Hayatına hırsızlıkla başlayan Yetim Albay Jack’in inişli çıkışlı hayatını okuyucuya sunan "Albay Jack / Colonel Jack", pikaresk roman özelliği taşımasHayatına hırsızlıkla başlayan Yetim Albay Jack’in inişli çıkışlı hayatını okuyucuya sunan "Albay Jack / Colonel Jack", pikaresk roman özelliği taşımasına rağmen eglendirmeyi başaramayan bir roman. Başka bir Robinson Cruise okuyacak olmanın hevesiyle başlamama rağmen karakterin yaşadıkları karşısında ilgimi gitgide aşağı çeken kitapta karakterin yaptığı hataları, kılpayı kurtulduğu tehlikeleri, talihsiz evlilikleri, ticaretle zenginleşmesini, savaşlarla hayatına sıfırdan başlaması gibi olayları ayrıntısına kadar okuma şansı buluyoruz. Yazarın bunları okuyucuya aktarabilme biçimi tabii ki yazarın ne kadar yetenekli olduğunu bir kere daha gözler önüne seriyor; fakat psikolojik derinlikten uzak yapısıyla sonunda okuyucuda bıraktığı his koca bir boşluk. Kelimeler aktıkça olayların sıradanlaşarak sıkıcı bir hal alan hikayeye bir de Defoe’nun ayrıntılı betimlesi eklenince sayfalar okuyucunun elinde ağırlaşmaya başlıyor. Finalde ise karakterin geç olgunlaşmasıyla geçen bir ömürde tesadüfi olaylara rağmen yazarın okuyucuda bıraktığı o tanıdık ultra realist tablo bizlerde bu hikayeyi neden okuduk hissi uyandırıyor.
Olayları Kral V. Henry’nin zamansız ölümünden hemen sonra ele alan "Kral VI. Henry, Bölüm I", genç yaşta tahta geçen VI. Henry’nin ilk yıllarında filiOlayları Kral V. Henry’nin zamansız ölümünden hemen sonra ele alan "Kral VI. Henry, Bölüm I", genç yaşta tahta geçen VI. Henry’nin ilk yıllarında filizlenen İngiltere’nin en ünlü iki ailesi York ve Lancester arasındaki iç savaşa odaklanıyor. İngiltere’deki huzursuzluk sebebiyle V. Henry tarafından ele geçirilen Fransa’nın kaybedilmesini okuduğumuz oyunda öne çıkan hikaye ise meşhur Fransız kahraman Joan of Arc ve İngiliz şövalye Talbot arasındaki çekişme. Her ne kadar oyunun ismi "VI. Henry" de olsa oyunu Joan of Arc ve Talbot’un tragedyası olarak tanımlamak mümkün. İki farklı kahramanın nasıl kendi ülkeleri tarafından ihanete uğradıklarını okuduğumuz oyunda politikanın pis yüzünü ve kişisel çıkarlar uğruna ülkesine hizmet etmek isteyen insanların nasıl harcandığını görüyoruz. Oldukça akıcı ve ayakları yere basan bir oyun olan "Kral VI. Henry"nin ilk bölümü kesinlikle akılda kalıcı ve başarılı Shakespeare eserlerinden.
Kolay teslim olan ve elini ağır işlerin altına sokmaktan çekinen III. Edward’ın torunu kral II. Richard’ı anlatan Shakespeare’in aynı adlı oyunu yazarKolay teslim olan ve elini ağır işlerin altına sokmaktan çekinen III. Edward’ın torunu kral II. Richard’ı anlatan Shakespeare’in aynı adlı oyunu yazarın diğer tragedyalarına kıyasla karakterin yapısı sebebiyle oldukça farklı bir oyun. Sonrada kral olacak IV. Henry ile rakibini sürgüne gönderen II. Richard, Henry’nin babası Gent’li John’un ölmesiyle mirasına el koyar. Bu sebepten ötürü haksızlığa uğradığını düşünen Henry, büyük bir orduyla geri gelir ve sadece hakkı olan mirası ve sürgün cezasının kaldırılmasını ister. Krallık kutsal bir mesele olduğu için tahtta gözü yoktur, ama Richard yapısı sebebiyle tacı da tahtı da ona devreder. Minimum kan dökülmesiyle fazlasıyla özgün ama bir o kadar hafif bir tahttan düşüş hikayesi olan II. Richard’ın ölümü de Henry’nin iması sebebiyle bir yanlış anlaşılmayla gerçekleşir. Marlowe’un II. Edward’ıyla benzer bir sona sahip olan Richard’ın Edward kadar itici olmaması da okuyucuda ister istemez merhamet hissi bırakıyor.
