İçeriğe atla

Derviş Vahdeti

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Derviş Vahdeti
Derviş Vahdeti
Doğum1869
Lefkoşa, Kıbrıs,Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm19 Temmuz 1909 (40 yaşında)
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
MeslekGazeteci, din adamı ve yazar (aleyhine düşüncede olanlar için: İngiliz ajanı)

Derviş Vahdeti (1869; Lefkoşa, Kıbrıs - 19 Temmuz 1909; İstanbul), Osmanlı gazeteci, yazar ve din adamı. İngiliz Gizli Servisi'ne üye bir İngiliz ajanı olduğu ileri sürülür.[1]

Karıştığı 31 Mart Ayaklanması nedeniyle yakalanıp yargılandığı mahkemece, 25 Haziran 1909'da idama mahkûm edildi ve 19 Temmuz 1909'da Ayasofya Meydanı'nda idam edildi.

Doğumu ve gençliği

[değiştir | kaynağı değiştir]

1869'da Kıbrıs Lefkoşa'da doğmuştur. Fakir bir ailenin çocuğudur. Babası, Kıbrıs ayakkabıcı esnafından Kıbrıslı Mahmut Ağadır. Küçük yaşta din eğitimi almış ve bir ara Lefkoşa Ayasofya Camii'nde müezzin olarak görev yapmıştır. 20 yaşına geldiğinde Nakşibendi Tarikatına girmiş ve derviş olarak tanınmıştır.[2][3][4]

Tarikatın etkisi altında İstanbul'a giden ve bir süre burada kalan Derviş Vahdeti sonrasında Kıbrıs'a geri dönmüştür. Ancak yaşadığı fakir hayattan bunalıp İngilizce öğrenmiş ve bu bildiği lisanla yükselmeye çalışmıştır. Bundan sonra 1902 yılına kadarki yaşamı ile ilgili bilgiler çelişkilidir. Çeşitli aleyhine düşüncede olan kaynaklara göre Kıbrıs'a dönmeden önce İstanbul'da MI5 ve MI6 öncesindeki İngiliz Gizli Servis teşkilatı ve ajanları ile tanışmış ve onların etkisiyle kendi fakir hayatından kurtulmak için İngiliz hükûmetine hizmet etmeye başlamıştır.İngilizceyi de bu nedenle öğrenmiş ve Kıbrıs'ta İngiltere adına çeşitli memurluklarda bulunmuş ve Kraliçe adına düzenlenen balolara sıkça katılmıştır.[3][5] [A][B] Bir diğer yazıya göre ise Kıbrıs'ta müezzinliğe devam etmiştir.[2] bir başka yazıda ise Osmanlı mı yoksa İngiltere mi olduğundan bahsedilmeden onun 15 yıl kadar çeşitli memurluklarda bulunduğu belirtilmektedir.[4] Bununla birlikte bu dönemde II. Abdülhamit karşıtı bir tavır sergilediği ve Kıbrıs'a kaçan ve sürgün edilen kimseleri koruduğu da belirtilmektedir.[3]

1902 yılından II. Meşrutiyet'e kadarki dönem

[değiştir | kaynağı değiştir]

1902 yılında tekrar İstanbul'a gelen Vahdeti, bu defa II. Abdülhamid yanında bir çizgide yer alır durumda dahiliye nazırı Memduh Paşa'nın yardımıyla İskan-ı Muhacir'in komisyonunda iş bulmuştur. Aynı zamanda paşanın yalısında imamlık da yapmaya başlar. Bir süre burada çalıştıktan sonra karıştığı bir olay nedeniyle Diyarbakır'a sürgün edilmiştir. Hakkındaki bir diğer iddia da hamisi Memduh Paşa'yı yükselmek ve padişaha yaranmak için jurnallediği ancak bu ihanetini öğrenen paşa tarafından derhal kendisine karşı kurulan bu düzenin engellenip, Vahdeti'nin Diyarbakır'a sürüldüğü yolundadır.[5]

Yine Vahdeti'nin kendi anlatımına göre sürgün edildiği Diyarbakır'da Ziya Gökalp ile tanışmış ve II. Abdülhamit karşıtı telgraf olayına katılanlardan biri olmuştur.[C]Bu olay sonrası kaçan Vahdeti yakalanmış ve İstanbul'a getirilip hapse atılmıştır.[1][2][3][4] Ancak hakkındaki diğer bir iddia ise Telgraf olayına hiç katılmadığı Diyarbakır'da bir yandan affedilmesi için İstanbul'a dilekçeler yazarken, bir yandan da rakı sofralarında ut çalıp güzel sesiyle şarkı söyleyerek âlem yaptığını sonrasında bu sürgün cezasına karşı gelip bir fırsatını bulup Diyarbakır'dan kaçtığı ancak Bektaşî babası kılığında Birecik’de yakalandığı ve hapse atıldığı yönündedir.[5]

Meşrutiyet’in ilanının ardından salıverilir. II. Meşrutiyet'in ilanı sonrası serbest bırakılmış ve Kıbrıs'a geri dönmüş ama hemen kısa süre sonra İstanbul'a tekrar geri dönmüştür. İstanbul'da Abdülhamid rejimi tarafından sürgün edilen kimselerin kurduğu Fedakâran-ı Millet Cemiyeti'ne giren Vahdeti ardından kendince onların fesatlık yaptığını düşünüp partiden ayrılmıştır. Bu sefer de İttihat ve Terakki'ye girmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır.[1] 11 Aralık 1908'de de Volkan gazetesini kurup bu gazetede Said-i Nursi,Enderunlu Lütfi, Mehmet Emin Hayrati gibi isimlerle yayına başlamıştır.[6]

Volkan gazetesinin çıkışından 31 Mart Olayı'na kadarki dönem

[değiştir | kaynağı değiştir]

11 Aralık 1908'de yayın hayatına başlayan ve 20 Nisan 1909'a kadar yayınlarını sürdürüp 110 sayı çıkaran gazete İslamcı ve İngiliz taraftarı duruşu ile dikkat çeker, baş yazar Vahdeti'nin gazetedeki yazıları bir bakıma vaazın, hutbenin gazete sayfasına aktarılmasından ibarettir. Ancak diğer taraftan İttihat Terakki'ye karşı durmakta [D] ve II. Meşrutiyet sonrası geçici süreliğine sadrazamlık da yapmış, İngilizlerle yakınlaşmayı savunan Kıbrıslı Mehmed Kamil Paşa taraftarı yazılara da sık rastlanmaktadır.[D][7]

Bununla birlikte gazetenin dili aşırı derecede serttir. İttihatçıların yayın organı Şura-yı Ümmet, Tanin gibi gazeteler, sert dille eleştirilerde bulunan Volkan için “ateş böceği”, ”ağzı kirli mühlik” ifadelerini kullanır. Volkan bu ithamlara daha kavgacı bir üslupla yanıt verir ve Ali Kemal, Mevlanazade Rıfat, Hüseyin Cahit gibi kalemlerle dalaşmaktan çekinmez.[6]

