teşekkür ederim. Hayatım elverdiğince buralarda olmaya ve iyi-kötü kendimce bir şeylerden bahsetmeye devam edeceğim.

{MC ağlak bir kadın olduğundan şu satırları yazarken gözlerini siler, burnunu çeker ve devam eder.}

İşte uzun lafın kısası, yabancı bloglarda gördüğüm ABC mim dalgasını kendi çapımda yeniden yazdım ve biraz da eğlence amaçlı bu soruları oluşturdum.

Eğer beğendiyseniz sizler de bloglarınızda cevaplayabilirsiniz :)

İşte MC'nin ABC'si :)

A – Aynaya ne sıklıkla bakarsın? Bütün gün! Mutlaka elimin altında bir ayna vardır. Bana bu alışkanlığı sevgili arkadaşım Ş. kazandırmıştı, dersteyken bile ayna çıkarır bakardık okuldayken.

B – Boy? 1.70

C – Cam objeleri sakarlıktan sürekli kırar mısın? Sürekli, ondan bu soruyu yazdım zaten :P Bu hafta bir bardakla bir tabak kırdım yine. Bu yüzden eve pahalı cam tabak, eşya vb almam hiç.

Ç – Çocuğun var mı? Hayır yok!

D – Hiç diş çektirdin mi? Kendi dişlerimden üç tane çekildi, dişlerim çok bozuktur, çocukluğumdan beri çok iyi bakmama rağmen dişlerimden çok çektim.

E – En sevdiğin renk? Lacivert! Lacivertsiz yapamam. En az on tane lacivert pantolonum, bluzum filan vardır. Çok seviyorum.

F - Favori makyaj ürünün? Göz altı kapatıcısı ve ruj! Bu ikisi olmadan insana benzeyemiyorum maalesef.

G – Gümüş mü altın mı? Gümüşü daha çok seviyorum, daha bir asil duruyor sanki. Ama illa hediye edicem diyosanız beyaz altın da severim tabiisi ;)

H – Hiç hastanede yattın mı? Maalesef, defalarca! Ufakken çok marazlı bir çocuktum, halen de öyleyim. Allah kimseleri düşürmesin.

I – Ihlamur sever misin? Bayılırım! Hele kışın elma kabuğu, limon ve tarçınla demlerim evde, tavsiye ederim çok güzel.

İ – İşin? Ben bir filologum aslında. Hayır, bu espriden bıktım artık, fillerle uğraşmıyorum.

J – En sevdiğin oje markası? Benim için OPI’nin yerini hiçbirşey tutmuyor maalesef. OPI ojelere bayılıyorum!

K – Kediler/köpekler hakkında ne düşünüyorsun? Onlara bayılıyorum! Zaten sokaktan kedi toplamam maalesef hiç bitmiyor ve o mıyklamaları sadece ben duyuyorum sanırım :(

L – Lakapların neler? :) Ortaokuldayken hep kurbağa derlerdi gözlerim belertik belertik bakıyor diye. Üniversitedeyken de genelde deliye çıkmıştı adım.

M – Çaldığın müzik aletleri? Her ergen gibi ben de zamanında gitar çaldım ama tabiiki kulağım sıfır olduğu için devam edemedim. En son çaldığım şarkı Yıldızların Altında idi, kariyerimi tepede bıraktım haliyle.

N – Nerede oturuyorsun? İzmir!

O – Güne başlarken olmazsa olmazınız? Earl-Grey çay! Sabahları bazen üç bardak çay içiyorum kendime gelmek için!

Ö – En sevdiğin özlü söz/deyiş? “Önce yediğin hurmalar, döner... tırmalar.” Pek severim.

P – Pasta sever misin? Hayır! Cheesecake severim, mümkünse ince peynirli.

R – Nefret ettiğiniz ritüel? Temizlik yapmayı ve ev işini sevmiyorum.

S – Sol elle mi yazarsın sağ elle mi? Ben bir sağlak’ım.

Ş – Şanslı mısındır? Genellikle hayır. Birşeyi çok istediğimde olmaz, Murphy sağolsun.

T – Günde kaç kere saçını tararsın? Sabah kalkınca, bazen gün ortasında, bir de duştan sonra.

U – Sence uyum nedir? Insanların birbirini sinirlendirmemesi! Kimse sinirlenmezse hayatta uyum yakalanabiliyor.

