Pazartesi, Şubat 27, 2006

Aklima takilanlar...

Yazayim diyip bir turlu oturup (desem yalan olur bilgisayarin basindan kalktigim nadir bir durum) yazamadigim seyleri toparlayip kisa kisa yazacagim...

Oncelikle, Cin tarihi hakkinda yazdigim yazidan sonra isimsiz biri bir mesaj birakmis, "Cinliler Turkleri parcalamak icin ne oyunlar oynadi..." falan, filan gibi bir mesaj. Sildim. Ben tarihe merakliyim, diger kulturleri, milletlerin kokenini, bakis acilarini, tarihlerini merak ediyorum. Ogrendiklerimi de buraya yaziyorum. Kendim, dostlarim ve faydalanmak isteyen herkes icin. Yanlis bir bilgiye isaret ederseniz, yaziya katkida bulunacak bir bilgi sunacak olursaniz sevinirim. Insanlarin bilip bilmeden, okuyup anlamadan, ilkokul uydurmasi dolduruslarlarla Turkluk hakkinda konusmasina alistim ama buram buram irkcilik kokan mesajlarin blogumuzda isi yok. Biline...

- * -
1965 dogumlu Monaco Prensesi Stephanie, 1982'de annesinin oldugu kazada arabadaymis (arabayi onun kullandigi da iddialar arasinda). Bu olaydan cok etkilenmis ve yarin olecekmis gibi yasamaya baslamis. Pop sarkiciligi da o donem denedigi seylerden biri.

1986-87'de Universite sinavina hazirlanirken, Trabzon'da Modern Fen Dershanesine gidiyordum. Orda tanistigim arkadaslardan biri bana onun kasetini odunc vermisti, gayet begenerek dinlemistim.

Sanirim 1996 idi. Riyadh'ta bolca yaptigimiz gibi muzik dukkanlarini geziyor, yeni cikan, kapagi boyali, sansirden gecmis CD'leri dinliyorduk. Ayni kaseti gordum, aldim. 10 yil onceki gibi Irresistable'i zevkle dinledim. Ancak n'olduysa tasinma, su bu derken arada kayboldu, gitti...

Ustunden bir 10 yil daha gecti, alt.binaries.sounds.mp3 newsgrouplarini tararken aklima takildi. Bakindim bulamadim. Google'da bakindim ve bir sayfa buldum. Bazi sarkilarin tumunu koymuslar. Sever misiniz bilmem ama fleur du mal, dance with me, young ones everywhere gibi parcalari nostaljiyle dinliyoruz...

- * -

Oldboy 2003 Guney Kore yapimi bir film ve baktigimda imdb.com'daki yorumlar oldukca pozitif ('yilin filmi' gibi) idi ama bazen oldukca yuksek not almis filmleri hic mi hic begenmedigim oluyor.

Neyse, biraz gec bir saatte oturup izlemeye basladim. Filmin ilk 5 dksinda Polis istasyonunda, surekli problem cikartan inatci ve asi, sarhos bir adami (Oh Dae-Su) izlemek bunaltici geldi. Sonra Oh Dae-Su kaciriliyor ve film birden ilginclesiyor. Bu hapis 15 yil suruyor.

15 yil sonra kendini ozgur bulan Oh Dae-Su'nun aklinda tek bir sey vardir: 15 yilin intikamini almak. Ancaaaak, Oh Dae-Su'nun cilesi henuz bitmemistir...

Film harika! Filmde pek cok duygu ama ozellikle intikam duygusu inanilmaz carpici bir bicimde isleniyor. Filmin sonunda yazilarla birlikte baslayan muzik cok hosuma gitti ve hemen dilime takildi. Tabii gece gece 2 saat ne oldugunu bulmakla ugrastim ("Last Waltz") . 4 seasons haric tum sarkilar bu film icin yazilmis, albumu de cok begendim ama "Last Waltz" hepsinden guzel.

- * -

Orkut'ta tanistigim Can Balcioglu'nun cektigi harika fotograflari http://www.pbase.com/canbalci adresinde gorebilirsiniz. Zamaniniz yoksa bile en cok gezilenlere bir goz atin derim. Cok hos!

- * -

Yaklasik 2 ay once okudugum (dinledigim) iki ekonomist, Steven D. Lewitt ve Steven J. Dubner'in yazdigi Freakonomics kitabindan aklimda kalanlari hala buraya yazmadim ama bari bu arada Freakonomics sitesinin adresini vereyim dedim. Siteye uye olmaniz ya da RSS araciligi ile bloglarini takip etmeniz mumkun.

Pazar, Şubat 26, 2006

Subat da Bitti


Yine hizli bir hafta gecirdik. Bu hafta aksamlarin cogunu disarida gecirince butun isler haftasonuna kalmisti. Ev islerine pek istekli oldugum soylenemez. Eh oyle olunca tabi ki daha eglenceli alternatifler cikinca isler bir koseye atiliveriyor tarafimdan hemen. Evet, yine kaldilar:) Bu hafta mi? Kismet:))) Cumartesi sabah pek sevdigimiz bagel'cimiza kahvaltiya gittik. Her haftasonu ordayiz aslinda, take-out icin. Cumartesi pazar sabahlari hic aksatmadan genelde kapiya kadar uzanan kuyrukta yerimizi alip, taze ve sicak bagellarimizi evde demlenen caya yetistirip kahvaltimizi ediyoruz. Kasabanin en tutulan bagelcisi bu, her zaman sira var, ari gibi calisiyor icerdekiler. Bu haftasonu Ilkay ve Sibel'in de yolu bizim tarafa dusunce kahvaltiyi orda ettik.

Yine Cumartesi, dort yildir yapamadigim seyi yaptim: Rutherford kutuphanesine uye oldum. Burda kutuphaneler coook guzel. Kitap, dergi, cd, dvd, ne ararsaniz var, ortam cok sicak ve hizmet super. Buraya ilk tasindigimda elimde kira sozlesmem kutuphanenin kapisina dayanmistim ama uyelik icin ev adresine adima gelen bir faturayi gormek istiyorlardi, kira sozlesmesini kabul etmediler ve uye olamadim. Sonra da usendim tekrar gitmeye, onunden gectigim zamanlarda da fatura olmuyordu yanimda haliyle, kaldi. Elif ve Simon da uye olmaya karar vermisler, onlar hadi diyince benim de aklima dustu yeniden ve kutuphanin yolunu tuttuk hep beraber. Artik Rutherford kutuphanesinden de audiobook alabilecegim:)

Bu haftasonu uzun zamandir (hakkaten uzun ama, 1.5 yil falan bile olmus olabilir) gorusemedigimiz (ara sira bir yerlerde karsilasip ayakustu sohbet ettik tabi ama onlar sayilmaz) Ersin, Sibel, Semra ve Levent'le bir araya geldik. Konusacak cok sey birikmis tabi.

Daha bahsedecegim seyler ve son seyrettigimiz iki filmin yorumu var ama artik onlar da onumuzdeki gunlere kalsinlar. Uykum geldi:))

Çarşamba, Şubat 22, 2006

Kitap: From Yao to Mao - 5000 yillik Cin Tarihi (MO.2500-MS.250)


Son dinledigim kitabin adi "From Yao To Mao Chinese History of 5000 years". Kitap Milattan once ilk Cin Kralliklarindan baslayarak teker teker tum Cin hanedanliklarini anlatiyor. Tahmin edebileceginiz uzere inanilmaz genis ve ozetlemesi bile cok cok uzun surecek bir kitap. Dolayisiyla ben, bende en cok iz birakan kisimlarindan bahsedecegim. Cin Hanedanliklari (Chinese Dynasties) ile ilgili oldukca genis bir kaynak, elbette Wikipedia'da var.

