Efendiiim, hizli ve dolu dolu bir hafta gecirdik... Yaz basinda artik Sistem Yoneticiligi yapmak istemedigime ve bir ust seviyeye cikip Muhendislik (Engineering) bolumlerinden birine gecmeye karar vermistim.
Hafta basinda bir sure once gorustugum Mobile Teknoloji bolumunden haber geldi ve hizlica 2 ust duzey yonetici gorustum. Her ikisi de benim icin olumlu gorus vermis, ben de bu bolumde calismak istiyorum diyince, hizlica mudurler birbiri ile gorustu ve 2 hafta sonra yeni bolume gecebilmem icin yesil isik yakildi. Yeni calisacagim bina, Jersey City'de. Araba ile ise gitmem mumkun olabilecek. Hos bir gelisme, bakalim nasil olacak...
Hafta ici, adet oldugu uzere Ingiltere'den gelen bir arkadasla disari cikildi. Bowary street uzerinde bir dolu bardan birine gittik, adini unuttum simdi...
Hos muhabbetler dondu. Ziyarete gelen yazilimci Ingiliz cocugun bilgisayar ile tanisma ve tesaduflerin bir birini kovalamasi ile programciliga gecis hikayesini dinledik. Bu muhabbetler sirasinda, isteyken vakit darligindan pek konusamadiginiz insanlari daha yakindan tanima firsati buluyorsunuz. Yine yazilimci cocuklardan birinin asil egitiminin Arap dili ve tarihi uzerine, arapca bildigi ama devletle calismaktanin icacici gelmemesi ile arayis icindeyken yakin zamanda kendini bilgisayar dunyasinda buldugunu ogrendik. Gayet zeki biri ve iyi programci oldugunu biliyordum, 6-7 sene oncesinde kadar bilgisayarla hic alakasi olmadigini ogrenmek supriz oldu. Her insan bir hikaye...
Hafta ici, 8-9 yil once tanistigimiz, S. Arabistan'daki Turkiye buyukelciliginde calisan diplomat arkadaslarimizdan Ufuk Gokcen ile bir araya geldik. Bu aralar tum dunya liderleri Birlesmis Milletler toplantilari icin New York'ta. Hafta ici programi cok yogundu ama bir aksam bulusup Keen's Chophouse'da nefis bir yemek yedik.
Taa Nisan ayinda yazdigimiz "MSG'nin hatirlattiklari" baslikli yazida bahsetmistik, Queensryche'in Manhattan'daki konserine bilet aldigimizi. Konser oncesi Balkir Unur ile bulusup 58.caddede Broadway ile 8. ave. arasindaki Hint restorani "Baluchi's" e gittik. Bur restorandan Manhattan'da bir kac tane var. Hepsi de harika :)
Konser saat 8'de basladi. Operation Mind Crime 1. albumu, hem soylediler hem de canlandirdilar. Arkadaki dev ekran'da sarkinin sozleri ile senkronize video goruntuleri vardi. Bazen sahnedeki gosteri dev ekrana yansitiliyordu ama gecisler o kadar guzel ki videonun devami saniyorsunuz.
Sahnenin hemen onunde ayakta izleyenlerin bulundugu, yaklasik 1000 kisi kapasiteli bir bolum, onun ardinda daha yuksekte yine o kadar kisiyi alacak bir bolum, arkasinda da 3-4000 kisilik, koltuklu bolum vardi. Gorevliler aralari, gecis yerlerini, merdivenleri surekli kontrol edip acik tuttular. Havadar, gayet guzel bir salondu. Harika bir konser oldu! Gayet memnun ciktik konserden. Tabii izleyecilerin cogunun 30 yas ustu olmasi sasirtici gelmedi :)
Cumartesi de bizde kahvalti edelim dedik. Yine S. Arabistan'dan tanistigimiz, Balkir Unur Connecticut'tan, Fatih Soylu, esi Selma ve 6 aylik bebekleri Omer'le Virginia Beach'den kalkip geldiler. Yillar sonra toplandik. Eski gunleri andik.