H. G. Wells’in özellikle popüler kültüre yön veren bilim kurgu eseri "Dünyalar Savaşı / The War of the Worlds", başka gezegenlerden dünyayı istilaya gH. G. Wells’in özellikle popüler kültüre yön veren bilim kurgu eseri "Dünyalar Savaşı / The War of the Worlds", başka gezegenlerden dünyayı istilaya gelen uzaylı temasının kaynağı niteliğinde. 1897 yılına göre yazıldığı için hikayenin oldukça kolay bir şekilde okuyucuya aktarıldığı hikaye iletişimin bu kadar ilerlediği günümüzde bu kadar basit bir şekilde ilerleyemezdi kuşkusuz. Buna rağmen heyecanı bir an bile elinden bırakmayan Wells, hayal gücüyle okuyucuya etkilemeyi başarıyor. Finaliyle ise bir nevi ters köşe yapmayı becerebilen Wells’in hastalık yayan virüslere olan alternatif bakış açısı olabildiğince özgün. Kitabı okuduktan sonra aynı isimli 1953 yapımlı Oscar ödüllü uyarlamasını ve Steven Spielberg’in 2005’teki günümüze uyarlanmış daha gerçekçi versiyonunu mutlaka izleyin.
Shakespeare'in Homeros, Virgilius ve Ovidius'un izinden giderek kaleme aldığı destansı şiirleri ve aşk sonelerini okuyucuya sunan "Aşk ve Anlatı ŞiirlShakespeare'in Homeros, Virgilius ve Ovidius'un izinden giderek kaleme aldığı destansı şiirleri ve aşk sonelerini okuyucuya sunan "Aşk ve Anlatı Şiirleri / Poems of Love and Narration", destansı şiirlerle Shakespeare'in ne kadar yetenekli olduğunu bir kere daha kanıtlayan bir eser. "Venüs ile Adonis" eseriyle güzellik tanrıçasının isteksiz bir genci baştan çıkarmak uğrundaki ısrarlı çabalarını, "Lükres'in İğfali"yle kocasına sadık soylu bir kadına şehvetten gözü dönmüş bir prensin tecavüzünün öyküsünü bizlere sunan kitabın sonlarına doğru yer verilen Shakespeare'e ait olduğu şüpheli soneler ise ne yazık ki yeterince başarılı olmamakla beraber eserin de değerini biraz aşağılara çekiyor. Shakespeare'i yazar olarak daha iyi tanıyabilmek adına kesinlikle okunmalı.
İlk defa 1609 yılında basılan 154 soneyi okucuya sunan "Soneler / Sonnets", William Shakespeare'in yaratıcılığını bütün yönleriyle yaşayabilmek adına İlk defa 1609 yılında basılan 154 soneyi okucuya sunan "Soneler / Sonnets", William Shakespeare'in yaratıcılığını bütün yönleriyle yaşayabilmek adına oldukça önemli ve değerli bir eser. Sonelerin merkezinde sevgi olmasına rağmen zaman kavramının yıkıcılığına ve gücüne odaklanan dizeler gerçekten fazlasıyla güçlü. Kuşku, özlem, ihanet, kıskançlık, umut, hayal kırıklığı, karamsarlık, suç ile ceza, iyi ile kötü kavramlarına değinen Shakespeare, satır aralarında verdiği dizelerle sayısız edebi esere ilham kaynağa olmuş düşünceleri dillendiriyor. Shakespeare severlerin kesinlikle okumasını önerdiğim "Soneler", yazarın bibliyografisini tamamlamak isteyenler için doğru adres.