M.O. 1500 yillarindan once yazili bir tarih yok, o donem neolitik donem olarak adlandiriliyor ve cesitli "Bilge Krallar" ile ilgili Cin Mitolojileri var. Buna mitolojilere gore ilk krallardan birinin adi Yao! Kitabin adindaki Yao burdan geliyo, yoksa basketbolcu Yao Ming'den degil (ancak Ming Hanedanligindan yeri geldiginde bahsedecegim). Go oyununu icat eden kralin da Yao oldugu rivayet ediliyor.

Ilk Cin Kralligi Sanhuangwudi, MO 2205'de yerini Xia Dynasty'e birakiyor (Sia seklinde okunuyor X harfi- S degil alfabemizdeki kuyruklu S). MO 1523'de onlardan bayragi Shang Dynasty aliyor. Buraya kadar Kral Cin Ulkesinin tek hakimi. Tum bu hanedanliklarda krallar "Oracle Bone" denilen kehanet kemikleri vasitasiyla atalari ile iritibata gectiklerini iddia ediyorlar. Bu kemigin uzerine bir soru yazip ozel bir sekilde kiriyorlar ve evet ya da hayir seklinde bir cevap cikartiyorlar kemigin kirildiktan sonraki sekline bakarak. Detayli sorular soruyorlar, ornegin 'bu yil urun gecen yildan daha iyi olacak mi?" seklinde, aldiklari cevaplari kaydetiyorlar ve sonra gerceklesip gerceklesmedigini de kaydetiyorlar. Ayni soruyu tekrar tekrar soruyorlar bazen ve tahmin edebileceginiz gibi farkli yanitlar aliyorlar. Mesela 10 kere sorup 8 kere evet cevabi almislarsa, cevabi "evet" kabul ediyorlar. Iste atalari ile konusabilme kabiliyeti hanedanliklarinin var olma belgesi olarak goruluyor. Ancak Kral belki etrafindaki 100Km.lik alana direkt hukmedebiliyor, oysa o zamanki Cin Kralligi bile oldukca genis bir alana yayili. Vilayetlere atatiklari Valiler vergi toplayip Krala gonderiyor ama bir sure sonra topladiklari verginin git gide daha buyuk bir kismini kendilerine ayirip daha azini Krala gondermeye basliyorlar. Son olarak bu donemde krallik direkt babadan ogula degilde ailenin en yaslisina geciyor. Yani oguldan once amcalar kral oluyor. Daha sonraki hanedanliklar bunu degistiriyorlar.

Daha sonra MO.1122 yilinda Ji ailesi yeni bir kavram ortaya atiyor "Mandate of Heaven" nasil cevirmeli bilmiyorum ama mantik su. Kral "son of heaven" olarak goruluyor ve eger Kral iyi bir Kral degilse birileri "artik Mandate of Heaven bende - yonetim hakki benim" diyerek onu devirmeye - isyana - gidebiliyor. Eger Kral gucunu koruyabilir, isyani bastirirsa, bu hakki iddia edenin aslinda bu hakka sahip olmadigi dusunuluyor. Ancak eger Krali devirmeyi basarirsa, o zaman Kral gercekten de "Son of Heaven" olmayi hak etmiyormus deniliyor. Boylece Ji ailesi Krali devirmeyi planliyor ve tam 3 kusak planli bir sekilde hareket ediyorlar. Sonucta da amaclarina erisip M.O.1045 civarinda, cok kanli bir savas sonrasi Zhou Dynasty'i (Chow diye okunuyor) kuruyor. Bu Cin tarihindeki en uzun (yaklasik 900 sene) suren hanedan.

Baslarda Krallar Cin ulkesini siki denetim altinda tutuyor. Yonetim seklide soyle: Toprak Krala ait. O aristokratlara topraklari dagitiyor, onlarda koylulere kiraliyor (Avrupadaki feodalist sistem gibi) . Krallar halk ile baglantili ve topraklarin dagitilmasi konusunda etkinler. Ancak sonralarda Krallar sarayda buyuyor ve pek ulke ile ilgilenemez hale geliyor. Valiler gucleniyor ve her ne kadar sembolik olarak Krala bagli kalsalarda kendi Vilayetlerinde kendilerini Kral ilan ediyorlar ve oyle davraniyorlar. Asil Kral buna izin vermemesi gerekirken olan bitene goz yumuyor. Sonrasinda bu kucuk kralliklar birbirleri ile savasa tutusuyor ve 250 krallik yuz yillar suren savaslar sonrasi once 50'ye iniyor. Daha sonra Qin (Cin diye okunuyor ve bugun ku Cin adi burdan geliyor, sebebini yazacagim) Kralligi, militarist yontemleri ile yavas yavas diger kralliklari yutmaya basliyor.

Zhou Hanedanligi doneminde, ulkeyi ve kralliklari yoneten bir okumus burokrat yonetici kesim var (literati). Bunlar bazen birden fazla kralliga hizmetlerini sunuyorlar. MO. 450 yillarinda bu yoneticilik isine girisen okumus takimdan birini adi "Konfucyus". Ancak Konfucyus istedigi gibi basarili bir yonetici olamayinca, ogretmenlik yapmaya basliyor. Konfucyus, ulkenin neden bu hale geldigi konusunda kafa yoran insanlardan biri ve insanlar arasindaki iliskilerin bu kaosu yarattigi sonucuna variyor. Dolayisiyla bu iliskileri duzenleyen Konfucyus Prensiplerini uretiyor ve ogretiyor. Pek cok valinin cikip kendini Kral ilan etmesinin yanlis oldugu fikrinden yola cikarak Yonetici ile Yonetilen, Baba ile ogul, Baba ile anne, Buyuk kardes ile kucuk kardes, ve arkadas ile arkadas iliskilerinin nasil olmasi gerektigini yorumluyor.

"Kendine yapilmasini istemedigini baskasina yapma" (Altin Kural - Golden Rule), "her gun, hayatinda daha once hic calismamissin gibi calis, "atalarina saygi duy", "aile iliskileri herseyden hatta devletten bile once gelir" (bunla ilgili bir anektod var: bir mahkemede bir adamin oglunun babasinin bir koyun caldigina saitlik etmesini Konfucyus yanlis olarak niteliyor), anne ve cocuklar babayi saymali, saygi gostermeli gibi Cin halkinin kabul ettigi degerleri vurguladigi icin pozitifist Konfucyus ogretileri (aslinda din filan degil) Cin halki tarafindan kabul goruyor.

Ayni donemde Konfucyus'un pozitifist yaklasiminin tersine, Lao-zi ve onun kurdugu Taoism buyuyor. Taoism'de onemli olan 'yol'. Bu yol kavrami bugune degin Cin'lilerin (ve Tayvanlilarin) hayati algilayis bicimini kavramak acisindan onemli ama tarifi zor (bizdeki onemli olan bir yere varmak degil yolculugu yapmak dusuncesi gibi). Cokta karisik bir konu ama yaklasimlarindaki negatifligi, pasifistligi ve niye Konfucyus karsiti oldugunu anlatmaya calisayim. Tao'ya gore insan her seyi bilemez, o yuzden bir seyi daha iyi yapmaya, degistirmeye kalkmamali. Herseyi bilmedigi icin daha iyi yapmak yerine kotu sonuclara varmasi ihtimali daha yuksektir. Insanlar yerini bilmelidir. Lao-Zi'ye gore insan olaylarin gidisatina ayak uydurmali, nehirle birlikte akmali. Yan koydeki kopegin havlamasini, horozun otmesini duydugun ama oraya gitmek yerine yerinde kalmayi sectigin, kucuk bir koydeki hayat Tao'ya gore ideal yasam sekli. Elindekilerle mutlu ol, diger koye gitmeye kalkma. Niye gideceksin ki? Horoz ve kopek kendi koyunde de var. Bir duzenin varken birakip bilinmeyene gitmek niye?