Ufuk halen Cidde'de gorevli. Esi, sevgili dostumuz Helena ve artik 6.5 yasina gelen ogullari Haluk Yeni Zelanda'da. Onlari aradik. Haluk ileri derecede Ingilizce, Fransizca, Arapca ve Turkce konusuyor, okuyup yazabiliyor. Ufuk, "biz karistirmasin istedigimizden Ispanyolca'yi yasakladik ama baktik gizli gizli Rosetta Stone'dan calisip ilerletmis onu da" dedi :) Ne hos!
Aksam, New Jersey'de Turklerin en yogun oldugu bolge olan Paterson'daki "Yeni Toros" restoranina gittik. Ardindan da West New York'a gidip turlayalim, hava acik, guzel Manhattan'i seyredelim dedik. Fatih daha once gormemis New York'u. Ozellikle onlar icin hos oldu. Sonrasinda Ufuk'u Manhattan'daki oteline biraktik. Pazar gunu yine yogun bir calisma temposu onu bekliyordu. Balkir'i Connecticut'a, Fatih'leri de Virginia'ya ugurladik. Bir daha kim bilir ne zaman bir araya gelebilecegiz...
Haftanin son gunu sabahi, Sibel ve Ilkay Kazakci ile bulustuk. Yeni evlerine tasiniyorlar yavas yavas. Bizim Ford Explorer SUV ile buyuk parca esyalari tasiyalim diyorduk. TV'yi ve bir kac parca esyayi goturduk. Onlar da Nutley'de diger pek arkadasimizin ev aldigi Cambridge Heights sitesinden ev aldilar. Gayet hos bir ev. Bir ara bir acilis yapicigiz :)
Aksam ise Emine & Murat Uygur'larda bulustuk. Hafta ici is guc yuzunden bir araya gelmek zor oldugu icin Eda Kilic ve Murat Uygur'un dogum gunlerini kutladik. Her zamanki gibi eglenceli, hos bir aksam oldu ve bir hafta sonu da boylece bittiii. Bugun artik yeni bir gun (saat 00:30). Sabah 6.30'da kalkip ise gidecegim, ben kactim.
Suudi Arabistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suudi Arabistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pazar, Eylül 24, 2006
Çarşamba, Eylül 13, 2006
Kitap: Confessions of an Economic Hit Man
Kitabi, "Bir Kiralik Ekonomistin Itiraflari" seklinde uydurukca cevirecegim. Yazari, John Perkins, bir ekonomist, sitesi www.johnperkins.org. Yaklasik 30 sene boyunca, Endonezya, Peru, Panama, Ekvator, Suudi Arabistan, Iran vs. gibi gelismekte olan ve dogal kaynaklari sebebiyle ABD'nin ilgisini ceken pek cok ulkede faaliyet gostermis. Kendi yaptigi isleri anlatiyor kitabinda...
"Petrol gibi dogal zenginlikleri olan gelismemis ulkelere gidip, eger dunya bankasi ya da benzeri ABD etkisindeki kalkinma bankalarindan yuklu miktarda borc alip, alt yapi projeleri uretilirse, ekonomilerinin kalkinacagina inandiriyordum. Bu ulkeleri alabildigine borclandiriyorduk. Ustelik bankalar borc verirken, projelerinin tasarimini ve gerceklestirilmesinin Amerikan firmalarinca yapilmasini da sart kosuyordu. Boylece Amerikan firmalari buyuk projelerle ihya olurken, aslinda o ulkede sadece bir kesimin isine yarayacak, yoksul ile fakir arasindaki ucurumu buyutecek devasa projeler yurutuyorduk. Bakim anlasmalari ile de para akisini garanti altina aliyorduk..."
"Tabii bu ulkeler, 15-20 yillik sureclerde artik borclarini odeyemeyecek hale geliyorlar. Iste o zaman, Amerikan hukumeti isin icine giriyor ve diyetini istiyor. Artik o devlet, Amerikan'in etkisine girmis oluyor ve cesitli odunler vermek zorunda kaliyor."
"Bazen ABD (petrol) sirketlerinin arzu etmedigi biri bir ulkenin basina secilebilir. O zaman, kiralik ekonomistlerden biri gidip. masasina bir kursun koyarak seceneklerini sunar: "Size karsi calistik, ancak kazandiniz. Tebrikler. Artik ya bizimle birlikte calisirsiniz ya da ..."
