.

.

30 Nisan 2011 Cumartesi

Gizli Hazine-1/Bir içim su...


Son yaptıklarımı fotoğraflarken kendimi kaybetmiş olacağım ki 119 tane resim çekmişim:)) Hani bir de sırayla çeksem içim yanmayacak elime bir onu bir bunu alıp fotoğraflamışım , zaten şu yayınlama işinin en sevmediğim yanı bu, günlerdir el atıp düzenleyemiyorum bir türlü:(

Son yaptığım bileklikler bir içim su oldu... çok sevdimmm ben, çok içime sindi.


Elde kalmış kordonları söküyorum bunları yaparken, perde kordonları, burgu kordonlar elime ne düşerse o anda... Söküp söküp tekrar örerken bu dış rengini pek sevmediğim kordonun ucundan gözüken  içi beni bir anda büyüledi. Dışındaki kordonun kasvetli soğuk rengine rağmen içinden öyle bir hazine çıktı ki renklerin güzelliğinde kayboldum gittim. Kordonu heyecanla açarak renkleri ayırdım, yeniden düzenledim ...

Renklerin güzelliğine, geçişlerine bakar mısınız? Bir içim su değil de ne?
Suyun, denizin, gökyüzünün, toprağın renkleri  nasılda karışmış birbirine...

Deniz kabukları, sedef süslemelerle işte su serisinin ilk parçası böyle oluştu...









29 Nisan 2011 Cuma

Vay vay vayyy-3



Fobimi yendim yaaa yakında hobimi nasıl dizginleyeceğim derdine düşeceğim:)) Bu laleleri çizdim ve tık-tıkladım,yakından renkleri ve duruşları  fotoğraftakinden çok daha güzel,..




28 Nisan 2011 Perşembe

Vay vay vayyy-2


 Mevsim lale mevsimi, hal böyle olunca sıra tabii ki laleler de... Baştan planlı hesaplı iş yapmadan başlayınca ve de elimdeki kasnak hayalimdekinden küçük olunca daha detaylı çizdiğim lale deseni bu hale gelerek bitti.Neyse o da bir başka bahara kaldı, bu gece tık-tıklar onu da bitiririm:)))

27 Nisan 2011 Çarşamba

Vay vay vayyyy...



Vay vay ki ne vay bana, fobim meğer benim hobimmiş:)) Kendimi keşfetmiş gibi oldum ama vallahi aynen öyle:))
Türkçe karşılığını bilmediğim şu ''Punch Nakışı'' yani delgi işleme tekniği tam benlikmişte benim haberim yokmuş.
Efendim belki 7-8 ay önce, belki bir gün krizim tutar lazım olur diye tuhafiyeciden bu işi görecek alet takımını almış, plastik ambalajını kesmeden bir kenarlarda inzivaya bırakmıştım.Asıl hedefim bunu işlevi dışında gelecekte yapmayı düşlediğim folyo çalışmasında kullanmaktı. Ablamı 1 aylığına Brezilya'ya gönderirken ardından taleplerimi sıraladım ''Bana öyle abuk sabuk daraşmalık tişörtler falan getirme, hobilerimle ilgili enteresan bir gereç bulursan onu al'' diye... Hal böyle olunca o da ilgi alanım olmasa da kullanacağımı düşüneceği bu punch nakışında kullanılan iğneyi  ne işe yaradığını bile bilmeden almış getirmiş. Benim ki inzivada olunca bir de aynısı gelince önce pek makbule geçmedi ne yalan söyleyeyim,  aslında bu alete karşı denemeden bir soğukluk vardı içimde yapamazmışım beceremezmişim gibi geliyordu kurs falan görmeyince, açıkcası moralimi bozmaktan tırsıyordum geçenlerde birden direncimi kırdım şöyle bir deneyeyim bakayım  ne çıkacak dedim. Aaaa baktım iki tık tıkla  iyi gidiyor ama getirdiği aparat öyle ahım şahım değil ip ince geldi,  benim inzivadaki set daha foksiyonel,  hemen pür telaş açtım başladım tık tık delgilemeye...
Del Allah del, kendimi alamıyorum yaptıkça yapasım geliyor.
İlk hasılat bu, acemi işi ama elbet biraz çabalarsam biraz araştırırsam biraz gözlemlersem daha iyisini de yaparım diye düşünüyorum. Çok zevkli bu çalışmanın başlama ve bitiş süreci 1,5 saat gibi üstelik...
Sevdim ben bu işiiiii, hem de çok...Diğer aleti de kuzen'e verdim yaptıklarımı görünce o da bir heveslendi.
Teşekkürler ablam bilmeden zembereğimizi boşalttığın için bir taraftan kuzen bir taraftan ben neler yapmayız şimdi bununla ...

26 Nisan 2011 Salı

Ve kahve olsun...



 Hımmmm bunun hem rengini hem de duruşunu sevdim, diğer yaptıklarıma nazaran kullandığım malzeme deri olunca daha kalın ve tok durdu. Spor bir görüntü oluştu. Bir küpe aparatı ve zıt renkli iğne oyalarıyla  zenginleştirdim.
O artık Bakü'de...

25 Nisan 2011 Pazartesi

Ve beyaz olsun...