Tabii atalara saygi gibi pek cok ortak kavramlarda var her ikisinde. Cesitli iddialar var, Tao'cular, Konfucyus ile Tao'nun bir araya gelip munazara yaptiklari ve Tao'nun Konfucyusu perisan ettigini iddia ediyorlarmis. Her ikisi ve ogretileri hakkinda tonla kitap yazilmis (matbaanin olmadigi bir donemden bahsediyoruz). Krallar ozellikle 'bir sey yapmamayi ogutleyen Tao'culuk yerine' caliskanligi ogutleyen Konfucyus ogretilerini benimsemis ve yayilmasini saglamislar.

Onlardan daha sonra, kralliklar arasindaki savas hali devam ettiginden Sun-Tzu, gibi savas sanatini yucelten, dusmanlarini askeri guc kullanmadan alt etmeyi anlatan ogretiler pek bir talep gormus (halen de goruyor ya). MO 450 -250 yillari arasinda boyle pek cok Cin ve dunya tarihinde iyi bilinen filozof yetismis. Bunlarin hepsi o okur-yazar 'yonetici' tayfasindan cikmis

Neyse, Qin hanedanligindan bahsediyorduk. Sonucta MO. 255 yilinda Qin Hanedanligi diger kralliklari yutmus ve Qin Shi Huang (adamin adi Shi Huang) kendini "imparator" (Shi Huangdi - Ilk Imparator) ilan etmis. Cin tarihinde o gune kadar hep Kralliklar var, o gunden sonra Cin Imparatorluk kavramini kazaniyor (Ondan sonraki imparator ikinci imparator olarak adlandirilacak Er Shi Huangdi).

Qin hanedanligi Cin'i butunlestiren ilk hanedanlik oluyor. Yalniz hemen bahsetmem lazim 'hukukculuk' (legalism ) anlayisini benimsemis bir hanedan bu. Ancak hukuk bizim anladigimiz gibi humanist bir hukuk olmaktan cok uzak, seriata benzer bir sey. Onceki ornekte koyunu calan koylunun kolu kesiliyor. Cezayi hafifletilecek hic bir sebep taninmiyor ve deniliyor ki kanun bu, bunu biliyor ve yapiyorsan cezasina katlanacaksin. Ancak kanunlari 'herkese' uygulamalari ile un saliyorlar. Yani, adam vali imis filan dinlemiyorlar. Ulkeyi tek para piriminde birlestiriyorlar. Daha once cesitli kralliklar oldugu icin ornegin at arabalarinin aks uzunluklari birbirinden farkli, dolayisiyla yollarin genisligi de farkli. Tek bir aks uzunlugu olacak (ve tabii ki bu Qin bolgesinde kullanilan aks uzunlugu) diyorlar ve bunun gibi ne kadar farklilik varsa ortadan kaldiriyorlar. Galiba 17 yasinin ustundeki tum erkeklerin bir yil askerlik yapmasini da zorunlu hale getiriyorlar.

Cin duvarinin da ilk temelleri, sehirlerin etrafina yaptiklari duvarlar ile onlarin zamaninda atiliyor. Ancak, legalismi tek resmi ideoloji yapmak istediklerinden daha once ogretilen, Konfusyus vs. gibi ne kadar ideoloji varsa hepsini gommek icin tum kitaplari yakiyor ve bu ogretileri bilenleri olduruyorlar.

Yine Cin tarihinde ilk defa, hukumdarlik babadan ogula degil de 'hakeden oldugu icin bir baska aileye geciyor'. Ulke sinirlarini genisletmek icin komsu ulkelerle bitmez tukenmez savaslara da girisiyorlar. Qin hanedanliginin bu astigi astik, sert tutumu onlari savasta disiplinli yapip ulkeyi birlestirme yolunda onlara onemli avantaj saglarken, baris halinde ters tepiyor ve bitmeyen savaslar, imparator icin yapilan Terracotta Army gibi inanilmaz insan kaynagi isteyen kolelik uygulamalarina dayanamayan halk ilk imparatorun olmesinin ardindan isyan ediyor.

Daha once Qin ordusunda generallik yapmis Xiang Yu, zayif ikinci ve cesitli daleverelerle onun oldurulmesinin ardindan ucuncu imparator Ziying'i alt edecek gibidir. Ancak garip bir sey olur: Liu Bang adinda bir gardiyan tutuklulari tasirken bir sabah tutuklularin bir kisminin kactigini farkeder. Qin hanedanliginda af yoktur ve oldurulecegini bilir. Dolayisiyla o da isyanci olur. Daha sonra zeki manevralarla yukselir ve gucune guc kadar.

Xiang Yu elinde firsat varken Liu Bang'i oldurmez (Feast at Hong Gate) ve daha sonra tutustuklari ilk savasi kazanir ama Liu Bang geri cekilirken ekmek ureten bir koyu ele gecirir ve askerlerini doyurup, takviye eder. Xiang Yu'nun askerleri ise yorgun ve actir. Gucunu yeniden toplayan Liu Bang Xiang Yu'nun geri kalan ordusuna saldirir ve orduyu yokeder. Ardindan 7-8 yil daha savaslar surer ve sonucta Liu Bang (Han Gao Zu olarak biliniyor) baskenti ele gecirir ve MO. 202 yilinda 400 yil surecek Han Dynasty'i kurar.

Han Hanedanligi, Qin Hanedanligi ve oncesindeki Zhou Hanedanliginin sentezi bir hanedanlik olarak oldukca basarili olur. Sinirlar genisler. Konfucyusizm yeniden canlanir. Topu topu 42 yil suren Qin hanedanligi sirasinda binlerce kitap yakilmis, ulkenin kulturel mirasi oldukca buyuk bir yara almistir ama Han Hanedanligi devasa bir girisimle tum eski kitaplarin yeniden yazilmasini saglar. Elbette, farkli insanlar farkli hatirladigi icin pek cok ogretide catallasmalar olur. Ilginctir, bugun Cinliler kendilerine "Han Tebasi/ Han Halki" diyorlar. Bu, bugunku Cin halkinin %95'ini kapliyor (bazi azinliklar bu tanima girmiyor).

Han Hanedanligi, Cinin Kuzeyindeki bolgede yasayan savasci (akinci) Xiongnu ile kimi donem savasir ancak daha cok prenseslerini evlendirerek, git gide artan haraclar vererek baris icinde yasamaya calisir. Xiognu diye bilinen ve Turkce kokenli bir dil konusan bu gocmen topluluk (Cin kayitlarina gore ilk Cin Kralligi Xia Dynasty torunlari sayiliyorlar yalniz Cinli tarihciler, o donem asyada yasayan tum topluluklarin Cin asilli oldugu iddiasindalar) bugunku Mogolistanda yerlesmis durumda idi ve tarihte oldukca onemli bir yerleri var. Cunku, Milattan sonra 250 yillarinda nedeni bilinmeyen bir sekilde Orta Asyadaki gocmen halklar 4 bir tarafa dagilirlar. Turkler'in bir kismi Cinin kuzeyine dogru inerler ve cok guclu, savasci bir topluluk olan Turkler, asagilara indikce Xiangnu'ya yasam alani kalmaz ve 10larca suren bir gocten sonra Avrupa topraklarina varir ve Hun olarak adlandirilirlar. Yaa iste boyle. Wikipedia'dan alip tepeye koydugum Cin haritasi Han donemine ait, buyuklukleri hakkinda bir fikriniz olsun diye. Bugunluk bu kadar.