Adem ile Havva’nın cennetten kovuluş öyküsünü Homeros ve Virgil gibi destansı şiirle okuyucuya sunan "Kayıp Cennet / Lost Paradise", epik olay örgüsüyAdem ile Havva’nın cennetten kovuluş öyküsünü Homeros ve Virgil gibi destansı şiirle okuyucuya sunan "Kayıp Cennet / Lost Paradise", epik olay örgüsüyle edebiyat tarihinin en kıymetli eserlerinden biri. John Milton’ın kör olmasına rağmen olayları mitolojik bir şekilde anlatması öyküyü fazlasıyla ilgi çekici kılıyor. "Gılgamış Destanı"nda anlatılanın üzerine koyarak karakterleri mitolojik birer kahraman dönüştüren "Kayıp Cennet", kovuluş kısmına kadar okuyucuya eğlenceli ve sürükleyici bir fantastik örnek sunuyor. Buna rağmen, hikayesi ve dinin temeli gereği finaliyle oldukça cinsiyetçi bir yaklaşıma bürünen kitapta cennetten kovuluşun sebebinin Pandora gibi Havva’ya yıkılması ve kadınları tasvir etme biçimi günümüze pek de uygun değil ve rahatsız edici. Yine de destansı diliyle adeta fantastik edebiyatın temellerini bir üst seviyeye taşıyan Milton’ın şaheseri her şeye rağmen kesinlikle okunmayı hak ediyor.
Karakterleri ve olay örgüsüyle belki de en olgun Christopher Marlowe oyunu olan "Büyük Timurlenk I-II / Tamburlaine, The Great I-II", dramatik yapısıyKarakterleri ve olay örgüsüyle belki de en olgun Christopher Marlowe oyunu olan "Büyük Timurlenk I-II / Tamburlaine, The Great I-II", dramatik yapısıyla en azından finaline kadar ağırlığına koruyan Shakespeare’le yarışacak derecede başarılı epik bir oyun örneği. İlk yarısıyla Timur’un yükselişini konu alan "Timurlenk I"i aslında "Bayezid I" tragedyası olarak adlandırmak daha doğru olabilir. Mısır Kralı’nın kızı Zenocrate’i esir alan Timurlenk’in Pers imparatoru Mycetes’in kardeşi Cosroe’yla bir olarak imparatoru yendiği oyunda Cosroe’yiu de saf dışı bırakarak imparatorluk koltuğuna oturan çılgın bir lideri tanıma şansı buluyoruz. Ardından tüm hızıyla Bayezid’ı yenen Timur’un esir düşen sultanı ayaklık olarak kullanması ve Bayezid’ın başını zindan demirlerine vurarak intihar etmesi oyunun tragedya olarak zirvesini oluşturuyor.
İkinci bölümüyle diğer tragedyalardan farklı bir karakter düşüşüne tanıklık ettiğimizi söyleyebilirim ki oyunun en büyük problemi de buradan kaynaklanıyor. Karşısında birleşen tüm düşmanlarını yenmeye devam eden karakterin oğullarından birini korkak diye öldürmesiyle Marlowe, karakterin deliliğini gözler önüne sürüyor. En son Kur’an’a küfredecek kadar ileri giderek kendini Tanrı ilan eden Timur’un hasta olarak ölmesi ise ne yazık ki tragedyayı yeterince vurucu yapamıyor. Burada tabii problemin nedeni olay örgüsünden çok seçilen tarihi kişilik. Sonuçta karakterin gerçekte de başına gelen bunlar. Buna rağmen, epik sahneleri ve karakterin finale kadar yaptıklarıyla okuduğum en keyifli ve en güçlü Marlowe eseri olan "Büyük Timurlenk I-II" oyununun kesinlikle okunması gereken güçlü İngiliz oyunlarından biri olduğunu düşünüyorum. Tam notum: 4,5/5.