"Eger, biz beceremezsek, arkamizdan CIA'nin cakallari gelir. Darbe ya da baska bir sekilde o kisi devrilir ya da bir kazaya kurban gider. Onlar da basarili olamazsa, isin icin ordu girer ve gencecik Amerikan askerleri olmeye ve oldurmeye gonderilir."
"Hugo Chavez'i Saddam kurtardi. Petrol sirketlerinin cikarlarina ters dusunce Cakallar devreye girdi. Basarili da oldular, kiskirttiklari petrol iscilerinin greve gitmesi ile 2002'de Chavez hukumeti duser gibi oldu ama 72 saatte Chavez durumu kontrol altina aldi. Artik ya bir kazaya kurban gitmesi ya da Ordu'nun devreye girmesini bekliyordum ki, Irak savasi ve Saddam'a cevrilen dikkatler sebebiyle kurtuldu."
Kitapta, 1941'de Ingiliz ve Amerika'lilarla is birligi yaparak babasi Reza Shah 'i deviren Riza Pehlevi'den uzunca bahsediyor. Thedore Roosevelt'in torunu CIA ajani Kermit Roosevelt Jr.'s 'in 1951'de Iran ulke Petrollerini devletlestiren basbakan Mohammed Mossadegh'a karsi Sah'in yeniden tahta oturtulmasindan bahsediyor. Iran'in nasil peskes cekildigi ve bu duruma karsi Islami hareketin yukselisinden taa bu gunlere gelmemizde nelerin etkili oldugundan bahsediliyor.
En onemlisi de, bugun ortada donen olaylarin aslinda pek cok insanin sandigi gibi komplo teorileri ile aciklanmasinin anlamsiz oldugunu, ekonomik modellerin, "ozgur ticaret anlasmalarinin", IMF ve Dunya Bankasi gibi kuruluslarin beceriksizligi ve bu yanlis sisteme inanmis, univesitelerde bu sistemleri okumus ogrenmis ekonomistlerin mevcut adaletsiz durumu korukledigi, zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir olmaya ittigini anlatiyor.
New York Times'da uzun sure en cok satanlar listesinde yer aldi ve bence okunmasi gereken bir kitap. Turkce'ye cevrildi mi bilmiyorum. Amazon'dan 10$'a satiliyormus su anda (ISBN: 0452287081).
"Petrol gibi dogal zenginlikleri olan gelismemis ulkelere gidip, eger dunya bankasi ya da benzeri ABD etkisindeki kalkinma bankalarindan yuklu miktarda borc alip, alt yapi projeleri uretilirse, ekonomilerinin kalkinacagina inandiriyordum. Bu ulkeleri alabildigine borclandiriyorduk. Ustelik bankalar borc verirken, projelerinin tasarimini ve gerceklestirilmesinin Amerikan firmalarinca yapilmasini da sart kosuyordu. Boylece Amerikan firmalari buyuk projelerle ihya olurken, aslinda o ulkede sadece bir kesimin isine yarayacak, yoksul ile fakir arasindaki ucurumu buyutecek devasa projeler yurutuyorduk. Bakim anlasmalari ile de para akisini garanti altina aliyorduk..."
"Tabii bu ulkeler, 15-20 yillik sureclerde artik borclarini odeyemeyecek hale geliyorlar. Iste o zaman, Amerikan hukumeti isin icine giriyor ve diyetini istiyor. Artik o devlet, Amerikan'in etkisine girmis oluyor ve cesitli odunler vermek zorunda kaliyor."
"Bazen ABD (petrol) sirketlerinin arzu etmedigi biri bir ulkenin basina secilebilir. O zaman, kiralik ekonomistlerden biri gidip. masasina bir kursun koyarak seceneklerini sunar: "Size karsi calistik, ancak kazandiniz. Tebrikler. Artik ya bizimle birlikte calisirsiniz ya da ..."
"Eger, biz beceremezsek, arkamizdan CIA'nin cakallari gelir. Darbe ya da baska bir sekilde o kisi devrilir ya da bir kazaya kurban gider. Onlar da basarili olamazsa, isin icin ordu girer ve gencecik Amerikan askerleri olmeye ve oldurmeye gonderilir."