Ü – Kendine rol model aldığın bir ünlü var mı, kim? Öyle aman şöyle olayım böyle olayım diye hasta olduğum birisi yok ama Neil Gaiman kadar akıcı bir üslubum olsun isterdim.

V – Oturduğun şehrin valisi olsaydın neler değiştirirdin? Otobüs sıklıklarını! İzmir’de maalesef otobüsler çok seyrek geçiyor.

Y – Yaş? 30’a merdiven anacım.

Z – Zalim insanlarla karşılaştığında ne yaparsın, onların nasıl hakkından gelirsin? Zalimlikten korkuyorum, bu tip insanlarla karşılaşınca da alabildiğince muhattap olmamayı tercih ederim.

İşte böyle sevgili okurlarım, esen kalın ;)

imaj buradan :)



16.09.2011

Konu Dışı: Duman'a Acil Yuva Araniyor!


Sevgili Patisever Dostlar, MissionBeauty blogunun sahibesi sevimli kedisi 4 aylık kuzu Duman'a acilen bir yuva arıyor. Pisicik son derece bakımlı bir ev kedisi ve daha dört aylık bir minnak'mış. Onu sahiplenip sıcak bir yuva vermek isteyenler, detayları şuradan öğrenebilirler. 

21.08.2011

Pazartesi Kedisi .. #3

pazartesikedisi3

Pazartesi Kedisi'nin, bugün de sahibi gibi çok uykusu var ve bir türlü kafasını yastıktan kaldıramıyor! Öyle ki, objektife poz verecek hali bile yok, bu yüzden bize totosunu dönüyor :P

Pazartesi'yi onun gibi uykulu geçiren herkese selam ederim ;)


15.08.2011

Pazartesi Kedisi .. #2

Pazartesi Kedisi fotoğraflarını geleneksel yapmaya çalışacağım, geçen haftadan sonra da bu resimle devam edelim..

camasirmakinesi

Bizim kız o kadar meraklı ki çamaşır makinesini bir türlü çözemedi. Acaba neden dönüp duruyor? Bunu anlayabilmek için 20 dakika boyunca kıpırdamadan seyretti. Manyak!!! :D

Herkese iyi haftalar, bugün size bir de yeni üründen bahsedeceğim, stay tuned!

8.08.2011

Pazartesi Kedisi :) {Konu Dışı}

 
Bu güzel pozu veren sevgili kedim size iyi haftalar diliyor, umarım hepimiz için güzel bir hafta olur. Şöyle bir güzellik uykusu çeksek onun kadar güzelleşebilir miyiz sizce? ;)

3.08.2011

Sağ El Yüzük Modelleri {Konu Dışı}

Geçenlerde yabancı bloglarda dolaşırken "sağ el yüzükleri" hakkında birkaç yazı okudum. Hani biz kadınlar genelde sol elimize yüzük takarız ya, zaten alyans da sol eldedir, sağa pek birşey takmayız.

Ben de genellikle sağ elime pek yüzük takmam. Bununla ilgili bir yazı vardı, sağ ele yüzük takmanın kadınlarda gücü ve bağımsızlığı simgelediği ve sağa ele takılan yüzüklerin oldukça sıradışı modeller olduğundan bahsediliyordu.

Bu yazıyı okuyunca aklımda bir ışık yandı. Elimde aile yadigarı birkaç ufak taş vardı ve hepsi birbirinden farklı olduğu için nasıl değerlendireceğimi bilmiyordum. Bu tip ufak taşlara genelde "kırıntı" deniyor ve maddi olarak pek bir değeri yok. Zaten satsanız da para etmiyor. Tek taş/beş taş/tamtur filan yapılamıyorlar çünkü hiçbiri eş boyutta değil.

Fakat benim "kırıntı"larımın manevi değeri çok büyüktü, tam da "sağ el yüzükleri"ni okuyunca elimdekileri değerlendirmeye karar verdim ve internetten model araştırmaya başladım.

Google'da "right hand rings" olarak arattığınızda yüzlerce görsel bulabiliyorsunuz. Ben tarzım itibariyle aşağıdaki üç modeli çook beğendim!

Bu yılanlı yüzüğü çok beğendim, piyasadakilerden çok farklı bir tasarımı var, ancak işçilik maliyeti çok yüksek oldu. Haliyle vazgeçmek zorunda kaldım *sniff*!