Pazartesi, Şubat 20, 2006

Yasasin Uc Gunluk Haftasonlari:))


Noel, yilbasi ve sukran gununu saymazsak yilda bes kere uc gunluk haftasonumuz (long weekend) oluyor. Cok kiymetliler bizim icin, pek heyecanlaniyoruz yaklastiklari zaman. Bagimsizlik gunu, isci bayrami gibi gunler bunlar, en guzel yanlari da mutlaka pazartesi ya da cumaya gelecek sekilde ayarlaniyorlar. Onceki yillarda bu uc gunluk tatillerde sehir disinda bir yerlere gitmek icin ugrasirdik. Son iki yildir kalkismiyoruz bile, cunku bu haftasonlari her yer cok cok pahali oluveriyor birden bire. Diger haftasonlari $50'ye kalabileceginiz oteller bu uzun haftasonlarinda bir anda $200 falan oluveriyorlar. Bile bile lades demenin anlami yok ki. Otobanlardaki trafik de cabasi (bir arkadasimiz normalde 3.5-4 saat olan NJ-Washington DC arasini yaklasik 7 saatte gidebilmisti bu long weekendlerin birinde). Zaten iki gunmus uc gunmus farketmiyor, haftasonlari hep coook cabuk geciyor, hep hicbirsey yetistirilemiyor:)

Bu haftasonumuz ozel bir haftasonuydu aslinda. Cumartesi aksami can arkadaslarimiz Sibel ve Ilkay'in birinci evlilik yildonumlerini kutladik. Gecen sene bu zamanlarda konvoy halinde Virginia yollarindaydik demek ki. O zamandan bu yana bir yil gectigine inanamiyorum. Zaman bu kadar hizli gecmesin artik, surda 33'ume 2 hafta kalmis zaten, bu kadar hizli yaslanmak istemiyoruuummm. Neyse konuyu dagitmayayim, yildonumlerini disarida kutlama onerimizi kabul etmeyen arkadaslarimiz bizi evlerine mangala davet ettiler. Etler superdi. Hangi yuzun ne kadar pisecegini saniyesine kadar takip eden Ilkay'i mangal gurusu ilan etmek istiyorum huzurlarinizda. Steakler muh-te-sem-diler. Benim oyle koca bir steak'i tek basima yemem pek mumkun degildir, nereye gittigini anlamadim bile, o kadar yumusaktilar. Ellerine saglik Ilkaycim. Sevginiz, mutlulugunuz hep daim olsun canim arkadaslarim.

Pazar gunu Yagmur ve Engin yemege geldi. Aksam NBA all star maci vardi, onu seyrettik. Macin bu haftasonu oldugunu bilmiyordum. Eskiden basketbol maclarinin cogunu izlerdim, ozellikle de favori takimim Los Angeles Lakers'in maclarini ama bayagi bir suredir hic mac izlemiyorum. Oynamayi birakinca izlemeyi de biraktim galiba. All star maci bayagi zevkliydi gerci. Ozellikle son cegregin ikinci yarisini hop oturup hop kalkarak, dogu (east) karmasinin kazanmasini umarak seyrettik veee kazandilar:)) Sonrasinda iddiali bir okey karsilasmamiz oldu: kizlara karsi erkekler. Daha ilk turdan erkeklerin gozunu korkutup kacirmayalim diye onlara avans verdik bu oyunu:)))) (oyle tabi, hic itiraz etmeyin ordan:)))) Kazandigimizda ne isteyecegimize karar verir vermez ikinci oyun icin karsilarinda olacagiz:)))

Bu haftasonu hic film seyretmedik, bizim icin biraz olagandisi bir durum. Cok yogun haftasonlarimiza bile 1-2 film sikistiriyoruz genelde. Ben biraz Sex and the City seyrettim ama bugun (4-5 bolum). Favori dizilerimden biridir Sex and the City. Butun sezonlarinin DVD'lerini aldim, hepsini de izlemistim zaten ama ilk sezonlari seyredeli bayagi bir zaman gecmis oldugunu farkettim ve ilk sezondan itibaren yeniden izlemeye basladim. Unuttugum bolumler cikiyor arada, izlemesi cok zevkli. Bugun ikinci sezonu bitirdim. Bir de ucuncu sezonu izleyecegim bir ara, digerlerini zaten hatirliyorum.

Çarşamba, Şubat 15, 2006

Pek muhim: Linkler mevzusu :)

Bu blogun bize en buyuk faydasi, esimizin dostumuz, ozellikle de Turkiye'de biraktigimiz ailemiz, akrabalarimiz ve arkadaslarimizin gunluk hayatimizdan haberdar olabilmesine olanak tanimasi. Maalesef size cok yakin insanlarla araniza mesafe girebiliyor. Sonra bir araya geldiginizde ne olmus ne bitmis nasil anlatacaksiniz?...

Istiyoruz ki hayatimizdan haberdar edebildigimiz arkadaslarimizin hayatini da biz takip edebilelim. E-maille, IM'le telefonla vs. bu is olmuyor. O yuzden herkesi blog acmaya tesvik ediyoruz.

Blog acmak 5 dk.lik is. Asil onemlisi o blogu guncel tutmak :) Arkadaslarinizin bloguna gittiginizde, onlarin diger arkadaslari ne yapiyor diye merak edip LINKS bolumune bakiyorsunuz. Bu yuzden blogu guncel tutmak kadar linklerin guncelligi de onemli.

Velhasil bu yuzden, daha once ekleme sirasina gore dizdigimiz linkleri yeniden duzenledik ve sayfalarini surekli guncelleyen arkadaslarin linklerini yukariya tasidik. Guncellenmeyen linkleri ise bir sure sonra en alttan baslayarak silecegiz. Umuyoruz en alttaki tembel kardislerimiz de artik bloglarini guncellemeye baslarlar. Hadi ama!

Kitap: Zero: The Biography of a Dangerous Idea

Charles Seife'nin "Sifir" adli kitabini dinledikten sonra sifir hakkinda hic bir sey bilmedigimi farkettim. "Bildigim tek sey hic bir sey bilmedigimdir"(Sokrates) gibi bir sey oldu bu :) Yazar bir yazilim hatasi sonucu bir modern bir savas gemisinin aniden durmasindan bahsederek kitabina basliyor. Programcilarin "Division by zero" (0'a bolme) hatasi olarak bildigi bu hatadan baslayip binlerce yil geriye gidiyor ve 0'in yolculugunu dinliyoruz.

Kitap inanilmaz surekleyici ve lise, universitede okudugumuz tum matematik ve fizik dersleri bu kitapla anlam kazandi desem yalan olmaz. Bence tum okullarda bu kitap okutulmali ki cocuklar ogrendikleri konunun onemini kavrayabilsinler. O kadar guzel bir kitap!

Nerden baslasam neyi aktarsam bilemiyorum... Tarihte Misirlilarin matematik ve ozellikle geometride iyi oldugunu biliyoruz. Neden peki? Ihtiyactan elbette. Nil'in tasmasi sonucu her yil arazilerin sinirlari ortadan kalkiyor ve neresi kime aitti belli olmuyor. Bu sorunu cozmek icin geometrik cozumler uretiyorlar. Misirlilarin sayi sisteminde 0 yok, cunku guncel bir ihtiyac degil. Ornegin 0 tane elma var demiyoruz, elma yok diyoruz.

