Gobek aldi basini gidiyor malum. Kedeyle de genelde yerde oynuyoruz. Benim yerden kalkmam biraz zaman aliyor tabe. Once salonda oynamisiz mekan degistirecegiz. Ben dogrulup kalkana kadar o coktan asagi inmis bile. Merdivenlerin dibinden sesleniyor:
- come on mommy, we don't have all day!
Bucure bak sen. Nerden duyduysa artik:)
Evde ingilizce konusmuyoruz aslinda. Okulda yeterince konusuyorlar zaten. Ornegin kankasi Selin de onunla ayni sinifta ve okul disinda bir araya geldiklerinde de aralarinda genelde ingilizce konusuyorlar, okulda fazlaca beraber olmalarindan gelen aliskanlik herhalde. Ama okulculuk oynarken ingilizce konusmamizi istiyor, okulda oyle konusuluyor ya. Ona peki diyoruz.
Neyse iste, okulculuk oynadik bitti asagi indik kampcilik oynuyoruz. Yemek yiyoruz sonra yatip uyuyoruz falan. Birkac hayvani da yanimizda, onlar da diziliyor yastiklarin ustune yatma saati geldiginde. Ben cok yuksek sesle horlayip sonra birisi horlamis da uyanmisim gibi ortaligi ayaga kaldiriyorum, kede de guluyor, suclunun ben olduguma ikna etmeye calisiyor beni. Oyun boyle. Her yatista horluyorum ya, itiraz ediyor birinde:
- anneee, stop horling hayvanlav uyaniyov
Horlamanin hor'unu almis 'ing' eklemis sonuna da, al sana horling:)
Salı, Mayıs 31, 2011
Çarşamba, Mayıs 25, 2011
Dans Gosterisi
Kedenin okulunun dans gosterisi vardi gecenlerde. Yakinlardaki bir lisenin salonunu kiraliyorlar bu is icin. Sirayla tum siniflar cikip gosterisini sunuyor. Bizimkiler en minikler. Yilbasindan beridir haftada bir gun gelen muzik ogretmenleriyle dans figurleri calisiyorlardi. Kizlarin kostumunde etek vardi haliyle. Normalde hic isi olmaz kedenin etekle elbiseyle falan ama cok heyecanliydi bu gosteri icin, gik demeden giydi. Gosteri oncesi bir salonda toplandilar, son hazirliklari yapildi. Sacina tac takarken biraz zorlandi ogretmeni, tokayi reddetmis tabi ki cuce. Tokasiz da sacinda durmuyor tac. Sen dener misin dedi bana. Guldum sadece. Hic bulasmam dedim, sana taktirmiyorsa benim ne sansim olabilir ki. Biz cikip kendimize koltuk bulmaya gittik. Sonra taktirmis neyse.
En minik ve haliyle en komik de bizimkilerdi. Fotograf cok karanlik ama danscilarin bir kosede hareketleri yapan muzik ogretmenini ve koreografiyi zerre kadar takmadigi anlasiliyordur sanirim. Her biri kafasina gore takiliyordu:)) Kizlardan bir tanesi 2 kere iceri kacmaya yeltendi, ikisinde de geri postalandi:) 4 parca icra ettiler, cekildiler. Adettendir diye cicek verecektik ama cikolata daha makbul oldugu icin cikolata goturduk danscimiza.
Saskin anne baba olarak kamerayi evde unutmusuz. Adille aramizda 'kamerayi versene' 'kamera bende degil ki' 'nasil degil, almadin mi' 'e sen almayacak miydin' seklinde konusmalar gecti:)) Fotograf makinasini almistik neyse ki, onun kamerasiyla cektik. Sibel de foto isini halletti. Tek cocukla birseyleri unutup duruyoruz ki ikinci de gelince makina vs unutmayi gectim, cocuklari bir yerde unutmamak en buyuk basarimiz olacak sanki:))
En minik ve haliyle en komik de bizimkilerdi. Fotograf cok karanlik ama danscilarin bir kosede hareketleri yapan muzik ogretmenini ve koreografiyi zerre kadar takmadigi anlasiliyordur sanirim. Her biri kafasina gore takiliyordu:)) Kizlardan bir tanesi 2 kere iceri kacmaya yeltendi, ikisinde de geri postalandi:) 4 parca icra ettiler, cekildiler. Adettendir diye cicek verecektik ama cikolata daha makbul oldugu icin cikolata goturduk danscimiza.