Sag El Yuzuk Modelleri
Yılanlı yüzükten sonra en çok bunu beğendim. Ancak yapmaya elimizdeki taş sayısı yetmedi. Bir sürü minik taş daha gerekiyordu, maliyeti benim için çok yüksek olacaktı, modeli çok sevsem de vazgeçmek zorunda kaldım, sniff!

Sag El Yuzuk Modelleri
Üçüncü ve son beğendiğimse aşağıdakiydi. Buna da yine eşimizdeki taşlar yetmedi, sağ ve sol kanatlarda bir sürü daha taş vardı çünkü:
Sag El Yuzuk ModelleriBen de ön tarafı dal dal olan bir yüzük yaptırdım. Arka tarafı normal yüzük şeklinde, ön tarafı ince dallardan oluşuyor, taşlar rastgele serpiştiriliyor. Istediğiniz azlıkta veya çoklukta taşla yapılabiliyor. Şu alttaki boş modeli:


Ben elimdeki taş sayısına göre yerleri biraz değiştirttim. Böyle oldu:

sag el yuzukleri

Yüzüğe "sağ el yüzükleri" dedim ama fotoğraf sol elde çekildi, eh ne yapayım sol elimle fotoğraf çekemiyorum :)


Takı meraklıları için birkaç not:

- Bu tip yüzükler gerçek pırlanta olmak zorunda değil, zaten bana sorarsanız gerçek pırlanta gerçekten çok pahalı. CZ PIRLANTA denilen, pırlanta ile neredeyse aynı görünüme sahip yapay taşlar var ve işi çok iyi bilen birisi hariç kimse aradaki farkı anlamıyor.

- Bendeki taşlar aileden kalma olduğu için değerlendirmek istedim, bu yüzden yaptırdım.

- Yüzük yaptırırken, elinizdeki hurda altınları verip değerlendirtebiliyorsunuz, ben öyle yaptım. Ne kadar kopuk kolye, tek küpe, takmadığım kolye ucu vs varsa toplayıp götürdüm. Böylece cebimden para çıkmamış oldu.

- Kuyumcular bu tip yüzükleri yaparken çalıştırdıkları ustaya gün başına ödeme yapıyorlarmış. Yüzük ustası sizin yüzüğünüzü kaç gün/saatte yaparsa o kadar işçilik bedeli ödüyorsunuz. Gün başına işçilik bedeli, ustasına göre 80-150TL arasında değişiyor. Basit yüzükler bir günde, alengirli modeller 2-3 günde yapılabiliyormuş.

- İşçilik haricinde bir de "mıhlama bedeli" varmış. Taşların yerine oturtulmasına deniyor. Genellikle 50TL civarı alınıyormuş.

- Aracı olan kuyumcuya dikkat etmek lazım. Mutlaka tanıdık ve dürüst birisini bulmak gerekli. Kötü niyetli insanlar her sektörde var, götürdüğünüz taşları değiştirebilirler. Kuyumcu da bu iş için sembolik bir ücret alıyor aracı olduğundan (25-50TL).

- Ben yüzüğümü çok beğendim, özellikle o taşların benim için manevi değeri çok büyüktü, şimdi sürekli yanımda taşıma imkanım var. Eşim biraz fazla iddialı olduğunu düşünüyor ama bence uzaktan bakıldığında şık duruyor.

- Pırlanta satın alırken çok pahalı birşey ancak bozmaya kalktığınızda hiç değeri yok. Bana bu iş biraz anlamsız geldiğinden param olsa pırlanta yerine altın alıp biriktiririm.

- O değil de altın tavan yapmış, düğün sezonu da yoğun geçiyor valla. Benim altın alıp düğünlere gitmekten imanım gevredi, hani o düğününüzde size takılan altınlar var ya.. Onlar sizin olmuyor, hepsi borçmuş anacım, insanlar evlendikçe aynısından alıp götürüyormuşsunuz! Ben hibe zannediyordum hehe.


Daha güzelleri sizlerin olsun, esenlikler dilerim efenim.

29.07.2011

Sophie Theallet for Nine West {Konu Disi}

Arada bazen direk makyajla ilgili olmayan kızsal mevzulardan bahsedebiliyorum, bu yüzden başlığa {Konu Dışı} ekledim!

Nine West markasını ben çok severim. Çantalarımı genellikle Nine West'ten alıyorum, özellikle %50 net indirim zamanını bekliyorum hem hesaplı hem de güzel çantalar alabilmek için :)

Ünlü tasarımcı Sophie Theallet Nine West için bir koleksiyon hazırlamış ve bu ay içerisinde Nine West mağazalarında olacakmış (belki olmuştur bile!)!