Daha sonra Yunanlilar onlardan ogrendiklerini gelistiriyorlar. Pythogoras (Pisagor - approximately 569 BC475 BC)'in urettigi fikirler daha sonra Johannes Kepler tarafindan Gunes Sistemini tanimlamakta kullaniliyor. Notalari kesfediyor ve Matematige kesirleri sokuyor. Bir dik ucgende Hipotenusun uzunlugunun karesinin kenarlarin karesinin toplamina esit oldugunu buluyor (Pythagorean Theorem). Sokrates ((June 4, ca. 469 BCMay 7, 399 BC)) akilciligi, diyalektigi ve cesitli bilimleri birbiri ile baglantilamayi getiriyor batiya. Onun ogrencisi Plato ((c.427–c.347 BC) ) Sokrates'ten ogrendiklerini yaziya dokuyor. Onun ogrencisi, Bati Filozofisinin yaraticisi Aristo'nun (384 BCMarch 7, 322 BC) o donem bilinen tum bilimlerde soz sahibi oldu ve "Herhangi bir bilimsel gercekten bahsedebilmek icin, o gercegin sebebini, baslangicini bilmek" gerektigini savundu. 0 acisindan bakarsak, Aristo 0'in varligini kabul etmedi ve her seyin bir baslangici olmasi gerektiginden yola cikarak Tanrinin varligini ispatladi.

Aristo'nun bu teorisine kilise yaklasik 1400 yil boyunca sadik kaldi ve batita Matematik 0'in varligini kabul etmedikleri icin gelisemedi. Yunan doneminden aktarilan iki onemli kisi daha var. 1.si paradokslari ile unlu Zeno ((circa 490 BC? – circa 430 BC?)). 0 ve Limit kavramlarinin olmadigi bir donemde mantik ile cozulemeyecek unlu bir paradoksu kitapta dinlerken, Universitede Bilgisayar Muhendisliginde okuyan arkadaslarim Mutlu Ugursal ve Yalcin Tarkan'dan ayni soruyu duydugumu hatirladim: Kaplumbaga ile Achillies'in (Bizde galiba Ashil diye biliniyor) yarisi. Varsayalim Achillies 1m/sn, kaplumbaga ise 0.5m/sn hizinda hareket ediyor. Zeno, eger kablumbaga 1m onden baslarsa, Achillies'in asla kablumbagayi yakalayamayacagini iddia eder: 1 sn sonra, Achillies 1m asarak kaplumbaganin yaris basladigi andaki pozisyonuna gelir, ama o surede kaplumbaga yarim metre ileri gitmistir. Sorun degil, yarim saniye sonra Achillies o mesafeyi alir ama o surede kaplumbaga 25cm daha ileri gitmistir. Bu sekilde Achillies her arayi kapatmak icin hamle yaptiginda, kaplumbaga biraz daha ileri gider ve asla kaplumbagayi yakalamak mumkun olmaz(!). Oysa gercekte biliyoruz ki 2sn de Achillies kaplumbagayi yakalayacaktir ama 0 ve limit kavramlarini kabul etmeyen bati dunyasi, Aristo ogretileri ile bu soruya cozum bulamaz....

2.si ise dogdugu sehir olan Syracuse'u Romalilara karsi savunurken matematiksel cozumler ureterek tasarladigi silahlar ile unlu Arshimet ((287 BC - 212 BC)) Bizde Kimya derslerin Arsimetten bahsedilir. Hikayeye gore, Kral Arsimete tahtinin tamamen altindan yapildigini ispatlamasini ister ve banyoda sabunun suya dusemesi ile bir miktar suyu tasirdigini goren Arsimet maddenin yogunlugu kesfeder, ciplak sokaga firlayarak Euraka, Euraka (Buldum, buldum) diye bagirir...

Romalilar, sonunda Syracuse'u ele gecirir. Kacisma, kosusturma arasinda 75 yasindaki Arsimet yere oturur ve kumun uzerinde daireler cizerek bir teorem uzerinde calismaya baslar. Romali bir asker gelir ve onu goturmek ister ancak Arsimet teoremin ispati bitmedigi icin gitmek istemeyince asker Arsimet'i oldurur. Charles Seife, bu olayi aktarirken "Romalilarin Matematige tek katkisi Arsimet'i oldurmek olmustur. Bundan sonra karanlik devir basladi ve 1200'lu yillarda Hacli Seferlerine kadar matematigin batidaki gelisimi karanliga gomuldu" diyor.

Bu donemde Yunanlilarin en buyuk rakibi bugunku Iran ve Irak topraklarina denk gelen bolgede hukum suren Persler idi. Persler Matematikte 0'i bulan ve kullanan ilk kavim. Persler sayi sistemi olarak 60lik duzeni kullaniyorlardi. Bugunku saat, dakika hesabi bu donemden gelme imis. Aristo'nun ogrencisi Buyuk Iskender, Persleri maglup eder ve Hindistan'a kadar gider. Yunanlilar 0'i kullanmamaktadir ama Hintliler, bir yandan Aristo'nun ogretilerini alirken bir yandan da Perslerden 0'i alirlar. Daha sonra Islam dunyasinin Hindistan'i fethi ile Arap dunyasi 0'i (sifr) Hintli'lerden alir. Hacli savaslari sirasinda da 0 (zephr - zero) Fibonacci ((Pisa, c. 1170 - Pisa, 1250)) sayesinde bati dunyasina yol alir. Ancak 0'i kabul etmeyen, yoktan var olmayi reddeten, dolayisiyla yaraticinin varligini ispatlayan Aristo ogretilerine siki sikiya sarilan kilisenin de baskilari ile bati 200 yil daha 0'i goz ardi eder...

Bu zinciri Galileo Galilei ((Pisa, February 15, 1564Arcetri, January 8, 1642)) kirar. Gelileo matematige 0'in ikiz kardesi sonsuzluk ile calisabilmeyi getirir. Onun ogrencisi Evangelista Torricelli, sonsuzluk kavramini gelistirerek Cebrail'in borazani (Gabriel's Horn) olarak bilinen sekli icat eder, hacim ve yuzey alani hesaplamalarina buyuk katkida bulunur.

Kitap bu hizla devam ediyor ve Newton'dan Einstein'in izafiyet teorisine ve gunumuzde Hawking'e kadar matematik, fizik ve astonomideki gelismeleri, coktan unuttugum imaginary sayilari, Descartes'in Kartezyen tablosunu icadi vs. gibi ogrenciligimde ogrendigim bilgileri, kara delik, big-bang gibi bir parca duydugum kavram ve teorileri ve bazen de string, M-teorileri gibi hic duymadigim teorileri birer birer anlatiyor. Tabii her seferinde 0 ve sonsuzlugun bu kavramlari nasil etkiledigi, yuz yillarca dogru diye bilinen teorileri nasil param parca ettigini guzelce acikliyor... Kesin alip okuyun. ISBN 0140296476

Film: Fear and Trembling & Transporter 2

Fear and Trembling (Stupeur et tremblements) oldukca ilginc bir film. Basroldeki Sylvie Testud'i Jenseits der Stille (Beyond Silence) filminden hatirliyoruz. Konumuz, Japonya'da dogup kucukken Belcika'ya donen Amelie'nin tekrar Japonya'ya donup devasa bir Japon sirketi olan Yamamoto'da 1 yil calisacaktir. Amelie'nin yaptigi her sey, hatta mukemmel Japoncasi bile basina dert olur. Yasadiklarina tahammul edebilecek herhangi birini tanimiyorum. Aslina bakarsaniz, filmden anliyorsunuz ki Japon olmayan birinin o firmadaki calisma satlarina dayanabilmesinin imkani da yok.

Amelie attigi her adimda birinin ayagina basar, hayranlik duydugu Japon kulturunun mukemmel simgesi olarak gordugu muduresi ile arasi bozulur ve sonunda duse duse en son 7 ay tuvaletleri temizler. Ancak filmi anlatmamin imkani yok, anlamaniz, o kulturubir parca taniyabilmeniz icin filmi gormeniz gerek :) 8/10

Jason Statham, benim aklimda Snatch. filmindeki 'Turkish' (my family named me after a plane crash - Ailem adimi bir ucak kazasindan esinlenerek koydu) olarak geliyor. Ilkini seyredip gayet iyi bir aksiyon filmi olarak gordugum Transporter serisinin ikincisi Transporter 2, bence ilkinden de guzel bir film.