"Hugo Chavez'i Saddam kurtardi. Petrol sirketlerinin cikarlarina ters dusunce Cakallar devreye girdi. Basarili da oldular, kiskirttiklari petrol iscilerinin greve gitmesi ile 2002'de Chavez hukumeti duser gibi oldu ama 72 saatte Chavez durumu kontrol altina aldi. Artik ya bir kazaya kurban gitmesi ya da Ordu'nun devreye girmesini bekliyordum ki, Irak savasi ve Saddam'a cevrilen dikkatler sebebiyle kurtuldu."
Kitapta, 1941'de Ingiliz ve Amerika'lilarla is birligi yaparak babasi Reza Shah 'i deviren Riza Pehlevi'den uzunca bahsediyor. Thedore Roosevelt'in torunu CIA ajani Kermit Roosevelt Jr.'s 'in 1951'de Iran ulke Petrollerini devletlestiren basbakan Mohammed Mossadegh'a karsi Sah'in yeniden tahta oturtulmasindan bahsediyor. Iran'in nasil peskes cekildigi ve bu duruma karsi Islami hareketin yukselisinden taa bu gunlere gelmemizde nelerin etkili oldugundan bahsediliyor.
En onemlisi de, bugun ortada donen olaylarin aslinda pek cok insanin sandigi gibi komplo teorileri ile aciklanmasinin anlamsiz oldugunu, ekonomik modellerin, "ozgur ticaret anlasmalarinin", IMF ve Dunya Bankasi gibi kuruluslarin beceriksizligi ve bu yanlis sisteme inanmis, univesitelerde bu sistemleri okumus ogrenmis ekonomistlerin mevcut adaletsiz durumu korukledigi, zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir olmaya ittigini anlatiyor.
New York Times'da uzun sure en cok satanlar listesinde yer aldi ve bence okunmasi gereken bir kitap. Turkce'ye cevrildi mi bilmiyorum. Amazon'dan 10$'a satiliyormus su anda (ISBN: 0452287081).
Konular:
Ekonomi,
Kitap,
Politika,
Suudi Arabistan
Cumartesi, Nisan 29, 2006
Istanbuldayiz
Istanbula indik. Blackberry calisiyor :) Dun 5 gibi JFK'e vardim. Bezen'le bulusup THY bankosuna gittik ve komiklikler basladi...
Bezen: 'Son duragimiz Ankara, bagajlari Istanbulda alip mi ic hatlara gececegiz, yoksa Ankara'dan direkt mi alacagiz?'
Banko gorevlisi: 'Nereden isterseniz ordan alin, istediginiz yere yapalim'???
Gitmeden bir seyler atistiralim diyorduk. Bezen boarding saatini sordu. 'Coktan basladi, 5:30 da ucak kalkiyor!' Alinca sasirdik.
Bezen: 'Nasil olur? Bakin biletlerde ucak 6da diye yaziyor...'
Banko gorevlisi: "Orda oyle yaziyor da ucak 5:30 da kalkiyor".
Sonra, bu sizinki, bu da sizinki diyip biletlerin icinde oldugu pasaportlari verdi.
Bilette yazan saatten once kalkamazlar diyerek gidip birseyler atistirayim dedim. Bezen de kontrolden gecmeye karar verdi. Ayrildik! Tam ben asansore binerken Bezen seslendi. Meger bizim banko gorevlisi yanlis bileti yanlis pasaporta koyup, Bezen'in pasaportunu bana benimkini de ona vermis :)
Neyse ucak 6'da kalkti. Yemekler geldi. Bezen low_fat istemisti bizimkileri. Kabin sefi geldi, siz diyabetik istemis di mi dedi. 'Evet ondan' dedim, ne demek istedigini anladigim icin. Bezen de yok mok aciklamaya calisiyor 'diyabetik sey' :)
Peki ne geldi dersiniz? Pilav :). Sabah kahvaltisinda da vicik vicik bir hash brown geldi. Hostes hanim sucu Amerikalilara atti, donuste gorecegiz farki...