Bu beyazın örgü şekli değişik olunca yaptığım klasik bileklik formundan çıkıp bu da böyle olsun deyiverdim...



23 Nisan 2011 Cumartesi

Neler yapmazlar ki....

Zuzumdan daha önce sizlere bu yazımda az biraz bahsetmiştim. Zehir zemberek bir aklı, yer görmeyen bir totosu var. Zuzumun yani Kuzey'in dönem ödevi bu origamiler...Önce bir aya yakın bir süre araştırmalarla geçti ardından sunum dosyası hazırladı, her objenin katları sayılarla  aşama aşama görsel olarak hazırlandı. En sonunda da bitmiş halleri bir karton üzerinde sergilendi. Sınıftaki arkadaşlarına önce sunum yaptı ve ardından da origamilerini paylaştı.
Hepsini yardımsız kendi yaptı.Lalelere bakar mısınız ne kadar güzeller,ya kedi ile köpek, ya robot ve yelkenliler...

Daha henüz 1.sınıf öğrencisi o... bakıyorum da bugün bunları yapan yarın neler yapmaz...

Ben umut doluyum sizlerle çocuklar, al bayrağımızı yarınlara sizler taşıyacaksınız...

Bayramınız Kutlu, Yarınlarınız Umutlu Olsun...

22 Nisan 2011 Cuma

Ve siyah olsun....

En sevdiğim renk ve aslen ilk yaptıklarımdan ve de benim favori rengim...
Siyahı sevmeyen yoktur herhalde, ben hem giyimde hem de akseuarda çok sever ve kullanırım...
Hani derler ya kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun diye ben de aynısını siyah için söylerim.







21 Nisan 2011 Perşembe

Ve dore olsun...

Bileklikleri yayınlamaya devam tabiii...
Bu kordonu aslında kurdele nakışı kolyeler için almıştım sanırım geçen yıldı ama çok çiğ durdu çiçekleri uçlarına yerleştirince.Hazır  bilekliklere bulanmışken bunu da böyle değerlendireyim, elden bir malzeme daha eksilsin derken yine rengi ile ilgili tereddütlerim vardı lakin bitince hiç fena olmadı.





19 Nisan 2011 Salı

Kandıraviçe/Bir kedim bile yok demiyeceğim:))

Göçmen kuşlar derken şimdi sıra kedilere mi geldi demeyin ama:( Her ne kadar evde besleyemesem de severim kedilerle oynaşmayı, bugüne kadar da çokk kedi yapmışlığım var üstelik:) Çocuklar gibi dört ayaklı dostlarında sevgileri de hesapsız kitapsız...(Mı acabaa????) Oturduğum blokta bir tane komşumuzun kedisi var ki beni her gördüğünde deli gibi arkamdan koşup vakur bir eda ile dış kapıyı açmamı bekliyor. Birinci miyav ''hadi, aç ben de gireyim'', ikinci miyav ''Evimin zilini de çal ki evden içeriye de girebileyim''. El-mahkum yapıyoruz tabii ama fena halde kullanılmış hissediyorum kendimi üstelik bir teşekkür için 3. miyav da yok! Komşu ise zili çalınıpta kapı önünde kedisini görünce ,vakitli vakitsiz kapıyı çalanın kim olduğunu düşünüp duruyordur herhalde:))



Bu arada bu çalışmayı yaptığım malzeme beni yine geçmişe götürdü. Hani şu Hacı Mansur'un meşhur çöplerine...Tüm floş ipler o zamandan kalma yani kullana kullana bitiremedim hâlâ...Elimde biraz daha var bu iplerden onları da bileklikte değerlendirmeyi dşünüyorum ki hoş olacak sanırım parlak olmaları nedeniyle...

Çöpler mi nerede? İşte onlar burada, burada,burada ve burada :))) ve de buradaymış ben bile unutmuşum bunları:))

17 Nisan 2011 Pazar

Kandıraviçe/Ördekler de geldi...

Bir sabah gözümü açtığımda kafamda hiç yoktu bu ördekleri de çırpılayıp duvara asmak:)) Yani tam peyniri, zeytini, domatesi tabağıma transfer etmezden az önce gözümün çapağı ile oturduğum kahvaltı masasında şuurum halen yarı bulanıkken çarpıp çırpmayı mı aklıma getireceğim, derken kendimi bir elimde ekmek arası bir elimde kalem kumaşa çizer buldum evdekilerin ne yaptığımı araştıran bakışları ve sen napıyorsun soruları arasında...EE haklılar, doğruya doğru...Vallahi aynen öyle oldu, sabah sabah müsebbibi işte bu kahvaltı tabağıdır:)))

Bu göç olayları yordu beni, ağaç dik, yuva yap, yavru besle, nakil işleri ile uğraş derken yorulmuşum. Bir göl kenarında suda ördekleri izlemek pek bir keyifli geldi ...


Bu kere boyama yapmadım, her yeri çarpıladım, lakin bitmek bilmedi:)) boyayıp beklemek daha kolaymış...





16 Nisan 2011 Cumartesi

Yeşilmişik...

Bir çift yaprakmışsın dalında,
Tutmuşum,tutmuşum ellerimde seni,
Düşmüşüz sakince bir derenin
İçindeymişik, yeşilmişik,sazmışık...