Filmde her ne kadar, son zamanlarda ozellikle James Bond filmlerinde gormeye alistigimiz savasci/kotu kadin, fidyeci kotu karakter, Rus biyolojist vs. vs. gibi kliseler olsa da Transporter benim gozumde hos bir aksiyon filmi. Hii, bir de arabanin altindaki bombadan kurtulmak icin yaptigi bir manevra var ki muhtesem yapmislar. Gusel, gusel! 7.5/10

Salı, Şubat 14, 2006

Raki, Sarap, Meze ve Kar


Cumartesi aksami Elif-Simon ikilisi raki sisesinde balik olmaya davet ettiler bizi. Ben anason kokusuna hala alisamadigim ve yaklasamadigim icin sarap icinde yuzmeyi tercih ediyorum. Elifcim birbirinden guzel mezeler hazirlamis. Insanin arkadaslarinin arka sokakta oturmasi cok guzel birsey, kim sofor olup icmeyecek derdi olmadan yuruye yuruye gittik. Eda-Murat ve Boston'a gidecekken kar yuzunden son anda vazgecen Ilkay-Sibel, o aksam beraber oldugumuz diger arkadaslarimiz. Simon bizi tekilayla karsiladi. Ben sadece Jose Cuervo aliyordum ama saniyorum artik Don Julio ile donusumlu girecekler eve, tadi cok guzeldi.

Fotograf makinasinin kartini evde birakmisiz ne yazik ki, hic resim cekemedik. Murat'da da maikan varmis allahtan, o cekti hepimizin yerine. Gecemizin anlam ve onemi canim arkadasim Elif'in green cardini almis olmasiydi. Ne kadar surer, ne olur derken basvurduktan 7-8 ay sonra karti aldi, cok sevindik. Ben bu islerin icindeyim, sure bana bile cok kisa geldi. Islemlerin biraz duzeliyor olduguna hakkaten inandim boylece.

Elif Turkiyeden bu gelisinde sanat muzigi cd'leri getirmis: Avni Anil, Yesari Asim Ersoy, Sekip Ayhan Ozisik...Sevdigimiz sarkilari hatirladik yeniden, eslik ettik, dansettik, saatin kac oldugunu unuttuk hatta, neyse ki alt kattakilerden gurultuye dair bir sikayet gelmedi.

Ciktigimizda kar yagmaya baslamis, kartopu oynanacak hale bile gelmisti. Digerleri arabalarina dagilirken ufak capli bir kartopu savasi yaptik. Bu yil kis bahar gibi geciyor (aman nazar degmesin diye gordugum her tahtaya vuruyorum, simdi de vurayim tik tik tik). NY/NJ tarihinin en sicak ocak ayini gecirmis. Bu kar icin 25-30 cm olabilir deniyordu ama pazar aksami kar durduktan sonra aciklandi ki 67 cm yagmis. Bu da NY icin bir rekor, tarihinin en fazla kari yagmis New York'a. Boyle en'ler arasinda gidip gelmek urkutuyor beni, doganin dengesi iyice bozuluyor artik sanki.

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Film: Noi & Kontroll

Iceland'de film yapsalar icinde ne olur? Evet, dogru tahmin ettiniz bol bol kar. Acilis sahnesinde Noi, yataktan kalkar, kapiyi acar. Karsisinda kapi yuksekliginde kar vardir. Yahu insanlar niye boyle bir yerde yasar diye sorasi geliyor insanin...

Neyse, filmin konusu Noi adinda bir genc. Aslinda tam olarak konu ne derseniz bilmiyorum. Noi, babaannesi ile yasayan degisik ve aslinda oldukca zeki bir cocuk ve sik sik okulu asiyor. Taksicilik yapan hafif ayyas, hayattan bezmis bir babasi var. Kasabada yapacak pek bir sey yok. Bir gun benzincide calisan bir kizla tanisiyor. Birlikte Hawaii'ye gitmeyi hayal ediyorlar. Sonunda Noi okuldan atiliyor. Biraz daha yazarsam filmi seyretmis kadar olacaksiniz. Evet, yani o kadar duragan bir gidisati var ama garip bir sekilde sikici degil 7/10.
Kontroll, tamami Budapeste metrosunda cekilen bir film. Galiba 1997 idi (hah bunu dedim ve hatunla 10 dk. yilini tartistiktan sonra pasaporta bakip yili tespit ettik:1999 imis), Budapeste'ye gitmistik. Metro'daki yuruyen merdivenler urkutu gelmisti. Ustten baktiginizda asagiyi gormuyordunuz sanki. Ustelik cok hizli hareket ediyorlardi. Gittigimiz grupta bir kac yasli teyze yuruyen merdivenin hizina ayak uyduramayip duser gibi olmus zar zor tutabilmistik. Baslamisken bir baska animizi da yazayim. Yine otelden cikip sehir merkezine gitmeye karar verdigimiz gun, metroya indik, bilet alacak yer ariyoruz. 2 tane gorevli gorduk, onlara soralim dedik. Bunlara "Kontroll" deniyormus. Yanlarina gittik, bilet nerden alabiliriz diye sorduk. Velhasil Ingilizceleri kirik dokuk pek anlasamiyoruz:
- "Biletiniz yok mu?" diye sordular.
- "Yok, bilet alacagimiz yeri ogrenmek istiyoruz sizden" dedik.
Pasaportlari istediler. Haydaa dedik ama gosterdik. Adamlar pasaportlari aldi ve "biletiniz yok ceza odeyeceksiniz" dediler. Tepemiz atti, derdimizi anlatmaya calisiyoruz, yok. O arada farkettik, trenden inenlerden bazilarina rastgele bilet soruyorlar. Olmayan biri daha cikti. Ingilizce'de biliyor. Evde unuttuk, dinlemiyorlar ama isim var cezayi odeyecegim dedi. Onun araciligi ile derdimizi anlattik ama adamlar dinlemiyor, para istiyor. Parasinda degiliz de adamlarin turist oldugumuzu gore gore, belki de Turk oldugumuz icin killik yaptigina kanaat getirip odememeye karar verdik. Bezen, adamlarin "dur, mur" demesini dinlemeyip gitti, otelden bir gorevli ile geldi. Adam "kontroll" leri ikna etti, biletimizi alip sehre indik. MEger Budapeste'de bilet kontrolu rastgele yapilan bir sey. Dolayisiyla kimileri bilet almiyor, ama yakalanirsa cezasi var.

Neyse, donelim filme. Film iste bu kontroll denen elemanlari konu aliyor. Metro'da cesitli tipleri goruyoruz. Bir de katil var, tam tren gelirken birilerini raylara itip olduruyor. Kendileri de ucuk kacik tipler olan Kontroll'lerin dayak yemeleri, birbirleri ile itisip kakismalari, yolcularla cekismeleri vs. guzel bir kurgu ile anlatilmis. Hos bir film. 7.5/10

Pazar, Şubat 12, 2006

Kitap: Teacher Man


Teach Man, Angela's Ashes ile Pulitzer odulu kazananIrlanda asilli Amerikali Frank McCourt'un New York'un cesitli okullarinda ogretmenlik yaptigi 30 yili anlattigi kitabinin adi. Ben tabii ki audiobook'unu dinledim

Okulun ilk gununde sinifta kavga cikar ve ogrencilerden biri digerine sandovicini firlatir. Sandovic, ogrenmenimizin onune duser, o da sandovici alir ve yer! Mudur kapiya dayanir ve uzun uzadiya, ogrencilerin onunde yemek yemesinin yanlis oldugunu anlatir! Kitapta Frank McCourtun bunun gibi bir suru hikayeyi Frank McCourt'un uysal, esprili dilinden dinliyorsunuz.
Frank McCourt siradan bir ogretmen degil. Ogrencilerini seviyor, onlari anlamaya calisiyor. Onlari derslere baglamak, Ingiliz edebiyatini ogretmek icin pek cok degisik yollar deniyor ve bu yuzden de sik sik okul mudurleri ile basi derde giriyor.