[Guncelleme 1]
Saat 12:10pm. Havaalaninda Ankara ucagini bekliyoruz. Bezen hanim, kendi mp3 calarina sadece Grisham, Koontz gibi romancilarin kitaplari ile doldurdugunu icin benim iAudio mp2 calarima el koydu. Madonna'nin "Sorry" ve Blackmore' Night'in "25 Years" ina takilmis vaziyette. Ben de kardesime aldigim notebook'la havaalaninin kablosuz baglantisini test ediyorum :)
Biraz once "Beyaz" gecti kapidan. Bezen, "Onu da aradilar, gusel" dedi kiskanc sey iste :) Beyazit ile tanismiyoruz ama agbisi Korkut Ozturk, sevdigim bir agabeyimdir. Ben Arabistan'da Yuksel Insaat Saudia Ltd.'in merkezinde calisirken Yuksel'in o zamanki en buyuk projesini yonetiyordu. Sonra Genel Mudur yardimcisi olup merkeze gelmisti (1998-1999) . Muhabbetimiz de o donemden. Gayet zeki, ayaklari yere basan, hos sohbet biridir. En son, yine Arabistan tayfasindan sevgili Haluk Degirmencioglu agbimin dugununde Cesme'de gorusmustuk 2001'de. Zaman amma hizli geciyor yahu...
Bezen: 'Son duragimiz Ankara, bagajlari Istanbulda alip mi ic hatlara gececegiz, yoksa Ankara'dan direkt mi alacagiz?'
Banko gorevlisi: 'Nereden isterseniz ordan alin, istediginiz yere yapalim'???
Gitmeden bir seyler atistiralim diyorduk. Bezen boarding saatini sordu. 'Coktan basladi, 5:30 da ucak kalkiyor!' Alinca sasirdik.
Bezen: 'Nasil olur? Bakin biletlerde ucak 6da diye yaziyor...'
Banko gorevlisi: "Orda oyle yaziyor da ucak 5:30 da kalkiyor".
Sonra, bu sizinki, bu da sizinki diyip biletlerin icinde oldugu pasaportlari verdi.
Bilette yazan saatten once kalkamazlar diyerek gidip birseyler atistirayim dedim. Bezen de kontrolden gecmeye karar verdi. Ayrildik! Tam ben asansore binerken Bezen seslendi. Meger bizim banko gorevlisi yanlis bileti yanlis pasaporta koyup, Bezen'in pasaportunu bana benimkini de ona vermis :)
Neyse ucak 6'da kalkti. Yemekler geldi. Bezen low_fat istemisti bizimkileri. Kabin sefi geldi, siz diyabetik istemis di mi dedi. 'Evet ondan' dedim, ne demek istedigini anladigim icin. Bezen de yok mok aciklamaya calisiyor 'diyabetik sey' :)
Peki ne geldi dersiniz? Pilav :). Sabah kahvaltisinda da vicik vicik bir hash brown geldi. Hostes hanim sucu Amerikalilara atti, donuste gorecegiz farki...
[Guncelleme 1]
Saat 12:10pm. Havaalaninda Ankara ucagini bekliyoruz. Bezen hanim, kendi mp3 calarina sadece Grisham, Koontz gibi romancilarin kitaplari ile doldurdugunu icin benim iAudio mp2 calarima el koydu. Madonna'nin "Sorry" ve Blackmore' Night'in "25 Years" ina takilmis vaziyette. Ben de kardesime aldigim notebook'la havaalaninin kablosuz baglantisini test ediyorum :)
Biraz once "Beyaz" gecti kapidan. Bezen, "Onu da aradilar, gusel" dedi kiskanc sey iste :) Beyazit ile tanismiyoruz ama agbisi Korkut Ozturk, sevdigim bir agabeyimdir. Ben Arabistan'da Yuksel Insaat Saudia Ltd.'in merkezinde calisirken Yuksel'in o zamanki en buyuk projesini yonetiyordu. Sonra Genel Mudur yardimcisi olup merkeze gelmisti (1998-1999) . Muhabbetimiz de o donemden. Gayet zeki, ayaklari yere basan, hos sohbet biridir. En son, yine Arabistan tayfasindan sevgili Haluk Degirmencioglu agbimin dugununde Cesme'de gorusmustuk 2001'de. Zaman amma hizli geciyor yahu...
Konular:
Suudi Arabistan,
Tatil,
Turkiye
Cumartesi, Şubat 05, 2005
Arabistan Anilari - Bayram gezisi
1996 yilinda bir bayram tatilinde, Bizim donemden Okan Yoney o zamanlar Medine santiyesinde calisiyordu, onu da alip taa 1200 km otede Jizan deilen yere kadar gittik. Abha guzel bir yerdir dediler. Gittik gorduk. Yol uzerinde Al Habele, As Sooda, Taif, al Baha gibi kentleri gezdik, kimisinde geceledik. 4 gunde 5000km yol yapmistik.