Artık hikayenin Kral VI. Henry tragedyası tarafına odaklanıldığı "Kral VI. Henry, Bölüm III", üçlemenin en can alıcı ve sürükleyici parçası olmasının Artık hikayenin Kral VI. Henry tragedyası tarafına odaklanıldığı "Kral VI. Henry, Bölüm III", üçlemenin en can alıcı ve sürükleyici parçası olmasının yanında IV. Edward’dan çok Richard’ın yükselişinin temellerini barındırıyor. Oyunu okudukça Richard’ın büyüsüne aynı Shakespeare gibi kendinizi kaptırdığınızı hissettiğiniz oyunun her perdesinde farklı bir vurucu olay mevcut. Somerset’in öldürülmesiyle açılış yapan hikaye sırasıyla George, York, Clifford, Warwick ve Prens’le devam ederek oyunun finaline kadar bol skorluk bir spor müsabakasını andırıyor. Köşe kapmacanın her sahnede yer değiştirdiği finalde biçimsiz Richard’ın sinsi planlarının yavaş yavaş kök saldığına tanıklık ediyoruz. Dürüstlük ve onurun taht savaşında dezavantaja dönüştüğünü etkili bir biçimde okuyucuya sunan Shakespeare’in II. Richard’la başlayan lanetin etkilerini her oyunla bu kadar zenginleştirebilmesi gerçekten inanılmaz.
York ve Lancester’lar arasındaki kavganın iyice kızıştığı, VI. Henry’nin iyice vasıflaştığı "Kral VI. Henry, Bölüm II", büyük İngiltere trajedisinin yYork ve Lancester’lar arasındaki kavganın iyice kızıştığı, VI. Henry’nin iyice vasıflaştığı "Kral VI. Henry, Bölüm II", büyük İngiltere trajedisinin yankılarının duyulduğu bir oyun. Kraliçe Margaret’ın Somerset’le beraber Kral Henry’i zehirlemeye başladığı oyunda Kral Henry’nin amcası Gloucester’ı görevden alması ve üzerine Gloucester’ın Somerset’in adamları tarafından suikaste kurban gitmesi, artık aileler arasındaki ince çizginin kopmasına sebep oluyor. York’un John Cade’le İngiltere’nin kuzeyini yakıp yıkarak krala ciddi tehdit oluşturmaya başladığı hikayede politikanın ani ivme değişimlerine tanıklık ediyoruz. Oldukça hareketli ve ateşli bir anlatıma sahip olan ikinci bölümün en güzel tarafı ise oyunun finalinde Richard’ın olaylara dahil olması.
"Tudors" ve "Wolf Hall" dizilerinden sonra büyük bir hevesle elime aldığım "Kral VIII. Henry / King Henry VIII"yi okuduktan sonra Shakespeare’in neden"Tudors" ve "Wolf Hall" dizilerinden sonra büyük bir hevesle elime aldığım "Kral VIII. Henry / King Henry VIII"yi okuduktan sonra Shakespeare’in neden bu oyunu rafa kaldırdığını daha iyi anladım. Ölümünden sonra John Fletcher tarafından tamamlanıp yayımlanan Kral VIII. Henry’nin, Catherine of Aragon’dan ayrılıp Anne Boleyn’le evlenmesini ve Elizabeth’in doğumunu konu alan oyun ne yazık ki okuduğum en başarısız Shakespeare oyunu. Shakespeare’in diğer tragedyalarının aksine içinde herhangi baş karaktere ait bir trajediye rastlamadığımız oyunun finali ise Kraliçe I. Elizabeth’i övmek için yapılan bir propagandadan öteye gidemiyor. Lord Buckingham ve Wolsey’nin düşüşlerini anlatırken diğer yandan saray içinde dönen politik oyunları okuma şansı bulduğumuz hikayede adının aksine Kral VIII Henry’e ait pek sahne bulunmuyor. Oyundaki asıl trajedi Boleyn yüzünden kenara itilan Catherine of Aragon’un ölümü; fakat oyun bu trajik olayı da yeterince etkili bir şekilde işlemeyip, Elizabeth’i Tanrı katına çıkaran finaliyle asıl amacının propaganda olduğunu gösteriyor. Açıkçası bu zamana kadar Fletcher’ın tamamlayıp da güzel olan herhangi bir Shakespeare oyununa rastlamadım. "Kral VIII. Henry" de istisna değil; hatta içlerinden en kötüsü. Tam notum: 2,5/5.