Bu güzel hikayeden beni haberdar ederken, bir de USB bileklik hediye göndermişler, gerçekten son zamanlarda aldığım en güzel geek hediye! Eğer siz de benim kadar dijital teknoloji insanıysanız, USB bileklik mantıklı bir aksesuarmış! :)

21.01.2011

Hayat ne tuhaf vapurlar falan..


Evvelsi gün kozmetikle alakasız bir mağazada kasa sırası bekliyordum, sıra bana gelip, kredi kartımı uzatınca, “aa ojelerinizin rengi ne kadar ilginç çok güzelmiş çok dikkat çekiyor” dedi bir mağaza görevlisi. “Teşekkür ederim”, diyip gülümsedim. O sırada arkamda bekleyen bir hatun, “böyle ilginç ojeleri tanıtan bir internet sitesi var orada gördüklerime benziyor” diye muhabbete katıldı. “aa neymiş o site ben de bakayım?”, dedim.

Tabi”, dedi. “Makyaj Çantam!”, “Google’a girin makyaj çantam diye hemen çıkıyo zaten!”

Çok teşekkür ederim eve gidince hemen bakıcam, ben de bayılıyorum böyle internet sitelerine!”, diyip gülümsedim.



P.S. Söz konusu oje Essie Going Incognito, üzeri puantiyeler yapılmış şekildeydi.

1.12.2010

Konu Dışı: Carte d`Or İzmir Buluşması

7305

Bu Pazar makyajcantam.org ve gittimyedim.com ekibinin bir kısmı ile Carte d`Or İzmir blog buluşmasındaydık! Ne yalan söyleyeyim Pazar sabah erken kalkıp uykumuzdan vazgeçip, mor gözaltlarımı kapatabilmek için kat kat concealer sürerken:) , “yaee burası izmir kimse kalkıp gelmez sabah sabah” diye düşünmedim değil ama pes etmedim. Ben zaten diyet yapan bir obur, gittimyedim.com yazarlarından ikisi zaten, “ya orada aç kalırsak” diye paranoya yapıp, erkenden kalkıp bizim evde bir güzel kahvaltı ettik şöyle krepli mrepli. Sonra düştük yollara, Carte d`Or diyerekten.

Buluşma mekanı İzmir Tarihi Asansör’dü ve meğer biz evde boşa kahvaltı etmişiz çünkü Carte d`Or ve Excel Iletisim bize muhteşem bir brunch hazırlamış da haberimiz yokmuş. Güne mutlu bir kahvaltıyla başladık. Blog yazarları arasında tek kozmetikçi bendim sanırım ama çok sıcakkanlı insanlarla tanıştım. Carte d`Or dondurmalı pastamızı yerken ettiğimiz muhabbetlerle çok güzel bir Pazar sabahı geçirdik. Carte dÒr ürünleri hakkında çok keyifli bir sunum dinledik, biliyor musunuz en az dondurma tüketen ülkelerden birisiymişiz ve dondurma hasta etmezmiş : )) Valla bunları duyduktan sonra diyette olmasam koca koca carte d`Or’ları kaşıklardım ama tadına bakmakla yetindim. Doğumgünü olanlar Carte d`or pasta da kestiler : )

DondurmalıBlogİzmir_1

Çıkışta elimize kocaman kocaman paketler verdiler, tanrım bunlar ne çok şaşırdık ve teşekkür ettik. Eve gelip açtığımda kocamaaan bir carte d`Or pasta ve carte d`Or selection dondurmaların yanı sıra enfes bir shaker set bizi bekliyordu.

Öncelikle Carte d`Or çalışanlarına ve ekibine bizleri düşündükleri için, kendimizi fotomodel gibi hissetmemizi sağlayıp şakşuk fotoğraflar çeken profesyonel fotoğrafçılara (stresten tanışma imkanı bulamadığım), Excel Iletisim ekibine İZMİR’de böylesine kapsamlı ve profesyonel bir blog buluşması düzenledikleri ve bizi de davet ettikleri için çok teşekkür ediyorum. Tanıştığım herkesin sıcaklığına ve dondurmalara yumulmaktan tanışamadıklarıma da selamlar iletiyorum elbette.