Yuksek tepelerden vadilere inen, sonra tekrar daglara tirmanan bir yoldu. Bitki ortusunun bazen yokmuscasina azliyor, bazense yemyesil oluyordu. Eskiden vadilere inen yollar yokmus, insanlar, dik yokuslari iplere tirmanarak asiyorlarmis.
Bir kac sene sonra Okan, "... yolda durup kayalarin uzerinde fotograf cekildigimiz yeri hatirliyor musun, gecenlerde yine gittik o yolu, ayni yerde fotograf cekildik" dedi. O resmi bulamadim ama becerebilirsem bir iki resmi koyacagim. Maalesef resimler pek net degil.
Yuksek tepelerden vadilere inen, sonra tekrar daglara tirmanan bir yoldu. Bitki ortusunun bazen yokmuscasina azliyor, bazense yemyesil oluyordu. Eskiden vadilere inen yollar yokmus, insanlar, dik yokuslari iplere tirmanarak asiyorlarmis.
Bir kac sene sonra Okan, "... yolda durup kayalarin uzerinde fotograf cekildigimiz yeri hatirliyor musun, gecenlerde yine gittik o yolu, ayni yerde fotograf cekildik" dedi. O resmi bulamadim ama becerebilirsem bir iki resmi koyacagim. Maalesef resimler pek net degil.
Arabistan Anilari - Cidde yolunda kaza...
Bir kac kere daha gittim Yanbu'ya. Bir seferinde 1.5 ay kadar kaldim. Galiba 1995'de idi. Yusuf Ziya Kandemir ile bir Cuma aksami kalkip Cidde'ye gittik. Cidde Arabistan'in en modern ve en eski yerlesim yerlerinden biri. Donuste baktim Ziya emniyet kemerini takmamis, epey bir laf ettim. Su icmek icin bir yerde konakladik, arabaya bindigimizde dirdirimdan bikip kemerini takti. Yol gidis gelis bir yoldu. 10 dk gitmemistik ki karsidan gelen bir arabanin digerini sollamaya calistigini gorduk. Mesafe uzun degildi, Ziya isiklarla adama gecme diye isaret verdi. Karsidan gelen arac isaretimizin ardindan kendi seritine gecti ama bir iki saniye sonra delice bir hareketle tekrar diger arabayi gecmeye kalkti.
Mesafe iyice kisalmisti ve kafa kafaya carpismamiz kesin gibi idi. Yaklasik 140km hizla gidiyorduk, Ziya bir yandan yavaslamaya calisirken carpismayi onlemek icin yolun kenarina dogru yoneldi. Carpismadan kurtardik ama sol taraftaki tekerler fren tutarken sag taraftakiler yumusak kum zeminde fren tutmadi ve araba kontrolden cikmaya basladi. Ziya'ya freni birak diye bagirdim. Ziya ayagini frenden cekince bir ana duzelir gibi olduk ama hala cok hizli idik. Ziya tekrar arabayi yavaslatmak icin frene basinca savrulduk. Once gittigimiz yola ters yone donduk sonra araba savrulmaya devam etti ve sol taraftaki omuzdan asagiya dustuk. Ikimizde siki sikiya tutunmaya calisip ciglik atiyorduk. 3 takla attiktan sonra araba tekerlekleri uzerinde durdu. Her taraf toz duman icinde, kuma saplanmisiz. Zar zor kapi acip ciktik. Ikimizde de bir sey yoktu....
Bizi yolun disina atan araba kacmis gitmis, kazayi gorenler duruyor. Gelip arapca iyisiniz diye soruyorlar. Birileri polisi aradi. Saat gece 11'e geliyor. O arada duranlardan biri Turk cikti. Arapca biliyormus, polis gelince durumu anlatti. Araba sirkete ait oldugu icin polis sirketten davaci olmayacaklarina dair bir yazi gelinceye kadar bizi iceri atacagini soylemis. Birimizin santiye'ye donup durumu haber etmesine musaade etmelerini istetik. Ziya "sen git ben kalayim" dedi, adamlar da razi oldu.