Sir John Falstaff’ın Mrs. Ford ile Mrs. Page’i elde etme çabasını komik bir şekilde ele alan "Windsor’un Şen Kadınları / The Merry Wives of Windsor", Sir John Falstaff’ın Mrs. Ford ile Mrs. Page’i elde etme çabasını komik bir şekilde ele alan "Windsor’un Şen Kadınları / The Merry Wives of Windsor", alt metinde sınıf farkını eleştirirken tesadüfleriyle güldürmek amaçlayan bir komedi. Falstaff’ı madara etmek için kocalarından gizli planlar yapan Windsor’lu eşler, Falstaff’ı sepete tıkıp nehre atmaktan, kadın kılığına sokup bir de üstüne dayak yedirmeye kadar her şeyi yapıyorlar. Başta karısından şüphe duyduğu için Falstaff konusunda kıskançlık yapan Ford karakteriyle evlilikteki güven temasına parmak basan Shakespeare, eşlerin takım halinde hareket ettikleri takdirde ne kadar güçlü olacaklarının metaforunu yapıyor. Bu sırada ne annesinin ne de babasının istediği damat adayıyla evlenmek istemeyen Page’in kızı Anne, Falstaff’ın yerine dibine sokulduğu final sahnesinde sevdiği Fenton’la kaçıyor. Damat adaylarının Anne diye kaçırdığı evlendikleri şahsın erkek olduğunu öğrenmeleriyle mizah dozunun fazlasıyla attığı kitabın finali ise her Shakespeare komedyasında olduğu gibi mutlu. Yazarın klasik motiflerinin barındırdığı kesinlikle tavsiye edeceğim Shakespeare komedyalarından biri.
Düşünceleriyle aydınlanma felsefesinin önünü açan aynı zamanda siyasete de yön veren ünlü İngiliz düşünür John Locke’un hayatını anlatan Roger WoodhouDüşünceleriyle aydınlanma felsefesinin önünü açan aynı zamanda siyasete de yön veren ünlü İngiliz düşünür John Locke’un hayatını anlatan Roger Woodhouse’un aynı adlı eseri, Locke’un hayatını düşünceleriyle beraber fazlasıyla detaylı bir şekilde okuyucuya veren genel olarak başarılı bir biyografi. Thomas Hobbes’a nazaran insanlıktan umudunu yitirmeyen John Locke’un iç savaşın son zamanlarında büyümesi bu şekilde düşünmesinin en büyük nedeni. Tıp alanındaki araştırmalarıyla doktor ünvanı layık görülen Locke’un Lord Ashley Shaftesbury’le tanışması hayatının kırılma noktalarından birini oluşturuyor. Bu şekilde devlet işlerinde de rol almaya başlayan Locke’un birbirinden farklı dinlere sahip olan insanların barış içinde yaşamaları için birbirlerine hoşgörü göstermeleri gerektiğini savunması alanında çığır açan düşüncelerinin başında geliyor. Gördüğü savaşlarının çoğunun nedeninin insanların birbirleri üzerine yaptığı din baskısı olduğunu gören Locke’un insanların istediği dini inancı tercih etme özgürlüğüne sahip olduğunu savunması bugünün inanç ve düşünce özgürlüğünün temeli niteliğinde. Dini inancın devletle ilgisini olmadığını, akla uymayan hiçbir ayetin körü körüne kabul edilmemesi gerektiğini öne süren Locke, insanların okuduklarını daima başkalarıyla paylaşarak düşünmeleri gerektiğini belirtiyor. Buna ek olarak Hobbes’un aksine devleti yönetenlerin Tanrı tarafından değil halk tarafından başa getirildiğinin, ve yönetimdeki şahsın halkı korumadığı takdirde görevden alınabileceğinin altını çizen ünlü düşünür, doğal hakların halkın elinden alınmayacağını belirterek demokratik yapılaşmanın da temellerini atıyor.
Locke’un en önemli katkılarından bir diğeri de eğitim üzerine. Edward Clarke’ın oğlunu nasıl yetiştirmesi gerektiğine dair yardım almak için Locke’un yanına gelmesi buna büyük katkı sağlıyor. Doğduğumuz da beynimizin boş bir kutu olduğunu, ve Tanrı inancı dahil olmak üzere her türlü bilginin dışarıdan ve deneyimden geldiğini belirten Locke, çocukların gelişiminde aldıkları eğitimin fazlasıyla önemli olduğunu vurguluyor. Hatta çocukların belli bir yaşa gelmeden kutsal kitapları okumaması gerektiğini söyleyen Locke’un kutsal kitapların yetişkin olmayan bireyler için tehlikeli ayetler barındırdığının altını çizdiğini söylemek gerek. Kısaca, "Treatises of Government", "An Essay Concerning Human Understanding" ve "Some Thoughts Concerning Education" eserleriyle çığır açan Locke’un değerini bu kitapla daha net bir şekilde anlıyorsunuz.