Vahdeti ilk başlarda aşırı derecede zorlansa da kısa zamanda mali durumu özellikle II. Abdülhamit ve çeşitli kişilerin ve bir iddiaya göre İngilizlerin desteği ile toparlanmıştır. II. Abdülhamit ve saray tarafından yardım edilmesinin nedeni İslamcılığı savunan yayınlarının yanında masonluğa karşı gazetenin aldığı tavırdır. Bunun yanında II. Abdülhamit özellikle II. Meşrutiyet zamanı kurulan Mason birlikleri, Kürt Yardımlaşma Derneği, Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti, Bulgar Kulübü gibi derneklerden hoşlanmamakta ve bu dernekleri Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalama yönünde tehdit olarak düşünmekteydi.[E] Bu sebeple İslamcılık taraftarıydı. Derviş Vahdeti'ye de bu para 3 şartla verilmiş ve bu şartlara uymaya devam ederse devamı geleceği söylenmişti: a) Hiçbir zaman padişaha sataşmama, b) Mason karşıtlığını sürdürme, c) İslamcı çizgiyi koruma.[1] Vahdeti buna uygun olarak hareket ediyormuş izlenimini gazetesine vererek yayınını sürdürür. Ancak diğer yandan da İngilizler lehine yayınlarını da sürdürür. Muhalefetini de gittikçe sertleştirir. İngilizlerde kendisini desteklemektedir, zira İttihat ve Terakki'nin milliyetçi ve kendi aleyhlerine olan politikaları hoşlarına gitmemektedir,[8] çoğu İttihat ve Terakki derneği üyesi II. Abdülhamit'in Almanya'ya yakınlaşma politikasını sürdürür nitelikte hareket göstermekteydi[G],buna ilaveten İttihat ve Terakki'nin İngiliz yanlısı Manastır kolu, Alman yanlısı Selanik kolu ile rekabet içindeyken; ibre yavaş yavaş Manastır kolu aleyhine dönmüştü. Neticede, İttihat ve Terakki'nin Manastır kolu yavaş yavaş muhalefet tarafına geçti. Yine Prens Sabahattin'in Osmanlı Ahrar Fırkası İttihat ve Terakki'ye karşı muhalefet etmekteydi. Gazetenin görüşlerinde Osmanlı Ahrar fırkasının görüşlerine benzer görüşler yer almaktaydı.[9]

Gazetenin yazılarına bakılırsa 15 Aralık 1908 tarihli Volkan gazetesinde Kıbrıs'ın İngilizlerin Ademi Merkeziyetçi yönetimi sayesinde Kıbrıs'ın "küçük İsviçre" haline geleceğini yazmaktadır.[1][10] 21 Şubat 1909 tarihli Volkan gazetesinde bir yandan tüm Müslümanları bir araya getireceğinden bahsederken diğer yandan Rusya'daki ve İngiltere sömürgelerindeki (Hindistan, Pakistan, Mısır...) Müslümanları bu birliğin dışında tutup bu konuda İngiliz kralına teminat vermektedir.[1][10]

Diğer gazetedeki yazısı ise şu şekildedir: Din yüksek ahlaka dayanır. Dinsizlerden yüksek ahlak beklenemez. Dinsizler dünya için çalışır… Cenabı Hak dinsizlere düşmandır… Şu Avrupa ile temasa başlayalı beri, onların müstehcen âdetleri ülkemizde koleradan çok tahribat yapmaktadır… Bir Avrupalı kadın çarşıda pazarda açık saçık gezer. İslam kadını ise baştan tırnağa kadar örtünür… Biri sokak süpürgesi, öbürü ev kadını… Bütün İslam âlemi el ele vererek dünyamızı, ahretimizi yapmaya çalışalım. Özgürlüğün ağacı yeşerdiğinden beri başarıya giden İttihat-ı Muhammedî Cemiyeti’nde birleşelim.[5]

Gazete kısa zamanda özellikle belli yazarlarıyla İslamcı kesimin ve İttihat ve Terakki Derneği karşıtlarının desteğini kazanır. Bunun bir nedeni de ittihat ve Terakki Partisinin el altından devlet işlerine karışması, padişahın yönetimden el çektirtilmesi akabinde devletin başına getirilen sadrazam ve hükûmetlerin zayıf yeterli desteği olmayan hükûmetler olması da etkili olmuştur. Ordu ve güvenlik güçleri asayişi sağlamada etkisiz kalmıştır. Buna ilaveten ordu içinde bir kısım subaylar askeri işleri unutup İstanbul'un eğlence hayatı ve siyasi faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Ordu içinde disiplinsizlik yanında asayiş sorunları sebebiyle ardı ardına suikastlar birbirini izlemektedir. Örneğin 2 aralık 1908 çarşamba günü II. Abdülhamit'e yakınlığı ile bilinen İsmail Mahir Paşa Harbiye nezaretine giderken bir suikast neticesi öldürülür. Böylece bir suikastlar zinciri başlar. Epir'de Yunan çeteleri; Makedonya'da Bulgar ve Sırp çeteleri faaliyetini arttırır, Rumlar ve çeşitli azınlıklarda İstanbul'da asayişi bozacak eylemlere karışırlar. Bu kargaşa ve hükûmet boşlukları muhaliflerin güçlenmesini sağlar.

Bir kaynağa göre devlet kademelerindeki basamaklara tırmanmak ve İngiliz desteği altında İmparatorluğa sadrazam olabilmek hayalleri içinde[5] olan Vahdeti, gazetenin yanında İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti adı altında bir parti kurmak için nisan ayına kadar olan bu 5 aylık dönemde sürekli olarak siyasal yönden de çalışmaktadır. Bu partiyi örgütlemek için Emirîzade adlı biriyle ortaklık kurar. Esasında 10 yıl önce yurtdışında kurulan bu parti resmi olarak olmasa da gayri resmi olarak faal bir haldedir ve iddiaya göre İngiliz Gizli Servisinin desteğiyle Emirizade bu cemiyeti İstanbul'a yerleştirme peşindedir. Vahdeti'de bu işe ortak olur ve İstanbul'da dahil bu partiyi taşraya kadar teşkilatlandırıp görüşlerini yaymak peşinde koşar.[F] Bununla birlikte cemiyet resmîleştikten sonra Vahdeti bu ortağını kolayca safdışı etmiştir.[5]

Anadolu'nun içlerine kadar örgütlediği cemiyetin üyelik kayıtları ile pek çok üye toplamaya çalışır. Üyelik kayıtları esnasında şu propagandanın yapıldığı iddia edilmektedir: “Ey Muhammet şeriatının düşmesini istemeyen müminler! Allah-u Zülcelal aşkına Peygamberimiz Muhammet Mustafa adına bu cemiyete giriniz.” Yine üyelik kayıtlarının alındığı masalarda insanların yasaları değil Kuran yasalarına göre bir rejim kurulması için çalışılacağının söylendiği de iddialar arasındadır.[5] Bu cemiyetin kayıtları yalnızca halkı değil ordu içindeki bir kısım askerleri de yanına çekmiş ve ordu içinden de cemiyete üye olanlar olmuştur. Vahdeti'nin düşünceleri özellikle Makedonya'da asilerle mücadele eden ancak II. Meşrutiyet sonrası gösterdiği başarılar nedeniyle İstanbul'a getirilip Topçular kışlası vs. kışlarlarda tıpkı meclisi ve sarayı korumakla görevli muhafız taburları gibi görev yaptırılan Manastırlı Avcı taburları üzerindeki subay ve erler üzerinde de etkili olmuştur.