Gel gor ki gece yarisi olmus, Yanbu 200km otede, arabalar durmuyor. Neyse, o Turk beni bir kontrol noktasina goturup polislere durumu izah etti. Biraz bekledik. 2 genc arap cocuk geldi, Yanbuya gidiyorlarmis, beni yanlarina almayi kabul ettiler.
Cocuklar genc, bir yandan arapca sarkilara eslik ediyorlar. Onlar 3-5 kelime Ingilizce biliyor benim arapca bildigim de o kadar. Direksiyondaki kokledikce kokluyor gaza 200-220km hizlara cikiyor. Yanindaki daha agirbasli, eliyle yavasla diye isaret edince cocuk 180'e dusuyor. Bir ara yol ikiye ayriliyor. Bizimki son anda yanlis tarafa gittigini farkedip dogru yola sapti. Direksiyon hakimiyeti iyi ama yanindaki kiziyor. Biraz daha yavasliyor yol boyunca.
Neyse, Yanbuya varmadan santiye ayriminda biraktilar beni. Santiye ana yoldan 2-3 km icerde. Oraya kadar yuruyunce gazinonun isiginin yandigini gordum. Zaten muhendis tayfasindan kimse 2-3'den once uyumazdi. Nefes nefese kalmisim, once bir oturdum, cay ictim. Ziya nerde diye sordular bir ara, 'kaza yaptik' dedim. Herkes dondu, 'aaa, lan soylesene!" dediler. Ne dusunuyordum, niye girer girmez 'kaza yaptik' demedim hic hatirlamiyorum.
Mesafe iyice kisalmisti ve kafa kafaya carpismamiz kesin gibi idi. Yaklasik 140km hizla gidiyorduk, Ziya bir yandan yavaslamaya calisirken carpismayi onlemek icin yolun kenarina dogru yoneldi. Carpismadan kurtardik ama sol taraftaki tekerler fren tutarken sag taraftakiler yumusak kum zeminde fren tutmadi ve araba kontrolden cikmaya basladi. Ziya'ya freni birak diye bagirdim. Ziya ayagini frenden cekince bir ana duzelir gibi olduk ama hala cok hizli idik. Ziya tekrar arabayi yavaslatmak icin frene basinca savrulduk. Once gittigimiz yola ters yone donduk sonra araba savrulmaya devam etti ve sol taraftaki omuzdan asagiya dustuk. Ikimizde siki sikiya tutunmaya calisip ciglik atiyorduk. 3 takla attiktan sonra araba tekerlekleri uzerinde durdu. Her taraf toz duman icinde, kuma saplanmisiz. Zar zor kapi acip ciktik. Ikimizde de bir sey yoktu....
Bizi yolun disina atan araba kacmis gitmis, kazayi gorenler duruyor. Gelip arapca iyisiniz diye soruyorlar. Birileri polisi aradi. Saat gece 11'e geliyor. O arada duranlardan biri Turk cikti. Arapca biliyormus, polis gelince durumu anlatti. Araba sirkete ait oldugu icin polis sirketten davaci olmayacaklarina dair bir yazi gelinceye kadar bizi iceri atacagini soylemis. Birimizin santiye'ye donup durumu haber etmesine musaade etmelerini istetik. Ziya "sen git ben kalayim" dedi, adamlar da razi oldu.
Gel gor ki gece yarisi olmus, Yanbu 200km otede, arabalar durmuyor. Neyse, o Turk beni bir kontrol noktasina goturup polislere durumu izah etti. Biraz bekledik. 2 genc arap cocuk geldi, Yanbuya gidiyorlarmis, beni yanlarina almayi kabul ettiler.
Cocuklar genc, bir yandan arapca sarkilara eslik ediyorlar. Onlar 3-5 kelime Ingilizce biliyor benim arapca bildigim de o kadar. Direksiyondaki kokledikce kokluyor gaza 200-220km hizlara cikiyor. Yanindaki daha agirbasli, eliyle yavasla diye isaret edince cocuk 180'e dusuyor. Bir ara yol ikiye ayriliyor. Bizimki son anda yanlis tarafa gittigini farkedip dogru yola sapti. Direksiyon hakimiyeti iyi ama yanindaki kiziyor. Biraz daha yavasliyor yol boyunca.