Kronik bronşiti sebebiyle nefes almakta zorlanan Locke’un hayatını ve düşüncelerini derinlemesine anlatan kitabın zayıf tarafı ise Locke hakkında her şeyi vermesi. Newton ve Leibniz’le aralarında geçen konuşmalara da değinmesine rağmen daha çok ansiklopedi olarak tanımlayabileceğim kitabı okurken açıkçası zaman zaman çok sıkıldığımı belirtmeliyim. Ama aldığım notlara göz attığımda okuduğuma değdiğini söyleyebilirim.
"Cardenio" gibi Cervantes’in "Don Quijote" başyapıtından esinlenilen bir hikaye olan "Cifte İhanet ya da Dertli Aşıklar / Double Falsehood or the Dist"Cardenio" gibi Cervantes’in "Don Quijote" başyapıtından esinlenilen bir hikaye olan "Cifte İhanet ya da Dertli Aşıklar / Double Falsehood or the Distress Lovers", Shakespeare’in John Fletcher’la yazdığı son eser olmakla beraber içlerinden en Shakespeare özelliği taşıyanı. Dostu Henriquez tarafından aldatılıp sevgilisinden olan Julio’nun trajik ama mutlu sonla biten hikayesine odaklanan oyunun sorunlu oyunlardan biri olduğunu söylemek mümkün. Özellikle başlarıyla ağırlıklı olarak Shakespeare’i hissettiğimiz eserde Fletcher’ın devreye girdiği final perdeleri ne yazık ki oyunun epik havasını dağıtıyor. Buna rağmen diğer Fletcher’lı oyunlarla kıyasla hikaye örgüsü daha akıcı ve keyif verici, dili ise daha Shakespeare-vari. Kesinlikle tavsiye ederim.
Joseph Andrews’ın başına gelen olayları sürükleyici ve mizahi bir şekilde okuyucuya sunan "Joseph Andrews", "Don Quijote"den aldığı ilhamla bir yandanJoseph Andrews’ın başına gelen olayları sürükleyici ve mizahi bir şekilde okuyucuya sunan "Joseph Andrews", "Don Quijote"den aldığı ilhamla bir yandan pikaresk türünü başarılı bir şekilde sürdürürken diğer yandan kendinden sonraki Laurence Sterne’in "Tristam Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri" veya Voltaire’in "Candide" eseri gibi bir sürü romana ilham olmuş bir İngiliz klasiği. İngiliz edebiyatının yapı taşlarından biri olan Henry Fielding’in eserinde soyluların yanında çalışarak hayatını geçiren Andrews, evin hanımı Lady Booby’nin ona aşık olmasıyla bir anda kendini sokakta buluyor. Peder Adams’la birbirinden farklı maceralara yelken açan Andrews, çocukluk aşkı Fanny’yi bulmasıyla olaylar iyice karışıyor. Lady Booby’nin kıskançlığı yüzünden bir türlü Fanny ile evlenmesine izin verilmeyen Andrews, Shakespeare vari tesadüflerle okuyucuya eğlenceli bir olay örgüsü sunuyor. Özellikle finalinde Fanny’nin kardeşi olduğu iddia edilmesi üzerine dünyaları başına yıkılan karakterin anne babasının da farklı olduğunu öğrenmesiyle işler komik bir şekilde yoluna giriyor. Soyluluk üzerine bir hiciv olarak düşünüldüğünde bile değerli olan "Joseph Andrews", kesinlikle okuması gereken İngiliz klasiklerinden biri.