İttihat ve Terakki'nin el altından muhalifleri sindirmeye ve seçimleri etkilemeye yönelik hareketleri de muhalefetin ve Vahdeti'nin güçlenmesini etkilemekteydi. Özellikle zayıf ve disiplinsiz hale gelen Avcı taburları ve ordu içindeki erlere yönelik desteği arttıracak gazetesinde yazıları yayınlamakta ve ordudan partisine üye kazandırma peşine düşmekteydi. Bir yazısında Beşinci Alaydaki askerlere hitâben şunları yazmıştır:

“Askerler!.. İttihâd-ı Muhammedî Cemiyetinin âmâli, vatanın selâmetine, yüce dînimizin bekâsına mâni olacak en ufak bir sebebin bile ortadan kaldırılmasına mâtuftur... Siz de cemiyetimize dâhilsiniz. Biz bütün askerlerimizi bu cemiyete destek biliriz. Sizden beklediğimiz bir şey varsa o da bu kutsal cemiyetimize arka çıkmanızdır. Buna da şüphemiz yoktur. Şâyet, bizde bir kötü niyet görürseniz hemen bizi süngülerinizin ucuna takınız...”[11]

Bununla birlikte, Vahdeti'nin İslamcı politikaları yanında Prens Sabahattinci görüşlerinin, II. Abdülhamit'in pek hoşuna gittiği söylenemezdi. İttihat ve Terakki'nin ağırlıklı yönetimi kadar sarayda bu görüşlere karşıydı. Hatta iş kimi zaman o raddeye gelmekteydi ki normalde II. Abdülhamit'le aralarında zıtlaşma yaşayan bu iki güç açık işbirliğine bile yöneliyorlardı. Hasan Amca'ın eserindeki deyimiyle: "İş o kerteye geldi ki; Sarayın büyük adamları, İttihat ve Terakki ile aynı safta muhalefetle çarpışıyordu" ifadeleriyle bu çelişkiye işaret ediyordu.[12]

Bununla birlikte Derviş Vahdetî, Volkan gazetesinde padişaha İttihat ve Terakki partisi ile meclise müdahalede bulunmasını istemekten de çekinmemiştir. Bu yazılarından birinde, pâdişâha seslenerek; "Meşrutiyeti ilgâ ve meclisi kapatmak elinizdedir" diye yazmış ve askerlerin ve ordunun büyük bir kısmının, kurduğu cemiyetin üyesi olduğunu iddiâ etmiştir.[13]

Fiilen kurulu durumdaki partisi, Ayasofya da yapılan Mevlitli açılış töreniyle sonunda (Rumi takvim:23 Mart) 5 nisan 1909'da resmen kurulur.Vahdeti açılış töreni dolayısıyla öncesinde yayınladığı bildiride şöyle demektedir:

"Cemiyetimiz artık özel kişiliğinden çıkmış tüzel kişi haline gelmiştir. Onun her hali İslamiyet’in ortaya çıkışını andırıyor. İslamiyet’e akın akın aşiretler, kabileler koşuyordu. Bizim cemiyetimize de kafile kafile köyler, ilçeler katılıyor. Bunca zorluklardan sonra kurulan mukaddes cemiyetimiz Muhammet’in temiz ruhuna hediye olmak üzere Peygamber’in doğum gününe rastlayan cumartesi günü, Ayasofya Camii’nde mevlit okutacak, ardından kurbanlar kesilecektir. Arzu edenler birer yeşil sancakla gelebilir. Ancak sancağın üzerine “Lailahe İllallah Muhammedün Resulallah” yazdıktan sonra, altına İttihadı Muhammedî ifadesini eklemelidir.”[5]

Tarık Zafer Tunaya'ya göre, İttihad-ı Muhammedî Fırkası, "parlamento içinde kurulmuş, klerikal, gizli ve ihtilalci eğilimli bir parti değildir" . Basında partinin en önemli destekçisi Volkan gazetesi olmuştur. Parti üyeleri "Volkancılar" veya "Muhammedîler" olarak anıldılar.[14]

Bu açılışlı Mevlit törenine katılanlar arasında Said-i Kürdi (Saidi Nursi)'de bulunmaktadır ve önemli bir konuşmacı ve parti üyesi olarak görülmektedir. Vahdeti (Rumi takvim: 23 Mart) 5 nisan 1909'da törenden ve ondan şu şekilde bahseder: "Talebe-i ulûm (medrese talebeleri) önlerinde Bediüzzaman Said-i Kürdî Hazretleri olduğu halde geldiler. Hazret-i Kürdî bizi görünce dayanamadı; sanki iki âşık kavuşur gibi birbirimize sarıldık, el ele verdik ve camiye girdik. Talebe-i ulûmun başlarındaki sarıklar nur gibi beyaz, çiçek gibi ruha rahatlık veriyordu. Hele bunlardaki dinî terbiye kendilerine başka bir güzellik bahşediyordu. Bediüzzaman, bedi-i âlemi İslam, o Kürt elbisesiyle, o meşhur Kürt tavrıyla, daima belinde taşıdığı hançeriyle kürsüye çıktı ve bir nutuk söyledi. Ardından ben de bir konuşma yaptım.”[5]

Bunun hemen ardından Volkan gazetesinde eleştirilerin dozajında daha da artış olur. Bununla birlikte esas olaylar 7 Nisan 1909 günü İttihat ve Terakki Partisine yönelttiği sert eleştirileri ile tanınan muhalif Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi'nin öldürülmesi ile olur. Pek çok kişi bu cinayetin İttihat ve Terakki tarafından yapıldığını düşünmektedir. 8 Nisan'da bir kısım halk "Adalet isteriz" sloganı ile galata köprüsü üzerinde gösteri yapar,göstericilere ateş açılır. Hemen ardından Medrese öğrencileri din görevlisi alım şartlarındaki değişikleri protesto için gösteri yaparlar. Bu arada hükûmet ordu içindeki askerlerin siyasetle uğraşmasını yasaklar. Vahdeti gazetesinde bu konulardaki, 9-12 Nisan tarihlerindeki yazılarında çok daha sert ifadelere yer vermekte ve hatta bir görüşe göre[5] halkı alenen isyana kışkırtmaktadır. İfadeleri özetle şu şekildedir.

“Hasan! Ey Fatma’nın oğluyla aynı adı taşıyan Hasan! Onunla senin aranda büyük bir ilgi buluyorum. Sen de onun gibi garib olarak şehit edildin. O Yezidîlere muhalifti, sen de aynı fırkaya muarızdın. O ‘Allah’ın emri bize biattır’ diyordu, sen de ‘Anayasa Şeriattır, ona itaat şarttır’ diyordun. Sen o musun, yoksa o sende mi? Git Hasan! Ebutalib’in oğluna benden selam söyle! Vahdetî de geliyor de! Bu cinayetlere kesinlikle boyun eğmeyelim. Bunun çaresi ümmetin toplanmasıdır.”[5]

Ardından diğer gazeteleri girişeceği harekete şu sözlerle davet edip Mizan, Serbesti ve İkdam gibi muhalif basının kendisine katılmasını ister.