Neyse, Yanbuya varmadan santiye ayriminda biraktilar beni. Santiye ana yoldan 2-3 km icerde. Oraya kadar yuruyunce gazinonun isiginin yandigini gordum. Zaten muhendis tayfasindan kimse 2-3'den once uyumazdi. Nefes nefese kalmisim, once bir oturdum, cay ictim. Ziya nerde diye sordular bir ara, 'kaza yaptik' dedim. Herkes dondu, 'aaa, lan soylesene!" dediler. Ne dusunuyordum, niye girer girmez 'kaza yaptik' demedim hic hatirlamiyorum.
Gecmis zaman...
Biraz once astigim "Karakista bir kardelen" in yazari Ugur Ersoy Hoca'dan ders almisligim vardir ama herkes Ugur hocadan ders almak istedigi icin bizim sinifa gelirdi ven de dara gelemeyen bir adam oldugumdan section degistirip Ugur Polat hoca'nin dersine girmeye baslamistim. Sene...1990-1991.
Yan tarafta millet ust uste Ugur Hoca'yi dinlerken, koca sinifta 3 kisi idik. Iyi oldu, Ugur hoca ile arkadas olduk. Genc ve iyi bir hocaydi. Sevimli bir adamdir.
Hayat bir garip. 3 kisilik siniftakilerden biri Yusuf Ziya Kandemir idi. 4 aylik somester'da birbirimize 4 kere fisilti ile Merhaba demisligimiz ya vardir ya da yoktur. Ziya cok konusmazdi. Daha sonra mezun olup 1993 Eylul'unde Suudi Arabistan'da giderken ucakta 3 kisi idik. Biri zaten yurttan arkadasim olan Ugur Yigit idi. Digeri ize Yusuf Ziya! Benim zevzekligim ile Ziya'nin suskunlugu birbirini dengeliyordu :)
Ugur Jubail'deki santiyeye gonderldi, ben Ziya ile A.D.A (Arriyadh Development Authoriy) santiyesinde, baskent Riyadh'ta kaldim. Dedim ya hayat ilginc tesaduflerle dolu. Bu is icin Yuksel Insaat'la gorusup pasaport islemlerimizi yaptirirken Fatih Onde ile tanistim. Biz okuldan yeni cikmis yetmeler idik, O ise tecrubeli idi yurtdisi konusunda. Pakistan'da okumustu okulu. Muhabbet ederken bilgisayarimi gotursem mi diye sormustum. Fatih Onde bu konusmayi hatirlamis, Merkez'de calisirken bilgisayardan anlayan biri lazim oldugunda adimi vermis. 1.5 ay sonra beni merkeze aldilar. Insaattan bilgisayara gecisim de boyle basladi.
Yan tarafta millet ust uste Ugur Hoca'yi dinlerken, koca sinifta 3 kisi idik. Iyi oldu, Ugur hoca ile arkadas olduk. Genc ve iyi bir hocaydi. Sevimli bir adamdir.
Hayat bir garip. 3 kisilik siniftakilerden biri Yusuf Ziya Kandemir idi. 4 aylik somester'da birbirimize 4 kere fisilti ile Merhaba demisligimiz ya vardir ya da yoktur. Ziya cok konusmazdi. Daha sonra mezun olup 1993 Eylul'unde Suudi Arabistan'da giderken ucakta 3 kisi idik. Biri zaten yurttan arkadasim olan Ugur Yigit idi. Digeri ize Yusuf Ziya! Benim zevzekligim ile Ziya'nin suskunlugu birbirini dengeliyordu :)
Ugur Jubail'deki santiyeye gonderldi, ben Ziya ile A.D.A (Arriyadh Development Authoriy) santiyesinde, baskent Riyadh'ta kaldim. Dedim ya hayat ilginc tesaduflerle dolu. Bu is icin Yuksel Insaat'la gorusup pasaport islemlerimizi yaptirirken Fatih Onde ile tanistim. Biz okuldan yeni cikmis yetmeler idik, O ise tecrubeli idi yurtdisi konusunda. Pakistan'da okumustu okulu. Muhabbet ederken bilgisayarimi gotursem mi diye sormustum. Fatih Onde bu konusmayi hatirlamis, Merkez'de calisirken bilgisayardan anlayan biri lazim oldugunda adimi vermis. 1.5 ay sonra beni merkeze aldilar. Insaattan bilgisayara gecisim de boyle basladi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)