Saskin anne baba olarak kamerayi evde unutmusuz. Adille aramizda 'kamerayi versene' 'kamera bende degil ki' 'nasil degil, almadin mi' 'e sen almayacak miydin' seklinde konusmalar gecti:)) Fotograf makinasini almistik neyse ki, onun kamerasiyla cektik. Sibel de foto isini halletti. Tek cocukla birseyleri unutup duruyoruz ki ikinci de gelince makina vs unutmayi gectim, cocuklari bir yerde unutmamak en buyuk basarimiz olacak sanki:))
Perşembe, Mayıs 19, 2011
Bagimsiz
Salı, Mayıs 17, 2011
Haftasonu
Haftasonumuz ziyadesiyle karanlik ve yagisli gecti. Cumadan beridir yagmur var, tee bu haftasonuna kadar da surecekmis. Soguk, islak, karanlik...tiskinc bir hava. yagmurlar bitsin kesin birden artar sicaklik yaza giriveririz ne oluyoruz diyemeden. Bahar bu kadar iste burada. Piff.
Yagmur sokaklarda surtmeye engel degil ama tabi ki. Cumartesi sabahtan bir piknige gittik. Kabile cocuklarinin ve bir kisim ebeveynlerinin gittikleri karate okulunun yillik piknigi vardi, arkadas kontenjanindan yerimizi aldik hemen. Hava soguktu biraz ama yagmur yagmadi neyse ki piknik boyunca.
Kucucuk de bir park var piknik alaninda. Orada salincakta sallandi kede bir sure ama cocuk sayisi hizla ve fazlasoyla artinca bizim yanimizda oturmayi, oralarda dolanmayi tercih etti. Iyi de oldu. Netekim, kaydirak alani 'survival of the fittest' testi gibiydi. cocuklar ustuste, herkes birbirini itiyor, eziyor, birbirlerini beklemeden kayip ustuste iniyorlar falan gibi bir goruntu soz konusuydu. Yaklasik 1-2 dakikada bir biri aglayarak geliyordu o taraftan.
Bilimum tatli vardi tabi, kek kurabiyenin gozune vurdu bizimki. Karate okulundaki cocuklardan birinin babasi dondurma arabasi isletiyormus, o da arabasini getirip dondurma dagitti cocuklara, keyfi tam oldu kedenin. Koca kulah dondurmayi yedi, artik dibinde 1 tatli kasigi kadar dondurma belki kalmisken onu tut diye bana verip babasiyla kosmaya gitti. Geldiginde dondurmanin onu beklemeyip eridigini ogrenince cok bozuldu, uzun sure agladi. Aksamustu caya misafirlerimiz vardi, sohbet de keyifli olunca nasil aksam oldu anlamadik bile.
Pazar gunu Naz'in dogumgunu yemegine gittik. Hava guzel olsaydi restaurantin bahcesinde olacaktik, ilk plan oydu ama durup durup kovayla bosalircasina yagdigi icin iceriye yerlestik. Yemek ve pasta sonrasi restaurant sahibi cocuklara dondurma getirdi. Kede orayi da cok sevdi haliyle. Cikolatali dondurma secti, neymis dunku dondurmasini (o da cikolataliydi) bitirememismis o yuzden cikolatali yiyecekmis. Cok ciddi bir yuz ifadesiyle acikladi bunu. Unutmamis piknikte eriyen hap kadar dondurmayi, icinde kalmis:))
Yagmur sokaklarda surtmeye engel degil ama tabi ki. Cumartesi sabahtan bir piknige gittik. Kabile cocuklarinin ve bir kisim ebeveynlerinin gittikleri karate okulunun yillik piknigi vardi, arkadas kontenjanindan yerimizi aldik hemen. Hava soguktu biraz ama yagmur yagmadi neyse ki piknik boyunca.
Kucucuk de bir park var piknik alaninda. Orada salincakta sallandi kede bir sure ama cocuk sayisi hizla ve fazlasoyla artinca bizim yanimizda oturmayi, oralarda dolanmayi tercih etti. Iyi de oldu. Netekim, kaydirak alani 'survival of the fittest' testi gibiydi. cocuklar ustuste, herkes birbirini itiyor, eziyor, birbirlerini beklemeden kayip ustuste iniyorlar falan gibi bir goruntu soz konusuydu. Yaklasik 1-2 dakikada bir biri aglayarak geliyordu o taraftan.