DondurmaliBlogİzmir_6

Beni çok mutlu eden iki minik de hediye vardı. Yetenekli craft bloggerları minik süs terlikleri hazırlamışlar ve hepimize birer hediye verdiler, örgü çantam ve çeyiz sandığı! Ben eş durumundan iki terliğe kavuştum, magnet olarak buzdolabıma asmayı düşünüyorum, çok teşekkür ediyorum emekleri için!



Bir yazı da GittimYedim.Com ekibinden gelecek, yoksa siz hâlâ bizim çok yazarlı, yeme-içme-değerlendirme bilogumuz olan, ailecek yiyip icip yazdigimiz GittimYedim.Com’umuzu takip etmiyor musunuz? Söyleyeyim, çok şey kaçırıyorsunuz. Sizler için makyaj yapmakla, oramıza buramıza kozmetik sürmekle kalmıyor, bir de gezip yiyip içiyoruz ve puanlıyoruz : )

9.11.2010

Blog Ödülü & Doğumgünü

Dogumgunu
Birçok blog arkadaşım bana Blog Ödülü göndermiş ama hepsini şu an toparlayamadım açıkçası ama hepsini okudum, yoğunluktan kaydedemedim. Ödüle layık gören herkese çok teşekkür ederim. Kimseyi ayırt etmek istemiyorum, ben de blog ödülümü beni takip eden tüm sadık okurlarıma ve blogger’lara gönderiyorum.

Makyaj Çantam neredeyse iki buçuk yaşına giren bir blog ve sizin desteğiniz, ilginiz, yorumlarınız olmasa bugün bu kadar büyümüş olamazdı. 2008’den bu yana sürdürdüğüm bu macerada, yorumlarıyla, e-postalarıyla, sadece sessiz sakin okumalarıyla bile destek veren herkese teşekkür ederim. Her ne kadar tek tek cevaplamaya çalışsam da, bazen e-postalarınıza, Formspring sorularınıza, yazı yorumlarınıza dakik cevap veremeyebiliyor ve unutabiliyorum ama inanın bu kasdi birşey değil, ben de bir insanım öncelikle :) bazen dalgınlıklarım olabiliyor. Ama unutmayın ki SPAM filtresine takılmadığı sürece bana yazdığınız her şey tarafımdan okunuyor.

Yakında sizin için bazı süprizlerim olacak. Makyaj Çantam ayrıcalıklarından yararlanmak ve dünyanın kozmetiğine bir tıkla ulaşmak için takipte kalın!

I ♥ makeup!
Love,
MC.

1.10.2010

Konu Dışı: Emzirme Reformu



Bugün posta kutumda, gelen yüzbinlerce basın bülteni arasında Emzirme Reformu ile ilgili bir e-posta gördüm. Henüz bir anne değilim, hatta adayı bile değilim, ama bu konunun ne kadar zor olduğunu sevgili arkadaşlarımdan biliyorum. Sütünü sağacak yer bulamayan, bu yüzden çocuklarını sütten kesmek zorunda olanlar.. Tablo gerçekten çok kötü ve bizim bu haklara geleceğin çocukları için ihtiyacımız var.

Sizlerden ricam, bloglarınız/twitter hesabınız/facebook hesabınız varsa, bu haberi, en azından emzirme reformu web sitesinin linkini paylaşmanız. Ne kadar kişiye duyurursak o kadar etkili olabilir.

Unutmayın Makyaj Çantam kızları, biz şanslıydık, annelerimiz kısmen de olsa bizle ilgilenecek vakit bulabildi ama dönüşen çağda ve modern hayatta şartlar giderek kötüleşiyor. Geleceğin güzel çocuklarının hakkını kazanmalarına yardımcı olabiliriz belki, ne dersiniz?


Emzirme konusu ve süt izni, çalışan annelerin iş hayatında yaşadıkları sıkıntıların başında geliyor. Bu konuda bir reforma ihtiyaç olduğu kesin.

Ancak bir Emzirme Reformu başlatılacaksa, bu, sadece çalışan annelerin yaşadıkları sorunlarla kısıtlı kalmamalı. Nitekim UNICEF, Türkiye’deki bebeklerin beslenmesiyle ilgili şu gerçeği dikkate getiriyor:

İlk altı ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı %1,3. Beş yaşın altındaki çocukların %25’inde beslenme eksikliği görülüyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık %15’i beş yaşın altında. Ve bu çocukların 63,000 her yıl önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Bu çocukların 50,000 ise bir yaşın altında.