William Shakespeare’ın sadece belli bölümlerini kaleme aldığı "The Two Noble Kinsman / İki Soylu Akraba", Geoffrey Chaucer’ın "Canterbury Hikayeleri"nWilliam Shakespeare’ın sadece belli bölümlerini kaleme aldığı "The Two Noble Kinsman / İki Soylu Akraba", Geoffrey Chaucer’ın "Canterbury Hikayeleri"nde anlattığı Theseus’un Kreon’u yenip iki yeğenini esir aldığı hikayeyi anlatıyor. Hikayeyi daha derin bir şekilde ele alması ve Oidipus efsanesindeki Antigone’un hikayesini devam ettirmesi açısından önemli bir eser olduğu belirtmeliyim. Buna rağmen oyunun büyük bir kısmını tamamlayan John Fletcher’ın karakterlerin yapısını fazlasıyla değiştirdiği oyunda ciddi tutarsızlıklar mevcut. Başta dramatik başlamasına rağmen Fletcher’la birlikte bir anda komediye dönen eserde hikayeye katkı sağlamayan yan karakterlerin oyuna dahil edilmesi oyunun ciddiyetini yerle bir etmiş. Açıkçası "Cardenio"dan sonra ilk defa bir Shakespeare eserini okurken hiç keyif almadım ki "Cardenio" oyununu da Fletcher’ın tamamladığını düşünürsek sonuç çok da sürpriz değil. Kısaca Kendi içinde dramatik olmaya çalışan ama olayları ele alış biçimiyle gülünç olan "İki Soylu Akraba", sadece ele aldığı hikayeyle öne çıkıyor. Shakespeare ve mitoloji severlerin yine de göz atmasında fayda var.
Otranto prensi Manfred’in oğlu Conrad’ın gizemli bir şekilde zırh altında kalarak ölmesi sonrasında yaşananları konu alan "Otranto Şatosu / The CastleOtranto prensi Manfred’in oğlu Conrad’ın gizemli bir şekilde zırh altında kalarak ölmesi sonrasında yaşananları konu alan "Otranto Şatosu / The Castle of Otranto", gotik atmosferi ve gizemli hikaye örgüsüyle İngiliz edebiyatının önemli eserlerinden biri. Horace Walpole’un Mary Shelley, Bram Stoker, Edgar Allan Poe ve Robert Louis Stevenson gibi ünlü yazarları etkileyerek yepyeni bir edebiyat türüne yön veren eserinde Shakespeare’in "Hamlet"inin izlerini görmek mümkün. Conrad’ın ölümü üzerine eşini bırakarak oğlunun eşi Isabella’yı kendine eş almak isteyen Manfred’in gitgide canavarlaşmaya başladığı hikayenin dikkat çeken yanı doğaüstü olaylar. Manfred’in Isabella için eşinden boşanmak istemesine rağmen dini sebeplerden ötürü katolik rahip Jerome’la ters düşmesiyle Henry VIII’e ayna tutan Walpole, hayaletlerin işin içine girmesiyle okuyucuya Hamlet’e benzer bir intikam hikayesi sunuyor. Isabella’nın kaleden kaçmasıyla oğlunun ruhunun bir lanet gibi kalenin üzerine çöktüğü kitapta zindanda yakalanan oğlu Conrad’a benzeyen mahkumun katolik rahip Jerome’un oğlu çıkmasıyla Shakespeare-vari bir tesadüfle okuyucuyu iyice şaşırtıyor. Manfred’in çevresindeki herkese ölüm tehditleri saçtığı hikayede kızı Isabel’i kurtarmak için Otranto’ya gelen babasının talihsiz bir şekilde ölmesi gibi detaylarla trajedi oranın arttıran Walpole’un finali ise Shakespeare’in sorunlu tragedyaları gibi mutlu ama buruk. Oldukça akıcı ve gizemli olması sebebiyle herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm "Otranto Şatosu", Walpole’un neden bu kadar değerli olduğunun gerçek bir kanıtı niteliğinde.