"“Hep hücum edelim. … İşte Volkan Sancaktarlık görevini üstlenmiş, ilerliyor. Arş ileri! Şehit olursam da siz dönmeyiniz. Zira zafer bizimdir. Halk bizimledir.”[5]

Diğer yandan 8 Nisan 1909'da yazısında Vahdeti şu sözleri ile İngilizlere olan sempatisini tekrarlar:

"İngiliz Hükümetinden, kuvvetli, mütefennin, her surette müterakki, hami-i insaniyet bir hükümetin mevcudiyetini hala mutasavver mir?"

Diğer yandan Vahdeti'nin kullandığı üsluptaki sertlik kendi gazetesinde çalışan ve İttihadı Muhammedi partisinin açılışında en ön saflarda yer alan Said Nursi'nin hoşuna gitmez: Nursi, Volkan gazetesinde, 11 Nisan günü başlayıp 31 Mart isyanının başladığı gününde de süren 4 bölümlük yazı dizisinde “Biraderim Derviş Vahdeti Bey’e” sözleriyle başlayıp onu şu sözlerle uyarmaya çalışır ve ona halkı kışkırtıcı hareketlerden uzaklaşmasını tavsiye eder.

"Edibler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiyye ile müteeddib olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin..."

Sonrasında 12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece 4. Avcı taburu askerleri şeriat istemiyle ayaklanıp Taksim Topçular Kışlasında subaylarını hapsedip isyan ederler. İstanbul'da bulunan 5. 6. ve 7. Nizamiye askerleriyle Beyoğlu Topçu Alayı'ndaki askerleri de yanlarına alarak Ayasofya Meydanı'na gelmişler ve gece 02.45'ten itibaren Meclis-i Mebûsan önünde toplanmışlardır. Ellerinde beyaz, yeşil ve kırmızı renkli bayraklar bulunan, şeriat isteriz sloganı atan bu isyancılara başta Volkan gazetesi sahibi Derviş Vahdeti olmak üzere, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti üyeleri de iştirak eder. Beyazıt ve Fatih medreselerinin bazı talebeleri de ayaklanmaya katılır buna karşın bu ayaklanmaya karşı çıkan vazgeçirmeye çalışan bir kısım asker ve ilmiye sınıfı mensupları da öldürülür. Meclisi Mebusan işgal edilir, II. Abdülhamit'in bulunduğu Yıldız Sarayı kuşatılır.

İsyancıların Ayasofya Meydanı'nda Şeyhülislam Efendi'ye vermiş oldukları istek listesi şöyledir: 1) Hükûmetin istifası, 2) Kamil Paşa'nın sadarete, İsmail Kemal'in Meclis-i Mebusan reisliğine getirilmesi, 3) İttihatçı subayların değiştirilmesi ve ordudan tasfiye edilen alaylı subayların geri dönmesi, 3) İttihat ve Terakki'nin ilgası, 4) şeriat hükümlerinin tamamen uygulanması ve hadiselere katılanlar için af ilan edilmesi. Meclis'te karar alacak çoğunluk bulunmadığı halde, bu istekler zaruri olarak kabul edilmiş ve II. Abdülhamit tarafından da onaylanmıştır.

İsyanın ilk sonucu Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'nın istifası olmuş ve Onun yerine Tevfik Paşa atanmıştır. Bu sırada Saray'a gitmekte olan Adliye Nazırı Nazım Bey Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza olduğu zannıyla öldürülmüştür. Yine aynı gün, Lazkiye Mebusu Mehmed Arslan Bey'in meşhur gazeteci Hüseyin Cahit Bey olduğu zannıyla isyancılar tarafından öldürüldüğü yaygın kanaattir. Bunların yanında, Yıldız Sarayı'nı bombalamak planıyla itham edilen Ali Kabûli Bey de II. Abdülhamid'in gözleri önünde katledilmiştir. II. Abdülhamit asker kanı dökülmemesi gerektiğini söyleyip isyanı bastırmak için elinin altındaki 1.ordunun kalan kuvvetlerini kullanmaz ancak isyancılara da onların arzu ettiği bir yardımda da bulunmaz.

Bununla birlikte hükûmetin zayıflığı karşısında asayişin sağlanması için gerekli tedbirleri almaya çalışır. Vahdeti ise Volkan gazetesindeki yazıları ve isyancıların eylemlerine katılımı ile onlara desteğini sürdürür. Diğer yandan isyanının yankıları Selanik'te büyük bir tepki doğurmuş, meşrutiyetin elden gittiği endişesiyle, Rumeli'deki askerî birlikler ve halktan asker toplanmaya başlanmıştır. 1 gün gibi kısa sürede toplanan bu birliklere "Hareket ordusu" adı verildi. Bu orduya katılan Osmanlı İkinci ve Üçüncü Ordu askerlerinden oluşan öncü birlikler, 19 Nisan'da trenle Yeşilköy'e gelirler. İstanbul'a ulaşan tümenin kurmay subaylarından biri Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bu arada, Hareket Ordusu'na katılan gönüllü Rum, Bulgar, Sırp, Arnavut ve bazı Selanikli Musevileri de görmek mümkündür. Osmanlı ordusu 1826'dan beri ilk defa iki düşman kampa bölünüp birbirine karşı silah çekecek duruma gelir. Bununla birlikte II. Abdülhamit isyancılardan bu birliklerle çarpışmamalarını ister. Mahmud Şevket Paşa önderliğindeki Hareket Ordusu 24 Nisan'da şehrin hâkimiyetini tamamen ele geçirir ve bazı isyancıların karşı koyması dışında, ciddi bir direnişle karşılaşmaz buna rağmen 300'den fazla ölen kişi olur.[15]

Kaçışı, Yakalanması ve İdamı

[değiştir | kaynağı değiştir]

25 Nisan'da İstanbul'da sıkı yönetim ilan edilir ve isyancılar tespit edilip tutuklamalar başlar. Bunun üzerine Derviş Vahdetî de dahil bir kısım isyancılar İstanbul'dan kaçar.

Hareket Ordusu'nun İstanbul'a yaklaşması Vahdetî'yi zaten tedirgin etmiş, isyanın daha beşinci günü bir kaçış planı hazırlamaya başlamıştır. Bu amaçla önce İngiliz destekçilerinden biri olan Sait Paşa'ya başvurur. Ardından, onun tavsiyesi ile Şehzade Vahdettin'in sarayına sığınmayı dener. Vahdettin'in karşı çıkması üzerine Gebze'ye kaçar. Buradan aldığı yardımla demiryoluyla İzmir'e doğru yola çıkar. Oradan deniz yoluyla yabancı bir ülkeye kaçmayı hedeflemektedir. Ancak bindiği trende iki subayın kendisinden kuşkulanması üzerine Hereke'de iner. Konaklaya konaklaya İzmir'e ulaşır. Parasız kalan Vahdeti, para bulmak için buradaki bir hemşehrisine başvurur. Bu kişinin ihbarı ile yakalanıp yargılanmak üzere İstanbul'a gönderilir.[5]

İstanbul'da kurulan sıkıyönetim mahkemesinde yargılanan Vahdeti'nin akıl sağlığının bozuk olduğu yönündeki savunmasına itibar edilmez. Sıkıyönetim mahkemesi kendisinin idamına karar verir. Vahdeti ile birlikte yargılanan Saidi Nursi ise mahkemedeki suçlamalardan beraat eder. Buna karşın bu isyan sonrası yakalanan Prens Sabahattin ve bir kısım Hürriyet-i Ahrar Fırkası mensupları İngilizlerin müdahalesiyle yargılanmadan serbest bırakılmak zorunda kalınır.