Bilimum tatli vardi tabi, kek kurabiyenin gozune vurdu bizimki. Karate okulundaki cocuklardan birinin babasi dondurma arabasi isletiyormus, o da arabasini getirip dondurma dagitti cocuklara, keyfi tam oldu kedenin. Koca kulah dondurmayi yedi, artik dibinde 1 tatli kasigi kadar dondurma belki kalmisken onu tut diye bana verip babasiyla kosmaya gitti. Geldiginde dondurmanin onu beklemeyip eridigini ogrenince cok bozuldu, uzun sure agladi. Aksamustu caya misafirlerimiz vardi, sohbet de keyifli olunca nasil aksam oldu anlamadik bile.
Pazar gunu Naz'in dogumgunu yemegine gittik. Hava guzel olsaydi restaurantin bahcesinde olacaktik, ilk plan oydu ama durup durup kovayla bosalircasina yagdigi icin iceriye yerlestik. Yemek ve pasta sonrasi restaurant sahibi cocuklara dondurma getirdi. Kede orayi da cok sevdi haliyle. Cikolatali dondurma secti, neymis dunku dondurmasini (o da cikolataliydi) bitirememismis o yuzden cikolatali yiyecekmis. Cok ciddi bir yuz ifadesiyle acikladi bunu. Unutmamis piknikte eriyen hap kadar dondurmayi, icinde kalmis:))
Salı, Mayıs 10, 2011
Kededen
Kedeyle baba eski fotograflara bakmaktalar. Bizim genclik fotolarimiz. Anne kac yasinda burada: 18, baba kac yasinda burada: 20 gibi konusmalar gecmekte aralarinda.
Adil soruyor:
-baba simdi kac yasinda?
- kivk (40)
- anne simdi kac yasinda peki?
- seksen (80)
Al bakalim. Besle buyut...80 desin yasina. Omur boyu tatli yok sana.
-------------
Marketcilik oynuyoruz. Kisin cok seviyordu bu oyunu, sonra unutmus gibiydi simdi yine seviyor. Bir market arabasi ve bilimum oyuncak yiyecegi var. O marketci oluyor biz de 'mujtevi' (musteri). Kredi kartiyla calisiyor yalniz bizimki. Marketinden birsey alinca 'kvedi kavt vev' diye uzatiyor elini. Bizi nakit parayla birsey alirken gormuyor ki, hakli cocuk. Her yerde kredi karti kullaniyoruz. Biraz nakit kullansam fena olmayacak onun yaninda galiba. Para kavrami olusmayacak yoksa garibimin.
--------------
Okul cikislarinda direkt eve gitmiyoruz genelde. Havaya gore mutlaka bir yere ugruyoruz park, kutuphane, kitapci, market gibi. O yuzden atistirmalik ufak birsey goturuyorum yanimda, arabada giderken yiyor. Gecen gun koltuguna oturttum, o sirada atistirmaligini ve suyunu istedi. Yerime gecince verecegim dedim, arkadan one gelene kadar unuttum. Arabayi calistirdigimda atistirmaligi hatirlatti. Unuttum tatlim dedim, durduk, verdim istedigini. Tam yine calistirdim arabayi birkac metre gittik eee suyu unuttun dedi. Ahh, saskinim laracim dedim, yine durduk suyu da teslim ettim arkaya. 'Sen cok saskin biv anne oldun' dedi bana gulerek:)) O bile tescilledi durumumu.
Cumartesi sabah kahvaltiya gitmistik. Ipod'unu benim cantama ativermistim orada. Normalde sabahlari okula giderken arabada ona bakiyor kede. Babaya teslim etmeyi unutmusum. Sabah aradilar, bulamadik sende mi diye. Aaa evde kaldi o dedim. Telefonu kapattiktan sonra 'benim annem cok saskin' diyip durumu Adile ozetlemis kede:) Bacak kadar veledin diline dustum iyi mi:))
Adil soruyor:
-baba simdi kac yasinda?
- kivk (40)
- anne simdi kac yasinda peki?
- seksen (80)
Al bakalim. Besle buyut...80 desin yasina. Omur boyu tatli yok sana.