Dolayısıyla Emzirme Reformu, iş hayatı ve toplumsal hayat olmak üzere iki kollu olarak gerçekleştirilmeli.

Blogcu Anne’nin yazılarına gelen yorumlar ve “Çalışan Gebeler Anlatıyor”da paylaşılan deneyimler, emzirme alanında gerek iş hayatında, gerekse gündelik hayatta yaşanan sorunları ve atılması gereken adımları şekillendirdi. Ve ortaya aşağıdaki manifesto çıktı.

Bu manifesto, CANLI bir manifestodur. Yapılan yorumlar, eklenen değişikliklerle büyüyebilir, büyümelidir.

Okuyuculardan gelecek yorumlar doğrultusunda bu manifesto güncellenecek ve reform geçirmesi gereken tüm alanları kapsayacak hale getirilmeyi hedefleyecektir.

Detaylar ve manifesto için, tıktık!

26.08.2010

Konu dışı: MolPed

Dün ofisten çıkarken kargocu bir paket bıraktı. Yolda merak edip açtım, bu inanılmaz şirin kutu çıktı!!

Kimseden paket beklemiyordum, "ayyy kocam bana süpriz mi yaptı acep?" diye düşünürken...

molped1

Bu paketin aslında MolPed tarafından gönderildiğini farkettim. Denemem için iki paket ped ve USB serinletici fan!

Hayatımda bu kadar şirin birşey görmedim, USB'ye takıp denedim, tatlı tatlı serinleten şirin birşey! :)


molped2

MolPed fırsatlarından haberdar olmak ve ürünler hakkında bilgi almak için, tık!

16.08.2010

Konu Dışı: Yumoş & Rinso

Yumoş ve Rinso ailesi Istanbul’da hoş bir blogger etkinliği düzenlediler ve davetlilerle Park Flora Botanik Bahçesi’nde çiçekleri inceleyip keyifli bir gün geçirttiler katılımcılara. Ben Izmir’de olduğum için katılamadım ama güzel kokan bu iki şişeyi de beni unutmayıp gönderdiler. Gidemedim ama muhteşem çiçeklere gözüm takılı kaldı :D

 Konu Dışı Yumoş Rinso

Astım hastası olduğum için çamaşırlardaki toz deterjanlar bazen sorun çıkarabiliyor bende, çamaşırlar üzerinden yeteri kadar durulanmayabiliyorlar. Bu yüzden çamaşır yıkarken sıvı deterjanları tercih ediyorum. Yumoş ve Rinso’nun bu iki deterjanı da bir kozmetik blogcusuna yakışır derecede mis kokuyor, ikisini de beğendim. Zaten normalde de çamaşırlarımda yumuşatıcı olarak Yumoş Extra kullanıyorum.

ÇocuklaÇocuk blogu etkinlikten detaylı olarak bahsetmiş ve çok güzel fotoğraflar paylaşmış, detayları onun blogundan okuyabilirsiniz.

9.08.2010

Ortaya Karışık Yazı

Ürün değerlendirmeleri, makyaj örnekleri, efendim far swatchları görmek isteyenler bu yazımı es geçsin. Bugünün tatilden dönüş rehavetiyle canım sadece geyik yapmak istiyor, biraz da günce moduna geçiyorum bugün affınıza sığınaraktan.

Malum, siz geçen hafta programlanmış yazıları okurken ben Datça’daydım ve arada bir hızlıca twitter’a bakmak dışında sanal mecra ile pek bir işim yoktu.

{Bu yazıdaki fotoğrafları büyük görmek için üzerlerine tıklayabilirsiniz.}

Biz Datça merkezde ufak bir pansiyonda kaldık ve ayırdığımız parayı dışarıda gezmek, yiyip içmek için harcadık. Ben pek “herşey dahil otel” insanı değilim. Hayatın içinde kalıp, sokakta gezmeyi daha çok seviyorum. Bu yüzden tatilimizi de böyle ayarladık. Hem daha ekonomik oldu.