18 ay birlikte calistigim Irlandali mudurume kitaptan bahsettigimde, "aa evet biliyorum. Angela's Ashes'i yazmisti. Benim kasabamdan, Limerick'ten ama orda pek sevilen biri degil" dedi. Nedenini sordum. "Cunku, Limerick kucuk bir yer. Herkes birbirini tanir. Frank kitapta isimleri aynen kullandi o insanlar hala orda, onlar yasamiyorsa bile akrabalari, cocuklari orda ve yazdiklari bu insanlari dogrudan etkiledi" dedi. Sanirim bundan sonra Angela's Ashes'i ve 'Tis 'i bulup okumam gerekecek cunku bu kitaba bayildim.

Film: Empire of the wolves & Ilya 4-Ever


Empire of the Wolves (L'Empires Des Loups) iki saat uzunlugunda ve bir kismi Fransa bir kismi Turkiye'de gecen karisik bir film. Jean Reno 3 Turk genc kizin feci bir sekilde oldurulmesini arastiran genc bir polise yardim eski bir polisi canlandiriyor. Once Fransa'daki Turk mafyasindan supheleniliyor ama daha sonra gelisen olaylar isin cok daha karisik boyutlarda oldugunu gosteriyor. Bu arada paralel olarak, hafizasini kaybeden Anna adinda genc bir Fransiz kizinin gecmisini arayisini goruyoruz. Yine gelisen olaylar, Anna'nin olaylar ile baglantisini ortaya koyuyor. Dedigim gibi konusu karisik, cekimleri cok guzel bir film...7.5/10

Lilya 4-Ever (Lilja 4-Ever), hazin bir oykuyu anlatiyor. 16 yasindaki Lilya'nin tek arkadasi Volodja adinda genc bir cocuktur. Lilya'nin annesi ABD'ye goc eder ve Lilya'yi kaderine terkeder. Aclik ve sefalet icinde yasamaya calisan, kendini satmak zorunda kalan Lilya, Andrei adinda bir gencle tanisir.

Andrei, Lilya'ya kendisi ile birlikte Isvec'e gelmesini teklif eder. Maalesef Lilya'yi cok daha kotu gunler beklemektedir...7.5/10

Çarşamba, Şubat 08, 2006

Gezi Notlari V - Buenos Aires


Bitti valla, bu son kisim:)

Recoleta

Bayildim ben buraya. Yemyesil bir yer. Heryerde belli ki ozenle bakilan agaclar var. Uzun, birbirine bitisik apartmanlarin boylu boyunca uzanan balkonlarinda mutlaka cicekler var. Super bir goruntu. Ve burda cok aradigim birsey: buyuk yesil agaclarin golgesi altinda ayak altinda olmadan disaridaki masalarda oturabileceginiz zarif kafeler (burdakiler ayak altinda hep ve kucuk). Ne yesek nerde yesek diye bakinirken ici son derece zarif ve luks gorunen, ust katinda cok sik ve yasli kadinlarin ickileri esliginde konken oynadigi, alt katinda calan hafif muzik esliginde yemek yiyebileceginiz ve bizim icin en onemli seylerden biri olarak Ingilizce konusan bir garsonu olan Café Victoria’nin disaridaki masalarindan birine kurulduk. Orada uc kisi icin, sarap dahil yedigimiz mukellef yemege gelen hesaba ufak capli bir sok gecirdik. New York’da en kotu steak restaurantinda o paraya bir kisi zor yemek yer. Bir de garsonumuz oranin luks ve pahali yerlerden biri oldugunu soylemez mi. Eh, uzun sureli bir tatil yapmak sart oldu orda artik:)

Cementario de la Recoleta

Ben boyle mezarlik gormedim. Oldukca buyuk bir alani kapliyor ve birbirine bitisik irili ufakli mozalelerden olusuyor. Her mozale bir aileye ait, ailenin adi on kisimda yaziyor.Bu mozalelerin bazilarinda bir aile bazilarinda ise birkac kusak birden yatiyor. Mozalelerin hepsinde asagiya inen merdivenler var (mozalelerin bir kisminda asagida birkac kat oluyormus). On taraftaki camlardan bakildiginda asagidaki tabutlar gorulebiliyor. Bazilari cok temiz ve bakimli, bazilarindaysa orumcek aglari kaplamis her yani, toz icinde. Giris katlarinda da en az iki tabut, haclar, ikonalar, bazen o kisilere ait fotograflar, ve taze cicekler var. Eva Peron’un mezari da orada.

El Tigre

Parana nehrinin olusturdugu deltaya kurulan bir yerlesim yeri burasi. Parana, Latin Amerika’nin en uzun ikinci nehri. Parana nehrinin tasidigi 90 milyon ton sediementasyon (tortu) yilda ortalama 50 cm’lik bir toprak olusturuyor ve bu sayede olusan cesitli adaciklar var. Iste Tigre de bunlardan biri. Adini, eskiden habitatlari bu delta olan ama simdi yokolmaya yuz tutmus bir kaplan turunden, Yaguarete’den almis.Nehrin iki tarafinda kimi buyuk kimi kucuk, kimi cok guzel kimi eh iste cok sayida mustakil ev var. Yemyesil her yer.

Adada yol olmadigi icin ulasim sudan yapiliyor. Biz de tekne gezisi yaptik nehirde. Her evin bir teknesi var tabi ki. Bakkal teknesi var mesela, bir tane gorduk gecerken. Yiyecek, icecek, cesitli seyler satiyorlar. Birsey almak isteyen olursa ya kendi teknesiyle yanasiyor, ya da onlar o evin kiyisina yanasiyorlar. Taksi teknesi, otobus teknesi, polis teknesi, ambulans teknesi gibi cok cesitli amaclara yonelik tekneler varmis. Hatta adanin tek okuluna ogrenci tasiyan servis tekneleri bile var:)) Kaptanimiz civardaki evlerin cok ucuz oldugunu cunku bakiminin cok masrafli oldugunu soyledi. Rutubet yuzunden yilda birkac kez boyatmak gerekiyormus en basitinden.

Donus yolunda oldukca buyuk, hangar gibi bir bina vardi. Ici irili ufakli tekne doluydu, onunde de bir suru tekne vardi. Burada evi olanlarin hepsi surekli burada oturmuyormus, bir kismi sadece haftasonlari ya da tatillerde geliyormus. Iste onlar da giderken teknelerini bu tekne parkina birakiyormus, gelince de aliyorlarmis. Resmini cekemedik ama tipki burdaki ranza tipi otoparklarda oldugu gibi tekneler ust uste yerlestiriliyordu, seyretmesi cok zevkliydi.

Tango

Arjantin’e gelinir de tango izlemeden donulur mu. Bizce de donulmezdi ama ne izleyecegimizi secmemiz bayagi zor oldu. Her yerde var, her cesidi var. Sonunda Esquina Carlos Gardel'de karar kildik. Restaurant Arjantin'in unlu tango sarkicisi Carlos Gardel'e ithaf edilmis. Kapida karsilanisimizdan baslayarak her sey cok guzeldi. Genel olarak memnun kalmadigimiz tur rehberlerimiz burda kocaman bir arti aldilar bizden, yerimiz gayet iyiydi. Kenarda, hafif yuksekce, loca havasinda olan masalardan biriydi bizimki. Hem sahneyi hem de restaurantin geri kalanini tamamen gorebiliyorduk. Geleneksel ve modern tangodan orneklerin yeraldigi sov cok iyiydi. Bazi danscilara hayran kaldim. Yemekler cok iyiydi, sarap sinirsizdi. Nasil olsa otele donus icin otobus bizi gelip alacak oldugundan biz de icmekte sinir tanimadik:)) Sevimli garsonumuz bardaklarimizi hic bos birakmayarak bize yardimci oldu:) O guzel sov da Adil'i tango dersi almaya ikna etmeme yetmedi yalniz, bu sevdadan vazgecmem gerekecek galiba, orda bile ikna edemedigime gore...