19 Temmuz'da 1909'da Vahdeti'nin cezası Ayasofya Meydanında asılarak infaz edilir.

Hakkındaki İddialar

[değiştir | kaynağı değiştir]

Sıkıyönetim mahkemesinin, Derviş Vahdeti ile ilgili verdiği bazı bölümler şöyledir:

“31 Mart günü meydana gelen askeri ve irticai ihtilali hazırlamaktan sorumlu olan Vahdeti, Sıkıyönetim Mahkemesi’nin araştırma ve sorgulaması sonunda hiçbir ilmi ve toplumsal terbiye görmeyerek, şimdiye kadar içki ve şarkıcılıkla düzensiz bir hayat geçirdiği kendi itiraflarıyla ortaya çıkmış ve ‘Volkan’ adlı gazetesini yayımlamaya başladıktan sonra iyi niyetle gazetesine müracaat eden bazı ulemayı Cemiyete üye yazarak ilan etmiş, bu saf insanları da yanına alarak onlara şube açtırmıştır. Cemiyetin fikirlerinin yayıcısı ve başkanı olarak, din ve şeriat adı altında halkı tahrik edici bir etki yaptığı, kışlalara sokulan Volkan gazetesindeki yazılarıyla askeri etkisi altına almış ve bunları hükümet ile Millet Meclisi başkan ve üyelerinden bazılarının aleyhine sevk etmiştir. İnkâr etmesine rağmen Derviş’in 31 Mart günü Millet Meclisi önündeki askerlerin içinde olduğu ortaya çıkarılmıştır.”

Vahdeti'nin bir İngiliz ajanı olmadığını ve 31 Mart ayaklanmasında İngilizlerden yardım almadığını öne süren görüşlere göre, Vahdeti'nin resmen kuruluşunu ilan ettiği parti ile 31 Mart Ayaklanması arasında 10 günden az süre olduğu ve bu durumda bu kimsenin bir isyan tertibi yapmasının mümkün olmadığı iddia edilmektedir. Bunun yanında Vahdeti'nin gazetesi gibi yayın yapan başkaca muhalif gazetelerde bulunmaktadır. Zira, II. Meşrutiyet sonrası İttihat ve Terakki'nin faaliyetleri ve muhaliflere yönelik suikast ve sindirme politikaları pek çok kesimden büyük tepki görmektedir. Vahdeti'nin bu gergin ortamdaki yazıları ancak bir bardakta damla olabilir. Vahdeti özellikle ihtiyati ve Terakki partisinin disiplinsiz oldukları gerekçesiyle tasfiye etmeye çalıştığı ordunun 2/3'ünü oluşturan alaylı yani erlikten subaylığa doğru yükselen okul eğitimi almamış askerlerin desteğini İttihatçı karşıtı ve şeriat düşüncesini savunan yazıları ile kazanmıştır. Zira bu askerler arasında büyük huzursuzluk bulunmaktadır. Bununla birlikte 31 mart olayı sırasında İngiliz Büyükelçiliğindeki yazışmalara bakıldığında bu dönemde İngiltere ile yazışmalarda bir düşüş görülmektedir. Bu durum dahi İngiltere'nin isyanda bir parmağının olmadığının Vahdetinin İngiliz ajanı olmadığının göstergesi olabilir.[1] Bu iddialara ayrıca şu durumda ek olarak yapılabilir. 31 Mart ayaklanması sonrası gözaltına alınan Hürriyet-i Ahrar Fırkası üyeleri ve Prens Sebahattin için onları kurtarmak için çaba gösteren ve onları kurtaran İngiltere acaba neden Derviş Vahdeti'yi kurtarmak için aynı çabayı sarf etmemiştir? Bütün bu hususlarla Vahdeti'nin İngiliz ajanı olmadığı savunulmaktadır.

Buna karşın İngiliz ajanı olduğunu savunanlara göre ise; Vahdeti'nin 10 gün önce resmi olarak İttihad-ı Muhammediye Fırkası'nı kurması onun bu isyanı örgütlemediği anlamına gelmemektedir. zira parti fiilen yaklaşık 3 aydan fazla bir süredir faal durumdadır. Sadece nisan ayında resmi olarak kurulduğunu ilan etmiştir ki; 3 ay kısa bir süre değildir, kaldı ki aralık ayından beri faal Volkan gazetesi yanında Vahdedi yazılarında; sürekli İhtiyatı Muhammediye adını zikretmekle bu durum dahi bu partiyi aylardır örgütlemeye ve halkı kışkırtmaya çalıştığının ispatıdır. Buna ilaveten 31 Mart olayında Vahdetinin kışkırttığı topluluğun davranışları da enteresandır. Zira geri olarak görülen topluluk önüne çıkan subayları öldürdükleri halde Hristiyanlara karşı davranışlarında son derece kibardırlar. Hatta öyle ki yolda rastladıkları Hristiyanlara korkmamaları için güvence verip yabancı elçiliklerin önüne de koruma amaçlı nöbetçi dikmişlerdir.

Bununla birlikte Vahdeti'nin davranışlarının meşrutiyeti yok etmek olduğunu ve buna göre ajanlık yaptığı iddiasında bulunanlarda bulunmaktadır. Zira meşrutiyet ilk başlarda İngiltere'nin desteğini kazansa da başarılı olabileceği düşüncesi İngilizleri endişelendirir hale gelmiştir. Çünkü; İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, 31 Temmuz 1908 günü, yani Meşrutiyet'in ilanından bir hafta sonra, İstanbul'daki Büyükelçiye şu dikkat çekici görüşleri yazar:

«Ola ki Türkiye gerçekten meşrutiyet kurar ve onu yaşatıp güçlendirirse, bunun sonuçları, şimdiden hiçbirimizin kestiremeyeceği ölçüde olur. Bunun Mısır'daki etkileri müthiş olur ve ta Hindistan'da dahi kendini duyurur. Şimdiye kadar Müslüman uyruklarımıza daima diyebildik ki, dinlerinin başkanı (Halife) tarafından yönetilen ülkelerde şefkatli olmayan bir istibdat vardır, oysa bizim istibdadımız şefkatlidir ve iki yönetimi karşılaştıran Müslüman uyruklarımız bunu çok kere itiraf etmişlerdir. Fakat eğer şimdi Türkiye'de meclis açılırsa, Mısır'da meşrutiyet isteği çok kuvvetlenecek ve bizim ona direnme gücümüz çok azalacaktır. Türkiye'de iyi işleyen bir meşrutiyet varken ve orada işler iyi giderken, bizim aynı şeyi isteyerek ayaklanan Mısır halkına karşı silah kullanmamız çok büyük hata olur.»[16]