Datça’nın da ilerisinde, Mesudiye köyünde “Hayıtbükü” isimli bir koy var. Sanırım Göcek koylarından sonra gördüğüm en güzel denize, ve Olympos’un eski halinden sonra gördüğüm en “uzak” ortama sahip yerlerden birisi. Hayıtbükü’nde “Ogün’s” isimli bir pansiyon var ama biz Datça’da kalıp, dolmuşla günübirlik gittik Hayıt’a. Yattığım kumdan çektiğim fotoğraf işte şu:

Ortaya Karışık Yazı
Gitmeden evvel kuaförüme gidip artık mordan başka her renge benzeyen seyrek gölgelerimi yenileteyim dedim. Ve kuaförümden kocaman bir fırça yedim. “Koca kız oldun, evli barklı kadınsın artık, vazgeç şu morlardan yeşillerden!” dedi. Ehe, “evli barklı kadın” sözüne hala gülmemden kelli, “tamam” dedim, “nasıl istersen öyle yap ama unutma ki koyu kahve boyaya gelirim yarın!”. Sonuç, saçlarımda çook seyrek kumral gölgeler.. Hadi dedim yaz saçı olsun, bir süre kalsın. Tatilde bronzlaşınca filan da gözüme o kadar kötü gözükmedi. Ama kışa doğru tekrar mor, bakıciiz.

Datça’da günlük gezi turlarına da katıldık. Bu fotoğraf Dilek mağarasından.. Şapkayı tanıdınız mı? Taktım kendisine. Teknenin üzerinde askılı elbise üzerine bolero, onun üzerinde gözlük, şapka ve spf50 koruyucu kremler.. Hayır japon değilim, sadece güneşten korunayım dedim. Omuzlarım ciğer gibi olsun istemedim. Tüm bunlara rağmen *sadece yüzerken* bile afrikalı ten rengine ulaşmayı 2 günde başardım. Yoksa bu kıyafetle birini takip eden manyak bir ajana benziyordum :P


Ortaya Karışık Yazı

Akvaryum koyunda bu yatı gördüm:



Kendisi tatyana’ymış. Fotoğrafta küçük gözüküyor ama bizim tur teknesinin yaklaşık 50 misliydi. Ben böyle ihtişamlı birşey görmedim arkadaş. Insanlar keyif olsun diye böyle birşey alıp içinde tatil yapıyorlar. Miçoluk yapan bir arkadaşıma sordum, “olm kaç paradır bu, bi trilyon filan mı?” diye. Gülerek cevap verdi, “dalga mı geçiyorsun, şu guleti bile 2 trilyona yapıyorlar, bu 5’ten fazladır”, dedi. Açıkta kalan ağzımı kapatamadım. Tey tey tey.

Tatile giderken evde her kıyafetimle gidecek fiks bir oje sürdüm, jokerim OPI Chick Flick Cherry. Üzerine de Sally Hansen Double Duty top coat geçtim. Bu fotoğraf tatilin 6. Gününde. Ojelerin parlaklığı geçti ama beni az hasarla idare ettiler. Kaliteli oje & top coat almayı bu yüzden seviyorum. Suya girip çıkmaktan buruş buruş beyazlayan etler de cabası. Oje fotoğraflarını hep ofiste çekiyordum, buyrun size tatil Makyaj Çantam’ı, uzanmışım kumlara, güneş damlar tenime:



Ortaya Karışık Yazı
Iskelede otururken şu siyah balıklar dibimden geçti durdu. Hatta bir ara ayaklarımı sallamıştım, sabretsem kesin ayaklarıma da dolanacaklardı. Sadece bu yaramazı bir karede yakalayabildim, hızlı yüzüyor meretler:

Ortaya Karışık Yazı
Bütün bir tatil boyunca INGLOT jel eyeliner’ım, UD De-Slick Spreyim ve MAC dazzleglass’larımı elimden düşürmedim. Tatilde makyaj düşünüyorsanız ne yapın ne edin sıcak ve tere en iyi dayanacak ürünleri seçin.

Ben denize giderken bile gözümde mascarasız olarak inglot jel eyeliner vardı ve akmadı!!!

Bu arada insan dünyanın en güzel yerine de gitse, döndüğünde kendi evi cennet gibi geliyor. Dün eve girdiğimde otelin nemli yerleri yerine yumuşacık halılarıma basıp, kendi mis yatağımda uyuyup, ocağımda çay demlemek ilaç gibi geldi.

Bu da böyle bir konu dışı yazısı olsun. Yarın size tatilde kullandığım güneş koruyucu ürünlerden bahsedeceğim.

Bu sıcaklarda tatil yapamayanlara sabır, evde zaman geçireceklere serin bir köşe, benim gibi ofis rutininde kalacaklara klimalı ortamda oldukları için en azından bir rahatlama, tatile çıkabileceklereyse iyi eğlenceler diliyorum. Yarın görüşürüz!