-------------
Marketcilik oynuyoruz. Kisin cok seviyordu bu oyunu, sonra unutmus gibiydi simdi yine seviyor. Bir market arabasi ve bilimum oyuncak yiyecegi var. O marketci oluyor biz de 'mujtevi' (musteri). Kredi kartiyla calisiyor yalniz bizimki. Marketinden birsey alinca 'kvedi kavt vev' diye uzatiyor elini. Bizi nakit parayla birsey alirken gormuyor ki, hakli cocuk. Her yerde kredi karti kullaniyoruz. Biraz nakit kullansam fena olmayacak onun yaninda galiba. Para kavrami olusmayacak yoksa garibimin.
--------------
Okul cikislarinda direkt eve gitmiyoruz genelde. Havaya gore mutlaka bir yere ugruyoruz park, kutuphane, kitapci, market gibi. O yuzden atistirmalik ufak birsey goturuyorum yanimda, arabada giderken yiyor. Gecen gun koltuguna oturttum, o sirada atistirmaligini ve suyunu istedi. Yerime gecince verecegim dedim, arkadan one gelene kadar unuttum. Arabayi calistirdigimda atistirmaligi hatirlatti. Unuttum tatlim dedim, durduk, verdim istedigini. Tam yine calistirdim arabayi birkac metre gittik eee suyu unuttun dedi. Ahh, saskinim laracim dedim, yine durduk suyu da teslim ettim arkaya. 'Sen cok saskin biv anne oldun' dedi bana gulerek:)) O bile tescilledi durumumu.
Cumartesi sabah kahvaltiya gitmistik. Ipod'unu benim cantama ativermistim orada. Normalde sabahlari okula giderken arabada ona bakiyor kede. Babaya teslim etmeyi unutmusum. Sabah aradilar, bulamadik sende mi diye. Aaa evde kaldi o dedim. Telefonu kapattiktan sonra 'benim annem cok saskin' diyip durumu Adile ozetlemis kede:) Bacak kadar veledin diline dustum iyi mi:))
Cuma, Mayıs 06, 2011
Mini Gezi
Nisanin son haftasi dort gunluk bir gezi yaptik DC taraflarina. Iki aile olarak ciktik yola Persembe sabahi. Ilk durak Annapolis. Mola vermeden gidelim dedik (yol 4-4.5 saat) ama cook kalabalikti yollar. Bir ara durduk resmen o derece kalabalikti. Kede arkada bir ara krize girse de cabuk gecti. Hakli cocuk, ben de olsam sikilirim o kadar saat koltuga baglanmis bir halde oturmaktan. Ipod'un duacisi olduk bir kez daha. Cizgi filmlerini seyretti, sarkilarini dinledi bolca. Tatile gidiyoruz diye nesesi yerindeydi genelde. Her 3 dakikada bir geldik mi diye sorarak Adil'i bayilmanin esigine getirdi bir ara:))
Canatalari otel odasina attigimiz gibi disari ciktik. Annapolis kucuk ama cok sevimli bir sehir. Deniz kiyisinda. NJ'i soguk ve az yesillikle birakmistik ama oralara bahar gelmisti bile. Rengarenk cicekler, agaclar, kucucuk renkli evler pek hostu. Bolca yuruduk. Deniz kiyisinda yemek yedik, yurumeye devam ettik. Kucucuk yerel bir kitapci bulduk, rahat koltuklarina yayilip kahve ictik, bahcesinde oturduk, kitap karistirdik. Sonra yengec yemeye gittik. 'Ye yiyebildigin kadar' bir yerdi, bizimkiler yengec nesline bir miktar zarar verdiler sanirim:)
Aylin ablasi yine bolca ilgilendi bizimkiyle sagolsun, keyfine diyecek yoktu hatunun. Tum gun uyumadi, saat 10'da pusetinde sizdi en sonunda. O puseti de az daha evde unutuyorduk. Halimiz nice olurdu onsuz bilmiyorum. Lara pusetini otelde bagajdan indirdigimizde gordu, hemen 'ben ona binmem o babyler icin' dedi. Keyfin bilir dedik. Yoruldukca mutlu mesut yayildi icine tabi.