İlginçtir ki Vahdeti Meşrutiyet sonrası serbest bırakılıp bir süreliğine Kıbrıs'a gitmiş ve hemen ardından hızla Osmanlı ülkesine girip önce İttihatçıların arasına girmeye çalışmış başaramayınca başka bir partiye girmiş hemen ardından buradan ayrılıp Volkan gazetesini kurup ardından bu partiyi kurmak için çalışmalara başlamıştır. Diğer taraftan İngiltere'nin II. Abdülhamit'in padişahlığı sırasında artan ancak II. Meşrutiyet döneminde azalacağı düşünülmesine karşın aksi yönde gelişen Almanya eksenine kaymayı engellemeyi istediği de aşikardır. Bu yönde en büyük engelde ittihat ve Terakki özellikle de Manastır kolundan üstün hale gelen alman taraftarı Selanik koludur. Bu yönden de İngiltere'nin böyle bir isyanı tezgahlaması ve yardımı muhtemeldir. Darbe sonrası uzun vadedeki hedeflerden biri de isyanın başarıya ulaşması akabinde II. Abdülhamit'in de padişahlıktan indirilmesi ve yerine kendine yakın veliahtlardan birinin geçirilmesi de olabilir.[8]

Vahdeti'nin İngiliz ajanı olduğunu gösterir başka ispat vasıtaları da kurduğu gazetedeki yayınlarıdır. Hemen hemen sürekli olarak gazetesinde İngilizler lehine yayınlara rastlanmaktadır. Hatta Vahdeti'ye göre İngiliz kralı ve onun o dönemde müttefiki haline gelen Rus çarı İslamın dostudurlar. Oysaki Volkan gazetesindeki iddiaların aksine Rus Çarını İslam dostu olarak o dönemde gösterecek hiçbir belge ve delil bulunmamaktadır. Zira, Ruslar 19. yüzyılda Şeyh Şamil ayaklanmasını kanlı şekilde bastırmış ve hatta bütün Kafkasya'daki Müslüman ahaliyi Osmanlı topraklarına zorunlu göçe tabii tutmuş bununla da yetinmeyip o döneme kadar İngiltere ile birlikte Ermenileri Osmanlılara karşı kışkırtmışlardır. Buna ilaveten İngilizler, Hindistan'da Müslüman Babür devletine son verip Mısır'ı işgal etmişlerdir. Rusya'nın ve İngiltere'nin Müslümanlarının Vahdeti'nin panislamizm hareketinin dışında tutulması ve yazılanlar Volkan gazetesinin arkasında İngiliz yanlısı Kasım Paşa ve İngiliz Fitz Maurice'in olduğu düşüncesini iyice güçlendirmektedir. Yine İttihatçılar 31 Mart Olayında Derviş Vahdeti ve Fitz Maurice arasındaki ilişkiyi saptamışlar ancak siyasal nedenlerden fazla kurcalayamamışlardır. İşin daha da ilginci, İngilizlerin bu isyanda oynadıkları rolü örtbas için konu ile ilgili pek çok belgeyi hala yayınlamaktan kaçınmalarıdır.[16][17]

Ayrıca ilk başta basit ve dağınık görüntü çizen isyanın haftalar önce planlandığını gösteren pek çok emarede bulunmaktadır. Ordudan atılan bir kısım subayların isyanı yönetmesi ve isyanın hemen ardından Hristiyanlara verilen teminatlar ve yabancı elçiliklerin hemen koruma altına alınması gibi özellikler bu isyanın haftalar önce planlandığını göstermektedirler.[17]

Bunun yanında neden Prens Sabahattin'in kurtarılıp Vahdeti'nin İngilizlerce kurtarılamaması ise şöyle açıklanmaktadır. Öncelikle Vahdeti kaçışı sırasında İngilizlerden kısmen de olsa yardım görmüş ancak yine de yakalanmıştır. 31 Mart olayında başarısız isyandan sonra mutlaka suçlulardan birinin ele başı olarak cezalandırılması kaçınılmazdır. Nitekim olayda yalnızca Vahdeti değil İngiliz hayranı Prens Sabahattin ve Hürriyet-i Ahrar Fırkası üyelerinin desteklerinin bulunduğu, Kamil Paşa'nın da desteğinin olmuş olabileceği Vahdetinin yalnız olmadığı da sabittir. Ancak bu kişiler piyon olmaktan öte Vahdetinin biraz da olsa üstünde konumdaki kişilerdir. Vahdeti ise sadece piyondur. Dolayısıyla kabak Vahdeti ve çavuşların başına patlamıştır. İngilizlerce Prens Sabahattin ve adamları kurtarılmış ancak Vahdeti bu kişiler kurtarılmamış /kurtarılamamıştır. Bu şekilde soruşturmanın İngilizlere doğru ilerlemesi de kendilerince ayrıca engellenmiştir.[5]

Derviş Vahdetî'nin İngilizlerle ilişkisi ve İngiltere'nin 31 Mart Olayı'nda oynadıkları rol hakkında, dönemin genç gazetecilerinden Ahmet Emin (Yalman), hatıratında şunları yazmıştır: "... Derviş Vahdeti adlı Kıbrıslı sarhoş arzuhalci, İngiliz haberleşme servisleri tarafından seçilmiş, İhtilâlci ajan olarak yetiştirilmiş, Volkan gazetesini ve İttihadı Muhammedi Cemiyeti'ni kurmak, yürütmek ve ortalığı ateşe vermek maksadı ile sahneye çıkarılmıştı." Volkan görünüşte İslamcı, özgürlükçü, hümanist bir yayın politikası izliyor, asıl görevi olan İngiliz taraftarlığını bu şekilde kamufle ediyordu. Bu, “İngiliz casuslarının kullandığı klasik bir yöntem”dir.[5]

A. ^...Bir mektubunda ailesini, tahsilini, hayata atılışını, tutkularını şöyle anlatır: “Pederim papuççu esnafından Kıbrıslı Mahmut ağa idi. Babam bütün gün çalışır, bir lokma ekmek parası kazanır, ufak bir evcikte hepimiz bir yorgan altında kışın soğuktan titrerdik, bir sıcak çorba bile içemezdik. Dört yaşımda mektebe girdim, beş yaşımda Kur’an hatmettim. On dört yaşımda hafız oldum. Biraz Arapça dilbilgisi, biraz İslam hukuku öğrendim. Nakşibendî tarikatına girdim. Yaşım yirmiyi buldu. Biraz yabancı dil öğrendim. Kıyafet değiştirip hükümet memuru oldum. Kraliçe adına verilen balolarda redingotlu, eldivenli bir adam olarak göründüm. Yirmi beş yıl hocalık mesleğinde, hoca itikadında, hoca kıyafetinde, medrese köşelerinde olan ben, şimdi medenî!... Her yüksek dereceye ayak bastıkça gözlerim daha ilerilere çevriliyordu... Bu sözleri ile İngilizlere memurluk yaptığını ve yükselme peşinde koştuğunu ikrar etmektedir.[5] B. ^Bu durumun ispatı olarak onun II. Abdülhamit'e şöyle bir mektup yazdığı iddia edilmektedir.