Buenos Aires'den sectiklerim bu kadar. Gitmisken, et seviyorsaniz eger, Arjantin'in unlu asado'sunu (bir cesit steak) yemeyi ihma etmeyin. Ben biraz yagli buldum gerci. Abasto alisveris merkezini mutlaka ziyaret edin. Birsey almayacak olsaniz bile kafanizi bir uzatin iceri, cok guzel bir yer. Isil isil . En ust kati cocuklar icin oyun alani olarak ayirmislar, o kadar guzel ve ilginc oyuncaklar vardi ki cocuk olasim geldi. Ilk kez kosher McDonalds'i da bu alisveris merkezinde gordum. Amerika'da cok yahudi var, ama burda kosher McDonalds'a hic rastlamadim. Haa bir de bir turlu icemedigimiz mate var, bir cesit cay. Geleneksel dediler, Arjantinliler icer dediler, bircok kisinin de elinde gorduk ama bir turlu bulup da icemedik. Kesin vardir diye daldigimiz kafelerin hepsinden eli bos ciktik. En sonunda bir tanesi eskiden cok icildigini ama artik pek icilmedigini o yuzden de satan yer bulmamizin zor oalcagini soyledi. O icenler de kendileri yapiyormus genelde. Satilan aparatlarindan da almadik. Aramaktan da vazgecmezdik ama suremiz bitti.

Pazartesi, Şubat 06, 2006

Bir Super Bowl, Iki Dogumgunu, Uc Film


Bu haftasonuna bayagi bir sey sigdirmisiz sanki:) Arada yazacak vakit bulamadik ama, hepsi bugune kaldi. Bu haftasonu burasi icin coook onemli bir haftasonuydu. Nedeni de Super Bowl - Amerikan Ulusal Futbol Ligi'nin (NFL) sampiyonluk maci. Thanksgiving'de bile sokaklar bu kadar bosalmiyordur herhalde. En cok bira tuketimi de sanirim yine bu pazar yapiliyordur. Bizde de gelenek oldu artik super bowlu bir araya gelip tavuk, pizza, bira ve sarap esliginde izlemek. Eda-Murat ikilisi projektorleri ile en buyuk ekran kategorisinde birinci sirada olduklari icin bu onemli macin evsahibi de onlar oldu. Mac baslamadan yarim saat kadar once yemeklerimizi ickilerimizi almis televizyon karsisina yayilmistik. Amerikan futboluyla hiiiic ilgili degilimdir aslinda, biraz da vahsi ve urkutucu geliyor bana 250-300 poundluk adamlarin birbirlerini ezmeleri, super bowl'a olan ilgim daha cok reklamlari yuzunden. Ama bu sefer maca da sardirdim. Cenem durmadi zaten mac boyu. Hic bir kurali bilmiyorum ya, niye ordan 3 puan aldilar, neden faul, bu nasil oluyor, o niye oyle...Her turlu spor dali kurallari dalinda uzman arkadasimiz Ilkay bikmadan sabirla yanitladi tum sorularimi:)) Sagol Ilkaycim, sayende biraz anladim neler dondugunu:)

Super bowl bu kadar onemli olunca mac sirasinda, aralarda gosterilen reklamlar da bir o kadar onemli oluyor. Tum reklamlar yeni, bazilari sadece orda gosteriliyor ve bu konuda da ciddi bir rekabet var. Inanilmaz da pahali bu reklamlar, 30 saniyesi 2 milyon dolar diye duydum. Rakamlara bakar misiniz.

Iki dogumgunumuz vardi bu hafta. Kabilemizin en genc uyesi Mina 1 yasina basti Cumartesi gunu. Ufakliklarin ne kadar cabuk buyuduklerine bir kez daha hayret ettik. Ne zaman gecmis bir yil. Her yil arkadan gelen bir bebek daha oluyordu, ilk kez bu yil bebek bekleyen arkadasimiz yok. Diger dogumgunu cocugu da 33. yasini bu aksam surpriz bir parti yaparak kutladigimiz Charles (bakiniz tepedeki resim). Parti surpriz oldugu icin Charles'i caktirmadan en kolay nereye gotururum diye dusunen esi Mina, isyerlerinin altindaki Chelsea Market'dan bir bar secmis. Asagilara indigimizde 7. Avenue'nun ilerisine pek gitmedigimizden olsa gerek -hos yukarilarda dolanirken de durum pek farkli degil - haberimiz bile yoktu boyle bir pasajin varligindan. Bar da bir kasabin arka kismi, ilginc degil mi. Arkada bar oldugunu bilmiyorsaniz gecip gidersiniz cok buyuk ihtimalle kasabi gorunce. Mina uyarmasa ben de gecer giderdim kesin. Charles cok sasirdi, gercekten guzel bir surpriz oldu. En guzeli de sanirim kizkardesinin bu parti icin Washington D.C.'den kalkip gelmesiydi.

Film performansimiz bayagi dusmustu son zamanlarda. Arayi biraz olsun kapatmak icin haftasonuna uc de film sikistirdik. Bir Fransiz: Jet Lag (Jean Reno ve Juliette Binoche), bir Taiwan: Wedding Banquet (Dion Birney, Mitchell Lichtenstein), bir de Fransiz/Japon filmi: Fear and Trembling (Sylvie Testud, Kaori Tsuji). Onlari da en kisa zamanda yorumlayacagiz.

Perşembe, Şubat 02, 2006

Off be Orkut!

Gecenlerde bir yazi girdim buraya "Orkut duzelmis" diye. Sen misin diyen 1 aydir catir cutur kiriliyor alet. 2 tiklamanin birinde sunucu gocuk cevabi geliyor. Google adina utanc verici bir durum; bir turlu adam edemediler...

Neyse sinirlenecek sey mi yok? :) Aksam is cikisi Londra'dan gelen bir arkadasla ISE'ye gittik. ISE japon bari, is yerine yakin ve ortami harika bir yer oldugundan bolca takiliyoruz. Ordan China Town'a gectik. Bizim ofisteki Cinlilerin birinin evinde Texas Hold 'em poker oynadik. Klasik agresifligimle 1.5 saat sonra 3. buy-in den sonra yeter dedim. Merakli olmak iyi bir sey degil pokerde. Bir iki kere cok iyi kagitlara ragmen kaybettim. Gecenin sonucu 30$. Yeni bir kac cocukla tanistim, eglenceli bir aksam oldu.

Çarşamba, Şubat 01, 2006

Microsoft'tan Manzaralar...

Google Maps uzerinde calisan milyon tane application yazildi. Bazen ilginc neler var diye bakiyorum. Okudugum bir habere gore Google, New York'taki buyutec (zoom) seviyesini 2 kat daha arttirmis amma ve lakin Microsoft'un ki cok daha guzel. Bizim ofis binasinin resimlerine baktim, harika:

http://local.live.com/?v=2&sp=aN.40.705122_-74.005210_GS_
Soldaki menuden Bird's View secin...

[Guncelleme]
Oldu olacak bizim apartmani da bulalim dedik:
http://local.live.com/?v=2&sp=aN.40.832597_-74.106555_Ev_