Ertesi gun Alexandria'a gittik. Yine cantalari otele attigimiz gibi ciktik. Sefil bir gundu. Bahar degil de kisa girmisiz gibi bir soguk hava, surekli yagan yagmur, pek sevimsizdi. Istedigimiz gibi dolasamadik o yuzden. Daha cok kapali yerlerde takildik, hababam yedik. Aksam saatlerinde Emineler de katildi gruba. Haftasonu oldugunu gozardi edince aksam yemegi icin yer bulabilmemiz bayagi zaman aldi. 10 kisiye ha diyince masa cikmiyor boyle kucuk yerlerde. Bir gun oncesinin yorgunlugunu atamadigi ve yine uyumadigi icin gun icinde zaman zaman cok huysuzlandi kede ama aksama dogru duzeldi, neredeyse geceyarisina kadar uyanik takildi bizimle.
Bir sonraki gun hava duzeldi neyse ki. Sabahtan yine cok serin oldugu icin sonradan elimizde kalacagini bile bile montlari almak zorunda kaldik. Kahvalti sonrasi istikamet Washington. Trenle Washington'a gittik. Once Space Museum'u gezdik. Washington'da tum muzeler ucretsizmis. Biz oraya en son 5-6 yil once gitmistik cogu seyi unutmusuz tabi. Muze cok kalabalikti, bicok sey icin sira beklemek zorunda kaldik, sonra yeteeerr diyip attik kendimizi disari. Oradan oraya saatlerce yol yuruduk. Lara yine Aylinle takildigi icin puset vestiyer gorevi gordu, tum montlari tasidi, yoruldukca Alp oturdu vs. Gik demeden yurudu o kadar saat bizimki gurur duyduk kendisiyle. Bolca kostular, cimlerde yuvarlandilar, atlikarinca bile bulduk onlara.
Artik freni patlamis kamyon moduna girince kedeyi zorla oturttuk pusetine. Yorgunluktan dusecek ama farkinda degil. Kiyameti kopardi once, kendini atmaya calisti falan ama cabucak kesildi sesi. Yemek yiyecegimiz yere varana kadar coktan sizmisti. Bar/restaurant arasi olan yerde hokey maci seyrediliyordu, bolca da gurultu vardi haliyle ama bana misin demeden 1.5 saat uyudu, kendine geldi. Bize de iyi bir mola oldu yemek, hepimiz cok yorulmusuz yuru yuru. Sonrasinda yine bolca yurume. Derken pilimiz bitmis bizim de tekrar trene git, oradan in yuru vs cok usendik: Taksiiii. Arada uyudugu icin en zinde olanimiz Laraydi. Otele gitmek istemedi, baska yeve gidelim, gezelim diyip durdu. Alemlere akacak hatun:)
Son sabah otel havuzunu ziyaret ettik. Sonra kahvalti ve donus yolu. Gelirken karsilastigimiz trafikten biraz gozumuz korkmustu ama cok kotu olmadi donus neyse ki. Arada Philadelphia'ya ugradik, philly cheese steak yiyelim diye. Bogazimizin goturdugu yere gidiyoruz biz:) Hemen bulamadik, artik vazgecip baska birsey yemek icin oturdugumuz yerdeki ahci soyledi nerede bulabilecegimizi. Hemen oraya da zipladik tabi. NJ ondeki arabanin zor goruldugu siddette bir yagmurla karsiladi bizi. Kede de sizdi koltugunda o sirada. Normalde uyurken bir yerden bir yere tasidigimiz zaman hemen uyanir ve ayilir, tekrar uyumaz. Ama saat 7.30 olmustu artik ve cok yorgundu, eve gidince de gik demeden devam etti yataginda uyumaya. Minicik gezicik de boylece bitti.
Canatalari otel odasina attigimiz gibi disari ciktik. Annapolis kucuk ama cok sevimli bir sehir. Deniz kiyisinda. NJ'i soguk ve az yesillikle birakmistik ama oralara bahar gelmisti bile. Rengarenk cicekler, agaclar, kucucuk renkli evler pek hostu. Bolca yuruduk. Deniz kiyisinda yemek yedik, yurumeye devam ettik. Kucucuk yerel bir kitapci bulduk, rahat koltuklarina yayilip kahve ictik, bahcesinde oturduk, kitap karistirdik. Sonra yengec yemeye gittik. 'Ye yiyebildigin kadar' bir yerdi, bizimkiler yengec nesline bir miktar zarar verdiler sanirim:)
Aylin ablasi yine bolca ilgilendi bizimkiyle sagolsun, keyfine diyecek yoktu hatunun. Tum gun uyumadi, saat 10'da pusetinde sizdi en sonunda. O puseti de az daha evde unutuyorduk. Halimiz nice olurdu onsuz bilmiyorum. Lara pusetini otelde bagajdan indirdigimizde gordu, hemen 'ben ona binmem o babyler icin' dedi. Keyfin bilir dedik. Yoruldukca mutlu mesut yayildi icine tabi.