25 sene hoca mesleğinde, hoca itikadında, hoca kıyafetinde, medrese köşesindeki bir Müslüman, şimdi medeni bir devletin balosunda dekolte madamları, matmazelleri seyrediyor, seyrediyor, amma yine o kaybolmasından fazla olan gizli ses. Yüksel ki bunun da fevki vardır, insanlığın başka bir zevki vardır diyerek beni daha ilerilere sevk ediyordu. Her yüksek gördüğüm dereceye ayak bastıkça bakışlarım daha ilerilere matuf bulunuyordu. Ancak bunlar hep meşru bir çalışma neticesiydi. Zira İngilizler adama hiç be dava lokma verir mi... Bu dönemde kendisinin Larnaka'da İngilizcesini daha da geliştirmek için bir misyonerden ders aldığı, İncil'i öğrenip kiliseye gittiği de iddialar arasındadır.[3] C. ^Geniş bilgi için bkz. Ziya Gökalp Şaki İbrahim Destanı ve Kimkimdir internet sitesi 27 Ağustos 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ziya Gökalp, bölgede güvenliği sağlamak için kurulmuş Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında halkı direnmeğe ve eyleme yöneltti. Halk 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etti (1905). İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekildi... Konuyu incelemek üzere İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderilen soruşturma kurulu Hamidiye alaylarının bir süre sinmesini ve yolsuzluklara son vermesini sağladı. Ancak halkın yakınmasına yol açan yeni olaylar patlak verince, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğinde halk yeniden telgrafhaneyi ele geçirdi. 11 gün süren bu ikinci işgal halkın kesin zaferiyle sonuçlanmış, hükümet İbrahim Paşa ve alaylarını bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır (1907). Bu olay Telgraf Olayı diye bilinmektedir.

D. ^Sina Akşin, Volkan gazetesi ile başyazarı Vahdetî’nin temel niteliklerini şöyle belirtmektedir: "İslamiyetçi nitelik, hürriyetçi ve Kanun-u Esasî düzeninden yana olmak ve insaniyetçi ve medeniyetçi nitelik... Vahdetî evrensel barıştan, üfürükçülere karşı doktordan, tıpta yeni buluşlardan yanadır. Vahdetî yaz��larında Dreyfus, Zola, Darwin'i anacak kadar Batı bilginlerinden haberlidir... Fedâkârancı niteliğe sahip olup eski sürgün ve kaçkınları korur. Derviş başta Ahmet Rıza olmak üzere, İttihat ve Terakki Cemiyeti sivil ileri gelenlerinin şiddetle aleyhindedir. Buna karşılık Sabahattin Bey'i ve onun düşüncelerini, Kâmil Paşa'yı tutmaktadır. Bu tutuma paralel olarak da İngiliz taraftarlığı söz konusudur. Derviş'e göre güdülecek en doğru siyaset İngiliz siyasetidir."[7][18]

Ayrıca geniş bilgi için bkz. Yıldız, Sıddık, “Çıkışından Bastırılmasına kadar 31 Mart İsyanı” (master tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2006:...Vahdeti, Volkan gazetesinin çıkış tarihini 17 Aralık 1908 Meclis-i Mebusan'ın açılış gününe denk getirmeyi planladığı halde, bir hafta önce yani 11 Aralık 1908'de çıkarmak zorunda kalmıştır. Derviş Vahdeti bu öne alışını gazetesinin ilk sayısında şöyle açıklamaktadır: "'Volkan, milletin en büyük bayramı olan Meclisin açılış günü yayına girmesi düşünülmüşken, bugün İstanbul mebuslarının seçim günü olması yüzünden birçok siyasi çalkantıların meydana gelmesi, çevrilen dolapların ortaya çıkarılması için bu gün yayına başlamıştır". Gazetenin ilk satırı, besmele, Allah'a hamd ve Peygamber'e salât ve selam ile başlamaktadır. Gazetenin ilk nüshası incelendiğinde, Derviş Vahdeti'nin derhal muhalefetteki yerini aldığını görmekteyiz. Vahdeti, "Volkan pek küçüktür lâkin faaldir. Faal oldukça şahika-i cibâl-i matbuata kadar yükselecek, oradan lavlar saçacaktır. İkdam-ı insan kadar metin, sabah-ı kadar müşa'şa olacak, tanin-i rebab kadar inleyecektir. Zaman zaman da gürültüler koparacaktır"... Vahdeti, gazetesini ne amaçla yayınladığını da ilk sayısında şöyle açıklamaktadır: "Volkan, halktan ayrılmaz, vicdana karşı hareket etmez. Bu yolda ölmek canına minnettir..."[9]

Gazete İttihat ve Terakki aleyhine yayın yapsa da bazı İttihat ve Terakki önderlerini öven yazılara da rastlanmaktadır. Vahdeti bir yazısında Enver'i peygamber ahlakına sahip olmakla savunur, cesaretini alkışlar. Şemsi Paşa'yı öldüren İttihatçı fedai Atıf'ın sıktığı kurşunu Hacerül esved taşının altına yerleştirmek ister....:[6] E. ^Hatta II. Abdülhamit'in bu derneklerle ilgili Mabeyn Başkatibi Ali Cemal Bey'e o tarihte şu sözleri söylediği iddia edilir:"Bu kulüp ve cemiyetler nedir? Her millet kendisine bir kulüp kurmuş bunlar iyi olmayan şeyler. bu devlet çok çeşitli milletlerden oluşmuştur. Bunların hepsinin birleşmesi gerekirken her kavim ayrı ayrı yaşamaya çalışıyor. Benim işlere karışmamı istemiyorlar aslında bende karışmak istemiyorum ama işler bozulursa bir daha hiçbir şey düzelmez."[1]

Bunun yanında saraydan başka kimselerden de yardım almıştır. Tarih Şuuru.com İnternet sitesi ve Dünya gazetesinden alıntıdır:[6] "...(Vahdeti) Gazetenin masraflarını karşılamak için önceden tanışıklığı bulunan Yıldız sarayı Mabeyn Başkâtibi Ali Cevad Bey’e giderek niyetini açıklar ve para ister. Ali Cevad Bey, Derviş Vahdeti’nin bu isteğini sarayın artık basın organlarına tahsisat vermediğini söyleyerek geri çevirir. Fakat Vahdeti yakın arkadaşı Enderunlu Lütfi kanalıyla saraydan 450 lira almayı başarır... Volkan’da Kıbrıslı Kamil Paşa’dan hep övgüyle bahsedilmesi, icraatlarının alkışlanması sadece Vahdeti’nin de Kıbrıslı olmasıyla açıklanamaz. İngiliz yanlısı fikirleri ile bilinen Kamil Paşa’nın bu gazeteyi mali açıdan desteklemesi olası görülmektedir..."