Marlowe’un bir diğer oyunu "Maltalı Yahudi" gibi bir intikam hikayesini konu alan "Paris’te Katliam / The Massacre At Paris: With The Death Of The DukMarlowe’un bir diğer oyunu "Maltalı Yahudi" gibi bir intikam hikayesini konu alan "Paris’te Katliam / The Massacre At Paris: With The Death Of The Duke Of Guise", yazarın bir yandan katolik kilisesini eleştirirken diğer yandan aristokrasiye karşı olan saklı eleştirisini barındıran bir eser. Odak noktasına Barholomew Katilamı’nı yerleştirerek taht uğruna oynanan oyunları kanlı bir şekilde okuyucuya sunan Marlowe, din kavramının da bu oyundaki yerine dikkat çekiyor. Protestanları katlederek kral olma yolunda ilerleyen Guise karakteriyle yine mutlak bir kötü sunan Marlowe’un oyununda karakterin ana kraliçeyle bir araya gelip kral Charles’ı zehirlemesi, buna ek olarak da önüne geçen herkesi öldürmesi gerçekten kan dondurucu. Sonradan tahta geçen III. Henry’nin onla dalga geçmesi üzerine ikili oynamasına rağmen amacında başarılı olamayan Guise Dükü’nün intikamını ise zehirli bıçaklı bir keşiş yollayan kardeşi alıyor. IV. Henry’nin başa geçmesiyle din kavramının nasıl insanlar üzerinde bir oyuncak olarak kullanıldığının altını çizen Marlowe, vermek istediğini okuyucuya genel olarak hissettiriyor. Olayların gelişim süreci ve karakterlerin derinlikleri ise ne yazık ki çok başarılı değil. Marlowe’un bitmemiş bir eseri olması sebebiyle perde yerine tablo olarak okuyucuya sunulan eseri daha çok özet niyetine okuyabilirsiniz. Tam notum: 3,5/5.
İngiltere Krallığının tahttan indirilen (1307-1327) kralı II. Edward’ın (1284-1327) düşüşünü ve oğlu III. Edward’ın yükselişini konu alan Christopher İngiltere Krallığının tahttan indirilen (1307-1327) kralı II. Edward’ın (1284-1327) düşüşünü ve oğlu III. Edward’ın yükselişini konu alan Christopher Marlowe’un aynı adlı oyunu, dramatik yapısı ve sürükleyici olay örgüsüyle Marlowe’un "Büyük Timurlenk"le beraber en başarılı dramalarından biri. Makatına sokulan kızgın şişle can veren II. Edward’ın Gaveston’a olan eş cinsel tutkusu yüzünden başta soyluları ve halkı karşısına almasıyla başlayan oyunda soylu Genç Mortimer devamlı krala karşı gelmektedir. Zamanla ülke aşkının yerini taht ve güç tutkusunun aldığı Mortimer, kralla olan ilk savaşında yenilmesine rağmen Kraliçe Isabel’le birlikte olarak rövanşı kazanmasıyla kralı tahttan indirip, öldürttürür. Bu ana kadar oldukça dramatik ve sürükleyici bir oyun sunan "II. Edward"ın son perdesi ise ne yazık ki "Büyük Timurlenk I-II" olma şansını geri tepiyor. III. Edward’ın tahta geçmesi ve babasının ölümünü öğrenmesiyle Mortimer ve annesi Isabel’i ölüme mahkum ettiği final yaklaşık 2-3 sayfayla çözüme ulaşıyor. Marlowe’un cinayete kurban gittiği için son büyük oyunu olması düşünüldüğünde belki anlaşılabilir durum. Buna rağmen kesinlikle okunması gereken İngiliz dramalarından. Tam notum: 4,5/5
Francis Bacon’ın seçme ifadelerini okuyucuya sunan "Seçme Aforizmalar", ünlü İngiliz düşünürün kişiliği hakkında oldukça güzel ipuçları veren yazarı kFrancis Bacon’ın seçme ifadelerini okuyucuya sunan "Seçme Aforizmalar", ünlü İngiliz düşünürün kişiliği hakkında oldukça güzel ipuçları veren yazarı kısa sürede tanımaya uygun bir felsefe eseri. Özellikle ilk bölümüyle birbirinden güzel ifadeleri okuma şansı bulduğunuz eserin son bölümü yazarın karşıt görüşlerini bir araya getirerek düşüncelerin nasıl aynı bir nehir gibi akış içerisinde olduğunun canlı kanıtı olarak göze çarpıyor. Detaylı ve bütünlük taşıyan bir eser olmasa da yazar açısından epey güzel bir başlangıç eseri olan "Seçme Aforizmalar"ın içeriğiyle baş ucuna alınabilecek kitaplardan biri olduğunu söyleyebilirim.