Ertesi gun Alexandria'a gittik. Yine cantalari otele attigimiz gibi ciktik. Sefil bir gundu. Bahar degil de kisa girmisiz gibi bir soguk hava, surekli yagan yagmur, pek sevimsizdi. Istedigimiz gibi dolasamadik o yuzden. Daha cok kapali yerlerde takildik, hababam yedik. Aksam saatlerinde Emineler de katildi gruba. Haftasonu oldugunu gozardi edince aksam yemegi icin yer bulabilmemiz bayagi zaman aldi. 10 kisiye ha diyince masa cikmiyor boyle kucuk yerlerde. Bir gun oncesinin yorgunlugunu atamadigi ve yine uyumadigi icin gun icinde zaman zaman cok huysuzlandi kede ama aksama dogru duzeldi, neredeyse geceyarisina kadar uyanik takildi bizimle.
Bir sonraki gun hava duzeldi neyse ki. Sabahtan yine cok serin oldugu icin sonradan elimizde kalacagini bile bile montlari almak zorunda kaldik. Kahvalti sonrasi istikamet Washington. Trenle Washington'a gittik. Once Space Museum'u gezdik. Washington'da tum muzeler ucretsizmis. Biz oraya en son 5-6 yil once gitmistik cogu seyi unutmusuz tabi. Muze cok kalabalikti, bicok sey icin sira beklemek zorunda kaldik, sonra yeteeerr diyip attik kendimizi disari. Oradan oraya saatlerce yol yuruduk. Lara yine Aylinle takildigi icin puset vestiyer gorevi gordu, tum montlari tasidi, yoruldukca Alp oturdu vs. Gik demeden yurudu o kadar saat bizimki gurur duyduk kendisiyle. Bolca kostular, cimlerde yuvarlandilar, atlikarinca bile bulduk onlara.
Artik freni patlamis kamyon moduna girince kedeyi zorla oturttuk pusetine. Yorgunluktan dusecek ama farkinda degil. Kiyameti kopardi once, kendini atmaya calisti falan ama cabucak kesildi sesi. Yemek yiyecegimiz yere varana kadar coktan sizmisti. Bar/restaurant arasi olan yerde hokey maci seyrediliyordu, bolca da gurultu vardi haliyle ama bana misin demeden 1.5 saat uyudu, kendine geldi. Bize de iyi bir mola oldu yemek, hepimiz cok yorulmusuz yuru yuru. Sonrasinda yine bolca yurume. Derken pilimiz bitmis bizim de tekrar trene git, oradan in yuru vs cok usendik: Taksiiii. Arada uyudugu icin en zinde olanimiz Laraydi. Otele gitmek istemedi, baska yeve gidelim, gezelim diyip durdu. Alemlere akacak hatun:)
Son sabah otel havuzunu ziyaret ettik. Sonra kahvalti ve donus yolu. Gelirken karsilastigimiz trafikten biraz gozumuz korkmustu ama cok kotu olmadi donus neyse ki. Arada Philadelphia'ya ugradik, philly cheese steak yiyelim diye. Bogazimizin goturdugu yere gidiyoruz biz:) Hemen bulamadik, artik vazgecip baska birsey yemek icin oturdugumuz yerdeki ahci soyledi nerede bulabilecegimizi. Hemen oraya da zipladik tabi. NJ ondeki arabanin zor goruldugu siddette bir yagmurla karsiladi bizi. Kede de sizdi koltugunda o sirada. Normalde uyurken bir yerden bir yere tasidigimiz zaman hemen uyanir ve ayilir, tekrar uyumaz. Ama saat 7.30 olmustu artik ve cok yorgundu, eve gidince de gik demeden devam etti yataginda uyumaya. Minicik gezicik de boylece bitti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)