F. ^ Derviş Vahdeti ve kurduğu gazete ile partinin İngiliz gizli servisi himayesinde olduğu İslamcı komplo teorisyeni Mustafa Müftüoğlu'nun Yalan Söyleyen Tarih Utansın adlı eserinde şu sözlerle iddia edilmektedir:

“Derviş Vahdetî haininin boynundaki ipin ucu zahiren İngiltere sefareti baş tercümanına, aslında ise Intelligence Service’in azılı bir elemanı olan Fitz Maurice’in (1865-1939) (Gerald Fitzmaurice (1901-1982) ile karıştırılmamalıdır.[19]) elindedir. Derviş Vahdetî’yi istediği gibi oynatan bu azılı Intelligence Service ajanı Fitz Maurice’in tabiriyle, devrin Sadrazamı Kâmil Paşa ‘çılgınlık derecesinde İngiliz taraftarıdır’. Derviş Vahdetî o günlerde İttihad ve Terakki tarafından pek hırpalanan bu sadrazamın müdafaasını da üzerine almıştır. ‘Volkan’daki yazılarıyla menfur emelleri uğruna her hâdiseyi istismar etmesini bilen bu Derviş Vahdetî adlı din ve vatan düşmanı alçak, sık sık Şeriattan bahsedip dilinden düşürmediği bu Şeriat sözüyle etrafındaki halkayı gün be gün genişletmiştir. Günün birinde bazı askerî birliklere çengel atarak onları safına çekmeye muvaffak olmuştur...”:[2]

G. ^Almanların Osmanlı İmparatorluğuna yakınlaşmaları ve Osmanlı devletinin parçalanmasına karşı gelmeleri, İttihat ve Terakki içine nüfus etmeleri,İttihat ve Terakki Cemiyetini ve Osmanlı İmparatorluğunu sevdikleri anlamına gelmemektedir. Almanlar II. Abdülhamid'i ittihat ve Terakki'den daha fazla seviyor ve destekliyorlardı zira onu daha az milliyetçi bulmakla, İttihat ve Terakki'nin kendi aleyhlerine ticaretlerini engelleyecek bir politika güdebileceklerini düşünüyorlardı, diğer yandan İttihat ve Terakki'nin aşırı güçlü bir yönetim sergilemesi halinde günün birinde Osmanlı'nın bölgede tekrar kendi başına bir güç haline gelmesinden korkuyorlardı. Ancak buna rağmen tedbiri elden bırakmadan Osmanlı İmparatorluğu safında II. Meşrutiyet'ten sonra da yer almışlardır. İngilizler Berlin Antlaşması sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nu bir arada tutmaya çalışmaktan vazgeçip parçalamaya yönelik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Onlara göre İmparatorluğu ufak parçalara ayırmak ve bu kurulacak ufak devletlere kendi yöneticilerini geçirip sömürmek daha kolaydı zira önlerinde karşı koyacak bir güç olmayacaktı. Bunun yanında İngilizler İslamcılık, milliyetçilik gibi unsurları teşvik ederek bu devletleri iç çatışmalarla oyalayarak kendilerine bir tepki yükselmesini halkların bir arada ayaklanmalarını engellemeyi düşünüyorlardı. Osmanlı topraklarındaki çeşitli cemaat ve toplumlara kendi ajanlarını sokmuşlar veya buradaki kişileri para vs. yöntemlerle kendilerine bağlamışlardı. Diğer taraftan İngilizler kendilerine karşı koyulmasını önlemek için halkı din, milliyetçilik vs. meselelerle oyalamak, rüşvet vs. unsurlarla ahlaken yozlaştırmak; bununla birlikte kendi kültürlerini bu toplumların içine sokarak kendileri lehine faaliyet gösteren sempatizanlar yaratmak peşindeydi.

Buna karşın Almanya sömürge yarışında birliğini geç tamamlaması nedeniyle geri kalmış olmasının da etkisiyle, değişik bir sömürgecilik taktiği uygulamaktaydı. Ona göre Osmanlı İmparatorluğu birlik içinde tutulursa Almanya'ya için geniş bir ekonomik pazar olurdu. Osmanlı Ticaretini, yakınlaşma politikası ile ele geçirmeyi düşünen Almanlar böylece ekonomik gelirlerini iyice artırabilirlerdi, yine Osmanlı geniş topraklarındaki petrol yatakları ve doğal varlıkları ile Almanya'nın sanayi ham maddelerini rahatlıkla karşılayabilir ve onun sayesinde yine padişahın halifelik yetkisi kullanılıp Müslümanlar ayaklandırılarak, Almanlar günün birinde Mısır ve Hindistan gibi İngiliz sömürgelerini elde edebilirler, dünyada İngiliz ekonomisini zora sokabilirlerdi. Almanya'nın amacı devletleri ekonomik yönden ele geçirmekti; bu Alman düşüncesi günümüz modern sömürgeciliğinin ilk yansımalarından olup, Almanlar planlarını gerçekleştirmek için Osmanlı topraklarında demiryolu, petrol gibi çeşitli işletim imtiyazlarının ve ticari imtiyazların peşine düşmüşler ve I. Dünya Savaşı'na kadar gerek saraydan gerek İttihat ve Terakki'den hep bu yönde istemlerde bulunmuşlardır.[8]

  1. ^ a b c d e f g h "Akif Deniz, "Derviş Vahdeti ve 31 Mart Olayı" Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü". 4 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Mart 2013. 
  2. ^ a b c d islam ve tasavvuf.org internet sitesi
  3. ^ a b c d e "Bir Dünya Bilgi". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Mart 2013. 
  4. ^ a b c "filozof.net internet sitesi". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Mart 2013. 
  5. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p "Prof Dr.Cihan Dura "Bir Dincinin Portresi Derviş Vahdeti"". 4 Mart 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mart 2013. 
  6. ^ a b c d "Tarih şuuru.com internet sitesinde "Vahdetinin Volkan Gazetesi" başlıklı yazı". 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2013. 
  7. ^ a b "Köprü Dergisinin 31 Mart Olayının Sebeplerini anlatan yazısı". 12 Kasım 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mart 2013. 
  8. ^ a b c Sinan Akşin, “Avrupa Büyük Devletleri İttihat ve Terakkiyi Neden Sevmiyordu?”, http://www.obarsiv.com/pdf/sinan_aksin.pdf 3 Eylül 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (27.12. 2010)
  9. ^ a b Yıldız, Sıddık, “Çıkışından Bastırılmasına kadar 31 Mart İsyanı” (master tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2006
  10. ^ a b Doğan Avcıoğlu "31 Mart'ta Yabancı Parmağı"Yenigün Haber Ajansı yayınları İstanbul s.14-18
  11. ^ "biyografi.net internet sitesi". 17 Ocak 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2013. 
  12. ^ Hasan Amca, Doğmayan Hürriyet Bir Devrin İçyüzü 1908-1918, İstanbul: Arba Araştırma Basım Yayın, 1989, s.61
  13. ^ "Osmanlı Devleti İnternet sitesi". 7 Şubat 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2013. 
  14. ^ "Vikipedi 31 Mart sayfasından aktarmayla -Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1988". 14 Mart 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Mart 2013. 
  15. ^ "Necdet Sevil "İrticayı literatüremize sokan olay:31 Mart Vakası" Dünya Bülteni internet sitesi". 14 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2013. 
  16. ^ a b "Doğan Avcıoğlu "Milli Kurtuluş Tarihi" s.54"
  17. ^ a b "Örgütlenmeden Eyleme Geçiş 31 mart Olayı Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu dergisi sayı 37-38 sayfa.28 ve 50". 10 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mart 2022. 
  18. ^ Sinan Akşin, 31 Mart, 22; Kocahanoğlu, Osman Selim, Derviş Vahdeti ve Çavuşların İsyanı 31 Mart Vak'ası ve İslâmcılık, İstanbul: Temel Yayınları, 2001, 215, 218-219
  19. ^ G. R. Berridge tarafından yazılan "Gerald Fitzmaurice (1865-1939) Chief Dragoman of the British Embassy in Turkey" isimli hayatından bir kesit sunan kitap 14 Haziran 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.